Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

23 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Despotu biz alkışlıyoruz, diktatörü biz yaratıyoruz…

Despotu biz alkışlıyoruz, diktatörü biz yaratıyoruz…
 

Toplumsal mücadele, birçok öğe ve unsuru, oldukça yoğun ve nitelikli bilgi dağarcığı ve tecrübe birikimini gerektiren çok katmanlı bir kitlesel harekettir. 

Toplumsal eylemin sağlam bir tahlil sonucu oluşturulmuş bir stratejisi olmak zorundadır. 

Bu strateji temelinde, somut koşulların hareketliliğine koşut olarak oluşturulmuş taktik planları bulunmalıdır. 

Sözünü ettiğimiz strateji ve taktik uygulamalar Dünya’nın, Bölge’nin ve ülkenin nesnel koşulları ile tıpa/tıp özdeşleşmiş olmalı ve hayatın pratiği içinde sürekli olarak doğrulanmalıdır. 

İşte bu nokta çok önemlidir… 

Eğer benimsenen strateji ve taktik uygulamalar hayatın pratiği ile doğrulanmıyorsa, bu noktada “parti içi demokrasi” büyük bir önem kazanır. 

Çünkü ortaya çıkan uyumsuzluk ya da çelişkilerin parti içinde özgürce dillendirilerek tartışmaya açılması izlenen yolun aksaklıklarını onaracak biricik sağlıklı yöntemdir. 

Partinin karar organları, parti içindeki demokratik tartışma ortamını disiplin gerekçesi ile boğmaya kalkıştıkları zaman ortaya çıkan aksaklıkların onarılmasına da engel olmuş olurlar. 

Bu girişimden zarar görecek olan ise, doğal olarak mücadelenin kendisidir, halktır, millettir… 

Bir siyasi parti sadece motivasyonla yönetilemez!.. 

Bir örgütün psikolojik açıdan diri tutulması başka şeydir, siyasi mücadelenin esasını “Vatan/Millet/Sakarya” edebiyatına endekslemek çok çok başka… 

Halk, sözünü ettiğimiz bu deyişi boşuna yaratmamıştır. 

Bu halk deyişinde anlatılmak istenen şeyin özü, hamasi bir ruh hali yaratılmak istenen mehter marşı motivasyonunun ironik bir dille altı çizilen nafileliğidir… 

Fedai olunacaktır! 

Ancak insanlar, fedai olunacak hedef ve stratejiyi sorulama hakkından yoksun bırakılamaz… 

Parti disiplini kavramı, karar organlarında yer alan kişilerin, parti içi demokrasiyi iğdiş ederek, üyelerin düşüncelerini ifade etme özgürlüklerini ipotek altına alma sonucunu doğuracak şekilde anlaşılamaz, uygulanamaz… 

Anlaşılırsa ne olur? Uygulanırsa ne olur? 

O parti birilerinin çiftliği haline dönüşür ve hiçbir zaman gelişerek toplumsal harekete önderlik edecek bir kıvama ulaşamaz. Niceliksel olarak çoğalamaz, niteliksel olarak gelişemez… 

Tarih boyunca hiçbir lider ve hiçbir organ demokrasiyi kendi başına ortadan kaldırmamıştır. 

Küçük ölçekte parti üyeleri, makro alanda ise millet, liderin diktatörlük yürüyüşüne rıza göstermiyorsa, ona “dur” diyebilecek bir bilince erişmişse, liderin işi zordur, yolu çıkmazdır. 

Vardığımız bu sonuç çok önemlidir. 

Demek ki, Hitler’in Alman faşizmini yaratmasından ona karşı koyarak “dur” demeyen tüm Alman halkı sorumlu ise, Tayip Erdoğan’ın antidemokratik girişimlerinden ve migro planda parti içi despotluğa soyunanların eylemlerinden tüm millet, tüm siyasi parti üyeleri, yani hepimiz sorumluyuz… 

Sorumluluk [yakıcı nitelikte] bir yükseklik duygusudur. 

Aydın olmanın biricik şartıdır. 

İnsan olmanın en sıralarda yer alan yegâne değeridir… 

Aydın bireylerden oluşan toplumlarda diktatörlerin ortaya çıkması ve parti içi despotizimin yaşama şansı mevcut değildir. 

Demek ki gözlerimizi ve bilincimizi çevireceğimiz öncelikli nokta, dikta heveslilerin bireysel niteliklerinden önce, kendi sorumluluklarımızla ne ölçüde yüzleştiğimiz ve ne kadar hayata geçirdiğimiz gerçeğidir. 

farukhaksal@superonline.com 

LÜTFEN TIKLAYINIZ: 

www.soruyusormak.com 

www.kitlecizgisi.com 

www.dnm-ler.com 

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara