Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '09

 
Kategori
Futbol
 

Derbi ve profesyonel futbolun ahlaki değerleri

Derbi ve profesyonel futbolun ahlaki değerleri
 

Galatasaray-Fenerbahçe maçından sonra, ilk defa içimden yazı yazmak gelmedi. Gördüğünüyazmakta kararlı biri için onca görülmüş şey varken, yazacak şey bulamamanın açıklamasını, sevgilisi tarafından terkedilmişliğin hayal kırıklığını yaşayan yirmilik delikanlının çektiği tarifi mümkün olmayan, kimseye anlatamayacağı, kimseyle paylaşamayacağı ıstırabı ve kırılan gururu olarak tarif edebilirim ancak. Çünkü futbolun içinde bulunduğu dönemde tribünde olduğu gibi, sahada da, olayların sebebinde ve gelişiminde de söz sahibi bu gençler artık.

‘’Seni ben şımarttım futbol’’ başlıklı blogumda tam da bunları yazmıştım. Ben değildim şımartan da, şımartanların yerine kendimi koymuştum. Onların nasıl oyunun bir parçası haline getirildiklerini anlatmıştım haddim olmayarak. Büyüğünün karşısında gülmenin, ayak ayak üstüne atmanın, dünyanın en büyük suçu olduğu düşünce ve baskısı ile yetişen bir neslin, bırakın futbolu şımartmayı, kendinin bile şımarmaya ne hakkı ve cesareti olabilir di ki.

O yüzdendir, Galatasaray’dan Avrupa Şampiyonu ve Avrupa gol kralı çıkmasına rağmen hala Metin Oktay’ın unutulamaması, keza bu yüzdendir Lefter’in, Can’ın yaşayan efsaneliği.

Biz onları seyrederek gönül verdik bu oyuna.

Yıllar yılı, seyirci, oyuncu ve şimdi de yorumcu olarak, daima güzelliklerini aradığım bu oyun, bu futbol oyunu, artık aslına ve amacına uygun olarak, yaşları küçük ama rolleri büyük usta tiyatrocu sayılabilecek, bu sayede büyük kitleleri arkalarından çekip, aşıladıkları fanatizm sayesinde tribünleri doldurttukları yeterli figüranla iyiden iyiye profesyonelce uygulanmaya başlanmıştır.

Bakın futbol kriz, mriz dinliyor mu?. Ne civciv, ne de kuş çıkmayacağını da ‘’treni kaçırmışların derbisi '' başlıklı blogumda anlattığım gibi, hiç birşeyi değiştirmeyeceğini benim bile anladığım bu maçın biletleri nasıl da çıkar çıkmaz bitiyor?. Hangisinde öyle olmuyor ki?. Birbirlerini yaralayıp, öldürmesinler diye polis, gişe kuyruklarında önlem almıyor mu? Nöbet tutmuyor mu?. Oysa ‘’Polis teşkilatımızın bilmem kaçıncı yılını kutlarız’’ pankartıyla sahaya çıkan da biz, izinsiz gösteri gibi yapıp, yolları trafiğe kapatıp, üstlerine şişe atıp, onları pataklamaya çalışan da biz değil miyiz?.

Bu maç hakkında yazı yazmak hiç içimden gelmedi. Üstündeki formaya göre, herkes bir şeyler yazacaktı nasıl olsa. 2002 de, 2007 de Galatasaray-Fenerbahçe derbilerinde ne olduysa, bunda da değişik bir şey olmadı. Üstelik oyundan atılanlar arasında olan Emre Aşık’ın, tam 7 sene önceki gibi yine oyundan atılması ne büyük tesadüfdü. Üstelik arada iki kulüp değiştirip arada Beşiktaş formasıyla bu kez Nobre’ye yaptığı parmak atma gibi, tarifi zor bir ahlaksızlık, hakemin gözünden, kaçmış, kameralara yakalanınca 3 maç ceza almıştı. Aynı formayla, kaldığı yerden devamdaki istikrar ile oynadığı masumiyet rolündeki başarı, futbolun profesyonelliği adına her türlü takdire şayan.

O yüzden yazmayı salladım, okumak istedim sadece. Radikal’de, Celal Üster’in yazdıkları olaya derinden ve kökünden noktayı koyuveriyor. 2006 Dünya Kupasında Dünya’nın en sevilen, en sakin ve en zarif oyuncusu Zidane’nın, rakip ön libero İtalyan Materazzi’ye attığı kafa sonucu oyundan atılışına anlam veremiyenler için yazmış.

