Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '13

 
Kategori
Güncel
 

Devletin İmralı'yı muhatap alması sebepsiz değildir

Devletin İmralı'yı muhatap alması sebepsiz değildir
 

Şahindere/Altınoluk


Artık sıra bana geldi.

Çünkü herkes her şeyi yazdı ve söyledi.

Kimi, barış için "çiğ davuk bile yenir" anlamında makul bir tutum takındı, kimi "katille anlaşma mı yapılırmış" diye verdi veriştirdi.

Fakat bu işte, anlaşılmayan (gizli kalan) bir yan vardı. Evet, görünüşte Abdullah Öcalan terör örgütü lideriydi. Binlerce insanın ölümüne sebep olmuş bir kan dökücüydü. Yani biz öyle biliyorduk. Bu doğruydu ama daha ötesi de vardı. Aslında Apo, bedel karşılığı iş yapan bir taşerondu. Bir çok ülkenin ve bazı iç mihrakların Türkiye üzerindeki emellerine hizmet ediyordu. Bu arada kürtlere de göz kırparak, "ben sizin için çalışıyorum" diyordu. Ama bu, katmerli bir yalandı.

Bildiğim kadarıyla, batı öğretisinin vicdanı yoktur. Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı kitabında, "Birine iyilik yaptığımda ellerimi yıkarım!" demiş. En yakın arkadaşına bile kahve ısmarlarken ödünç hesabı yapan bir kültürün insanı, nasıl olur da kendisinden kilometrelerce uzakta bulunan kimselere merhamet duyar anlayamıyorum. Doğrusu, karşılıksız vermenin popüler olmadığı bir toplumun, içinde duygusallık barındıran bu tavrını hayra alamet göremiyorum. Bedelsiz gibi görünen iyiliklerin altında mutlaka bir bit yeniği vardır diyorum.

Ne mi demek istiyorum? Demek istediğim, 1998 öncesi Suriye'deki Beka Vadisi'de, Öcalan'dan brifing alan bazı batılı ülke temsilcilerinin, kendisine maddi yardımda bulunacaklarına dair söz vermeleri, farklı dönemlerde yaptıkları yardım ve destekler, insani refleks ya da sadaka kabilinden bağış anlamına gelmiyor. Tüm bunların bir karşılığı olması gerekiyor. Peki, o karşılık nedir diyorsanız söyleyeyim. Otuz yıldır yaşadıklarımızdır.

Apo, 9 Ekim 1998 de Suriye'den alınarak bir kaç ülke dolaştırıldıktan sonra, Kenya'ya getirilmişti. Olayı takip edenler, "acaba buradan nereye gidecek" diye merakla beklerken, hikmeti tam olarak bilinmeyen bir nedenle (belki de Bülent Bey'i parlatmak için) Türk yetkililere teslim edilmişti. Rahmetli Ecevit bunu, "Abdullan Öcalan'ı gidip alın diye, bize Amerika'dan telefon geldi. Biz de Cavit Çağlar'ın uçağını gönderip aldırdık" şeklinde anlatmıştır. Öcalan da getirildiği uçakta bulunan yetkililere, "(yeni bir) hizmete hazır olduğunu!" söylemiştir. Maksadımın iyi anlaşılması için buraya, yasalarımızda var olan idam cezasının, Apo getirildikten sonra kaldırıldığını da eklemeliyim.

Öcalan, bize göre bir terör örgütü lideridir. Onu kullananlar açısından ise çok önemli bir ara elemandır. Ülkemizin üzerinde, Demokles'in kılıcı gibi sallanmakta ve belimizi doğrultmamıza engel olmak suretiyle birilerinin işini kolaylaştırmaktadır. Yani, kendisini ve örgütünü koruyup finanse edenlerin amacına hizmet etmektedir. İşte bizim bilmediğimiz ya da ilgisiz kaldığımız kısım burasıdır. Kullanıcılarının, Öcalan'dan ve yönettiği örgütten vazgeçmeleri kolay değildir. Türkiye'nin zincirlerini kırıp ayağa kalkması, yeni ve diri bir güç olarak sahaya çıkması birilerini rahatsız etmektedir ve her zaman da edecektir.

