- Kategori
- Gündelik Yaşam
Doğaçlama e-günlük
e-günlük işçisi:)
Merhaba sevgili e-günlüğüm. İyi bayramlar! (soran olursa, bana her gün bayram dersin)
Örneğin, bugün kimsesiz çocuklar bayramı olsa fena mı olur du?
Bugün yalnız kaldım günlükcüğüm. Sekreterimin işi var dı ve akşama kadar sürdü. Sabah dükkanı temizleyip pas pas yaptıktan sonra, damacanaları sildim. Bir çay demledim ve bir bardak çay içmeden mesai başladı. Bu süre içersinde, telefonları cep telefonuma yönlendirerek, sipariş alma, dağıtım, tahsilat, bilgisayar girişleri, abone sorunları gibi işlerin hepsini üstlendim. (okuyanlar "elemanın yok mu?" diye sorarlarsa; onlara, doğru elemanı bulamadığım için, bir tek sekreterle çalıştığımı anlatırsın) Yorulmadım, zorlanmadım, kızmadım. Severek yaptım. Diğer günlere göre tek farkı biraz daha hareketli olması idi. Daha önce eleman ilanları vermeyi denedim ama düzgün bir eleman bulamadım. Gelenler, "kalacak yer var mı?" diye soruyor veya "ne maaş veriyorsun" diye soruyor. Hadi kalacak yer var mı diyenleri anladım. Adamlar doğudan veya değişik şehirlerden gelmişler ve iş ile yatacak yeri aynı anda halletmeyi umuyorlar. Peki "ne maaş veriyorsun" diye sorana ne demeli? İnsanın içinden "ben bu kadar maaş veriyorum, sen karşılığında ne veriyorsun" diyesi geliyor. Biz eskiden işe girerken maaş falan sormadan girer, önce kendimizi gösterir, patrona nasıl çalıştığımızı kanıtlar ve sonra maaş konuşurduk. aldığımız ücretin karşılığını mutlaka vermeye çalışırdık. Hak etmediğimiz parayı almak gururumuzu zedeler di. (şimdiler de "gurur" ne demek diye soran bile vardır:)
Şimdi (bu "şimdi" kelimesi "çağımızda" demek) insanlar iş yerlerinde çay kahve içerek, msn de yazışarak, yemek saatleri uzun süre yemek yiyerek, iş görüşmelerinden çok özel görüşmeler yaparak zaman geçiriyor ve ay başında maaşlarını alıyorlar. Akşam olunca da "çok yorulduk, bu gün çok yoğun du " diye söylenip duruyorlar. Tabi yorulursunuz. İnsan çalışırsa yorulmaz... Çalışmayan insanlar her zaman yorulurlar ve bu yorgunluk bir türlü geçmez. Yani bütün bunlarla uğraşmamak için, on kişi çalıştıracağıma, tek başıma çalışıyorum daha rahat oluyor:)
Bu arada sana bir anımı anlatayım sevgili günlük. Bundan önceki sözde "seviyeli" işimde eleman ilanı vermiştim ve bir elemanla görüşmeye oturdum. Şirkete müdür arıyorduk ve bir genç çok istekli idi. Neyse yazılı ve sözlü görüşme sonun da delikanlıya "işin patronu sen olmalısın, ben yokken burayı sen yöneteceksin, hızlı karar verip hızlı uygulamalısın" Kısaca, "işin sahibi ve şirketin ortağı gibi davranmalısın" diyerek ona yetki ve sorumluluk vermeye çalıştım. Her şeyi detaylı bir şekilde anlattım ve o da dikkatli bir şekilde anladı. Artık genç adamı işe almaya karar vermiştim. "Tamam çalışabiliriz bir deneyelim, yarın başla istersen" dedim. Müdür adayımız ne dedi biliyor musun? "Sabah kaçta geleyim?"
İş yeri ortağı olmaya aday, tam yetkili kişi sabah kaçta gelmesi gerektiğini sordu... Tabiki birlikte çalışmak mümkün olmadı.
Evde işler bitmiyor sevgili günlük. Dün fırını bağladım (tüp, hortum, dedantör), traş oldum, banyo yaptım ve köpeklerimi gezdirip, kitap okumaya koyuldum. Sessizliğe bayılıyorum. Algılamam gelişiyor. Kuş seslerini, üst katta ki kapı gıcırtılarını, köpeklerimin nefes alışlarını, bahçede ki otların hışırtısını, ve hatta duvarda yürüyen örümceğin ayak seslerini bile duyabiliyorum. (son yazdığım örümcek olayı yalan) Gerçekten çok güzel oluyor. Tv seyrederken bu seslerin hiçbirini duyamıyorum. Sadece televizyonun sesi oluyor. (o anda ne izliyorsam) Beynim sadece o sesleri algılıyor. Neyse bu hafta böyle huzur içinde geçecek. Maçtan bile sabah haberim oldu. (sözde fenerliyim, ama kalecisini bile tanımam. soranlara cevap vermek için takım tutuyorum galiba) Etrafta başka muhabbet yoktu. Demek ki pek sorunları olan toplum değiliz. Hatta hiç sorunumuz yok ki bu kadar ateşli bir şekil de maç sohbetleri yapabiliyoruz. (bu sohbet biliyorum ki bir hafta sürecek)
Bugün abonelere, küçük meyve suyu dağıtmaya başladım. İnsanlar ne kadar seviniyor anlatamam. Tabi onlar sevinince bende mutlu oluyorum. Sanırım bir hafta boyunca hem mevcut abonelerimize, hem de yeni abonelerimize dağıtacağım.
Fakat çok enteresan. O asık suratlı abonelerimin bile, meyve suyunu verince yüzü gülüyor. İçimden "sizi güldürecekse ben size her gün meyve suyu getireyim" diyesim geçiyor.
Ama ne insanlar görüyor, nelerle karşılaşıyorum, tahmin edemezsin sevgili günlüğüm. Bir yazmaya kalksam herhalde okunmaktan için dışın birbirine girer:)
Küfürlü konuşanlar, "getir buraya" diye emredenler, "günaydın" dediğim halde selam bile vermeyenler, sürekli şikayet edenler olduğu gibi, gözlerimin içine yiyecekmiş gibi bakanlar, "saat 24:00 de bana servis yapabilir misiniz" diye soranlar, "01:00 den sonra eve geleceğim bana uğrayın da bir şeyler içelim" diyenler, "bu akşam son servisten sonra evde yalnızım, bana uğrar mısınız? gibi önemli sorular soranlar, iç çamaşırları ile kapıda karşılayanlar da oluyor. Ben mi? hiç, ne yapabilirim ki? Mesai saatlerin de işimden başka şey düşünemem... Etik meselesi. (inanmış gibi görünmüyorsun ama öyle)
Bu konuyu kapatmayı öneriyorum sevgili günlük ve kapatıyorum.
Bugün zaten çok yazdım. Dinlemekten yorulmşsundur.
Hadi sana mutlu günler diliyorum. Hoşçakal.
Yarın ne yazarım bilmiyorum:)
Yol durumu: Sabah çok trafik var dı ama şimdi orta derece. Güneş yok, yağmur yok, kar yok, kaza yok:)
Biliyor musun?Bir cam kırıldığında ufalanan parçalar, saatte üç bin millik bir hızla etrafa saçılırlar mış"
Güzel söz: "Güç olan bir şeyi yapmaya çalış. Bu sana iyi gelecektir. Yapmış olduğun şeylerin üzerinde bir şey yapmadıkça, hiç bir zaman büyüyemezsin..." Ronald E. OSBORN