‘’Diyeceksiniz ki:Materazzi , Zidane'ı küfürle kışkırtarak attırdı maçtan! Bu nasıl profesyonellik? Bu sorunun yanıtını Eduardo Galeano'nun Gölgede ve Güneşte Futbol adlı kitabında bulabilirsiniz: "Rekabete dayanan serbest piyasada geçerli olan kurallar günümüzde başarıya ulaşmak için, haklı ya da haksız her yolun denenmesine izin vermektedir. Profesyonel futbolda vicdana, ahlaki değerlere yer yoktur, çünkü profesyonel futbol her ne pahasına olursa olsun başarıya ulaşmayı hedef alan ve vicdanla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir sistem üzerine oturtulmuştur. Zaten vicdan denen kavrama tarih boyunca fazla önem verilmemiştir; İtalyan Rönesansında 'vicdan' ('scrupulum') en düşük, en önemsiz ağırlık biriminin adıydı."

Celal Üster’in bu paragrafını, , olayları başlattığı söylenen Lugano’nun sürekli aptalca, aşikarene, sanki uygulamalı fauller yapıp, çok iyi bir futbolcu olmasına rağmen profesyonellikten zerre kadar nasibini almamış, takımına sık sık zarar veren biri olduğu için yazmadım, bunu herkes görüyor. Halbuki, oyun içinde ve tribünlerde ne kadar çok Materazzi vardı.

Futbolun artık zirvesinde olduğu profesyonellikte, başarıya ulaşmak için vicdanla yakından ilgisi olmayan sisteminin, bu kadar gün ışığına çıkıp, sakınma ihtiyacına gerek duymadan, aleni uygulanır hale getirilmesi futboldan keyif almak isteyenleri üzüyor. Herkesin bu sistemin bir parçası haline getirilme düşüncesi giderek hedefiini buluyor. Kadıköy’deki ilk maçta ne olabileceğini düşünmek, o kadar mı zor şimdi?.

Celal Üster, yazısının sonunda bir anısını anlatmış. Özer Kanra değil o futbolcu Yılmaz Şen olacaktı.

‘’Metin Oktay'ın belki de hayatında ilk ve son kez sahadan atıldığı maçı anımsadım. Yanılmıyorsam, bir Galatasaray-Fenerbahçe maçıydı. Özer Kanra, Metin Oktay'a yapışmış bırakmıyordu. Sürekli tekme atıyor, itip düşürüyor, faul üstüne faul yapıyordu. Metin Oktay da her seferinde yerden kalkıp hiç tepki göstermeden oyuna devam ediyordu. Bu durum ikinci devrenin ortalarına kadar sürdü. Metin'le Özer bir kafa topuna çıktıklarında Özer yine sertlik yaptı ve ne olduysa işte o anda oldu. Metin Oktay döndüğü gibi Özer'e tokadı çaktı, Özer, İnönü Stadı'nın çamuruna gömüldü. Peki, Metin ne yaptı dersiniz? Kendisini atmaya gelen hakeme dönüp bakmadı bile; arkasına bile bakmadan çıktı gitti.
Hayatta da gemilerin yakıldığı böyle anlar vardır.’’


Şimdi Metin Oktay’ı tanıdıktan sonra ve bunları okuduktan sonra, maç sonrası, günümüz futbolunun en büyük yıldızı Arda’nın konuşmalarını dinliyorum. Bana arkadan vurdu diyor, bende ona vurdum, gittim sonra bir tane daha vurdum. Yetinmiyor. Kavgayı dışarda da sürdürmeye niyetli. ‘’Nerede isterlerse oraya gelirim’’

Kim isterse?. Milli takımdaki arkadaşları. Hepsini dövecek!.

İnsanlar sinirlendikçe, amacı zaten bu olan sistemin birer parçası haline dönüşüyor. Sezon bittiğinde ise Arda'da, Semih'te, Sabri'de, Lugano'da, Volkan'da, Emre'ler de milyon eurolarına yenisi katacaklar. Başkanlar koltuklarını kaybetmemek için yarışacaklar. Futbol artık bir meşin yuvarlak, peşinde 22 baldırıçıplak değil.

İçimden yazmak gelmemesinin mutlaka bir sebebi vardı. Sevgilisi tarafından terkedilmiş bir delikanlının yaşadığı hayal kırıklığı ve telafisi mümkün olmayan aldatılmışlık duygusu gibi bir şeydi bu. Kimseyle konuşup, derdini kimseye anlatamayacağı.

Futbol beni bıraktı gitti. Profesyonel sevgili buldu. Gemileri yaktı. Geri dönüşü yok.

 
Toplam blog
: 465
: 918
Kayıt tarihi
: 15.01.09
 
 

İstanbul doğumluyum.. İstanbul'un  tramvaylı döneminden bu şehirde yaşıyorum. Gençlik yıllarında ..