Meseleyi detayı ile ele aldığımızda karşımızda, kürt halkını savunan bir örgütü değil, bir çok devlet istihbaratına hizmet sunan uç bir kadroyla onun liderini görüyoruz. Yani terörle mücadele esasen,  ülkelerarası  örtülü bir savaş anlamına geliyor. Kanaatimce, Türkiye bunu başarmaya çalışıyor.

Son on yıldan bu yana belki daha eskilerden beri, PKK ve uzantılarının ilişki içinde olduğu kurum ve devletlerle sıkı görüşme ve pazarlıklar yapıldığını sanıyorum. Aksi taktirde bu noktaya, yani barış noktasına gelinmesi imkansızdı.

Malum, daha önceki, "barış projesi girişimi" Habur sınır kapısında provoke edilmiş ve daha başlamadan bitmişti. Bu kez önemli sayılabilecek bir kesim, Öcalan'la BDP temsilcilerinin görüşme tutanaklarında bulunan tahrik edici sözlere rağmen olaya ılımlı yaklaşıyor ve şimdilik süreç iyi gidiyor.

Görüşme tutanağı olduğu iddia edilen ifadelerde, kamuoyunu tahrike müsait değerlendirmeler olduğunu görüyoruz. Bu nedenledir ki bazı kişiler, tutanakları sızdıranların çözümü sabote etme niyeti taşıdığını düşünüyor.

Öte yandan, "Öcalan, ne kadar ciddiye alınmalıdır?" hususunda net bir karar veremiyorum. Çünkü söz ve tavırlarına baktığımızda onu bir megaloman olarak nitelememiz mümkündür.

Mesela, Seve Evin Çiçek bir yazısında, Paris'te katledilen Sakine Cansız Öcalan'a, evlendiği Mehemet Şener'i öldürttüğünü hatırlatınca, "Siz sadece beni sevmelisiniz. Sadece ben erkeğim. Sizi ben özgürleştiririm" dediğini anlatıyor. (1)

İsterseniz, BDP- Öcalan görüşmesinin aşağıya oldukça kısaltarak aldığım bir bölümünü okuyun. Bakalım siz de böyle bir sonuca varacak mızınız. Buyrun:

"Eski alışkanlıkları bırakmak gerekir. Bir rejim değişikliği olacak. Zamanında söyledim anlamadılar. Anlamış olsaydılar, Ergenekon olmazdı."

"APO’yu bitirdik” dediler. Stratejik hatalar yaptılar. Benimle oynanmayacağını özellikle AKP’ye anlatmalısınız. AKP’lilerle konuşun anlatın. Uzlaşmaya gidilseydi (Ecevit döneminde) ne Ergenekon ne AKP olmazdı. Biz AKP’yi çıkartan gücüz."

" ... Tayyip’e, Kürt hareketine vurduğu kadar kendisine izin veriliyor, alan açılıyor vesayet kurumu, güç odakları tarafından. Sayın Başbakan zekice bu(nu) ... iyi kullanıyor. (Ancak) komplonun bir parçası değil.

"... Sayın Altan bilirsin, islamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik. Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk. Bize bir teşekkür etmedikleri gibi 2. Atatürk rolüne soyunup daha çok üstümüze geldiler, ezmeye çalıştılar."

"... Nihai tasfiye operasyonları yaptılar ... 10 bin kişiyi (KCK) içeriye aldılar, Bu güç, MİT’e de darbe planladı. Ben hemen devreye girdim, ‘bu darbedir’ dedim. Ergenekon’dan farkı yok. Başbakan MİT’e darbe yapılınca sıranın kendisine geldiğini gördü, Başbakan vatana ihanet suçundan tutuklanacaktı. ... Bu yüzden ben devreye girdim, yardımcı olayım dedim.

