Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '12

 
Kategori
Güncel
 

Dindar gençliği kim yetiştirmeli?

Dindar gençliği kim yetiştirmeli?
 

Umreye gidecekmiş(?)


Kelimelerin ve kavramların her dönem alt üst edildiği bir toplum düzeni içerisinde; tüm bireylerinin sağa sola çarpa çarpa ilerlediği bir ülkede ikamet etmenin yarattığı en büyük sıkıntıdır bazı kötü niyetli insanlarca tacize uğramak. Sahip olduğunuzu iddia ettiğiniz değer yargıları hakkında bir fikriniz yoksa şayet, onu savunabilmek veya onu yaşayabilmek için yapabileceğiniz en iyi şey, bu öğretileri bildiğini (!?) düşündüğünüz kişiler etrafında toplanıp konu her ne olursa olsun onların söylediklerini papağan gibi ezberlemektir.

Öyle ki Türk halkının bugüne kadar en yaygın biçimde uyguladığı yöntem de tam olarak budur. Bir düşünün; neden bu ülke topraklarında bazı kavramlar veya idealler sadece bazı zümrelerin emrindedir? Milliyetçilik bir siyasi partinin, cumhuriyetçilik başka bir siyasi partinin, laiklik başka birinin, inançlı olmak gibi en tehlikeli olanı ise bir iki partinin hegemonyası altında sürüklenip durmaktadır. En anlamadığım şeylerden biri de şudur; söz konusu değerler müstakil ve birbirileri ile husumeti olan düşünceler midir? Tek bir zihinde ve bedende bulunmaları yasak mıdır? Yani bir kişi hem inançlı, hem demokrat, hem milliyetçi, hem halkçı yahut vatanperver olamaz mı?

İnançlı olmak bir diğerini yaşamanıza engel midir misal? Olayı daha da karmaşık bir hale getirelim ve soralım; bir kimse sosyalist olduğu halde dini bütün bir insan olamaz mı? Bu sorunun cevabını verebilmek için ilahiyatçı veya filozof olmanıza gerek yoktur, sorunun cevabı bahsi geçen bu iki kavramın kaynağını açıp incelemekte yatmaktadır. Size çok ilginç bir gerçekten bahsedeyim; Müslümanlık dini, dünya üzerinde kaleme alınmış en sosyalist kitabın anlatıldığı, en demokrat ve eşitlikçi inanç sistemidir. Bunu sokaktaki insanlardan kaçı bu şekilde algılayıp, yorumlayabilir? En iyi ihtimalle beş- on bin kişi zira bunun muhakemesini yapabilmek için analitik bir bakış açısına sahip olmanız ve siyasi jargonu ve literatürü takip etmeniz gerekmektedir ki bu sonuca ulaşabilesiniz.

Neden mi beş-on bin kişi? Bunun da cevabı çok basit aslında; %99'unun Müslüman olduğu bir ülkede yaşadığımız hepimizce malumdur, yapılan demografik araştırmalar, anketler sonucunda bu rakamlara ulaşılmıştır. Ülke nüfusu nedir? TUİK'in (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre; 31 Aralık 2011 tarihi itibarıyla 74.724.269 kişidir. Yapılan diğer bir araştırma göstermektedir ki Türk vatandaşlarının yalnızca %4-5'inin Kuran'ı orjinal dilinde okuyabilmektedir. Kuran'ın Türkçe mealini okuyan kişilerin ise %14-15 seviyesinde olduğu belirlenmiştir. Bu veriler üzerinden değerlendirme yapacak olursak 2,9 milyon insanın Kuran'ı olması gerektiği gibi orjinal dilinde okuyabildiğini görürüz. Fakat okuyabilmek bir meziyettir ise onu anlayarak okumak ayrı bir meziyettir. Aynı araştırmada anlamını bilerek okuma yapabilen insan sayısının yalnızca %3'lerde kaldığı görülmüştür ki bu da 89.000 kişiye tekabül etmektedir.

Tanrı kelamı olduğu; indirilen kitap ve peygamberince de bildirilen bir dine inanan kimselerin yalnızca 90.000inin söz konusu kitabı anlayabilmesi sizce de hazin değil midir? Komünistsiniz ama Das Kapitali okumamışsınız, Atatürkçüsünüz ama Nutku elinize almamışsınız. Müslümansınız ama Kuran'ı okumayı, yani Tanrınızın size aslında ne dediğini bilmiyorsunuz ama ona inanıyorsunuz (?) Ya da birileri ne olduğunu söylüyorsa o kişilere inanıyorsunuz diyelim. Peki, gerçekten tehlikenin farkında mısınız? Şayet siz inancınızın kaynağı olan kitapta ne yazdığını bilmiyorsanız, onu bildiğini iddia edenlere nasıl itiraz edebilirsiniz veya sizleri kandırmalarına nasıl engel olabilirsiniz? Eğer siz kitabın içeriğini bilmiyorsanız, çocuğunuza bu kitap bunu söylüyor diyenlerden nasıl koruyabilirsiniz?

Birilerinin sizin yerinize dindar değil belki ama inançlı veya bilinçli çocuklar yetiştirmesini istemiyor veya bu fikri itici buluyorsanız; o zaman lütfen elinizi taşın altına koyun. Çünkü biz laikiz demekle, biz dinle ilgilenmiyoruz demek arasında çok da büyük bir fark yoktur aslında. Zira kişiler laik değildir; olamazlar. Ancak devletler, yönetim biçimi hususunda laiklik ilkesine uygun hareket etmeyi seçebilirler. Bu nedenle karşıdan gözlemlenen; bir kesimin dinle hiçbir alakası olmadığı gibi bu yüzden çocuklarına da bu konuda bir şey öğretmek istemediği şeklinde bir imajdır.

Sanırım bu kulağa pek hoş gelmediği gibi doğru da değildir. Şayet bunun yanlış olduğunu düşünüyorsanız; o zaman sivil toplum örgütlerini veya üniversiteleri harekete geçirip, bu konuda ciddi ve kapsamlı bir araştırma yapmaları için bir girişimde bulunun. Kuran'ın aslında ne söylediğini yalnızca ilahiyatçılardan oluşan bir heyetle değil, fizik, kimya, matematik, astronomi, biyoloji, felsefe, jeoloji, evren bilimi gibi konular alanında uzman akademisyenlerin yürüttüğü bir çalışma ile anlamaya ve anlatmaya çalışın.

Evet, doğrudur. Dindar veya inançlı veya inancı hakkında bilinçli gençlik yetiştirmek laiklik ilkesini benimsemiş devletlerin hele hele hükümetlerin görevi hiç değildir, aksine inanç sivil toplumun kendi çabası ile gelecek nesillere aktarması gereken zaruri bir görevdir. Çocuklarınız bu inançları benimser, bir başkasını seçer veya tamamen reddeder. Bu da onların kişisel tercihleridir ama bu bizlerin bu konuda hiçbir sorumluluğumuz olmadığı anlamına gelmez.

 
Toplam blog
: 58
: 795
Kayıt tarihi
: 14.01.08
 
 

1978'de dünyaya gelmişim şirin bir anne babanın ilk erkek evladı olarak. Istanbul'a göçmüşüz sonra k..