"Metiner, ‘Sıkıştı’ diyor. Yanlış söylüyor. Sıkışma yok, darbeyi önledim. ... MİT’i düşürseydiler. Türkiye’de tüm kaleler düşmüş olacaktı. Hakan Fidan tutuklansa, sonra sıra Başbakan’a gelecekti. ... Darbeyi önleyebileceğimi fark ettim ve süreci başlattım."

"Ergenekon'un bizden beklentisi 2002’den itibaren savaşı tırmandırmamızdı. Ben AKP’nin tam olarak oturması ve olgunlaşması için bilerek bekledim, sabrettim."  AKP darbe ile uğraşırken başını belaya/derde sokmayalım dedik."

"Savcının... 7 Şubat MİT’e darbesi...Ben bir darbeyi sezdim. Cezaevi müdürüne ‘Hakan Bey’i (MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kastediyor) yalnız bırakmamak gerekir’ dedim. Sözlü, yazılı iletişime geçtim..." (2)

Görüldüğü üzere Öcalan'ın söyledikleri, ilk duyulduğunda etki bırakan, anlamaya çalışıldığında ise derinliği olmayan, iki tarafa da yaranma niyeti taşıdığı hissedilen içi boş sözler. Buna rağmen söyleyenin megaloman kimliğini net biçimde yansıtıyor.

Kendisinin, terör yoluyla ülkede kaos, bıkkınlık ve bezginlik yarattığı, Ak Parti karşıtlarının ekmeğine yağ sürdüğü doğrudur. Çünkü bu zaten onun görevidir. Garip olan ise şudur. Adam, Başbakan Erdoğan'ı hem, asıl vesayet kurumuyla anlaşarak, kürt hareketini vurmakla itham ediyor, hem de onunla barış masasına oturuyor. Eğer durum buysa masaya "vesayet kurumuyla" oturması gerekirdi.

Bütün bunlardan sonra bir de kalkıyor, Mit Müsteşarı Hakan Fidan'a dolayısı ile Başbakan Erdoğan'a yapılmak istenen tezgahı önlediğini idda ediyor. Ak Parti'yi çıkartan ve ona iktidarı altın tepside sunan güç olduğunu söylüyor. Doğrusu  bunlar hem ham, hem de tam birer hayal ürünüdür. O yüzden ciddiye alınacak bir yanını görmüyorum.

Çok yakınımda oturan zaman zaman görüşüp konuştuğum bir komşum var. Bu alemde bilmediği duymadığı, görmediği ve anlamadığı hiç bir şeyin kalmadığına, her şeyi bildiğine inanıyor. Ben, hiç kimsenin sınırsız bilgiye erişemeyeceğini, kendisinin de çok bilen biri olmadığını anlatmaya çalışıyorum ama bir türlü ikna edemiyorum. O, o an sussa da ertesi gün gene bildiğini okumaya devam ediyor. Bu üstün yeteneğin, dünyada yalnızca beş/altı kişiye verildiğini, bunlardan birinin de kendisi olduğunu söylüyor.

Ben, "acaba öteki beş kişi kimdir" diye düşünürken karşıma, BDP ile Öcalan'ın İmralı Adası'ndaki görüşmelerinin tutanakları çıktı. Onları okuyunca, komşumun söylediği altı zattan ikincisinin de Öcalan olduğunu farkettim. Geriye dört kişi kaldı. Artık onları da siz bulun! ....

(1) sabah
(2) Milliyet

Megalomani: büyüklük hezeyanı ya da büyüklük kuruntusu, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Derin bir ruhsal sorunun belirtisidir. Megalomani, kendi başına bir hastalık değilse de oldukça şaşırtıcı bir psikolojik durumdur. Büyüklük hezeyanları kişinin, yetenekleri, nitelikleri ve yaşantısı hakkındaki mantıksız inançlara dayanır. Vikipedi 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..