Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '08

 
Kategori
Doğum Hikayeleri
 

Doğuşun dün gibi ama gidişin asır gibi oğlum

Doğuşun dün gibi ama gidişin asır gibi oğlum
 

Doğduğun gün nasıl sevindiğimizi bilemezsin. Doğumunun ikinci gününde nasıl yıkılışımızıda. Minicik bedenin o yumuk yumuk gözlerinin üzerinde taşıyamadığın sapsarı kirpiklerin ilgi odağı olmuştu doktorlara. İlk altını açtığımda burnumu tişörtümle kapaltışımıda unutamam.İlk bebek olarak sana değmişti ellerim, ama bilinçli anne olduğuma olacağıma inanıyordum.
Birden solunumun hızlandı, hemşire aldı kollarımdan biz besleyelim diyerek gittin gelmedin aradan bir, iki,üç saat geçmesine rağmen. Hacettepe çınlıyordu bebeğim nerede ne olur bir bilgi verin dediğimde. Solunumu hızlı olduğu için küveze aldık takip altında tutacağız dediler. Ama içimden bir parça koptu ne yapacağımı bilemediğim anda penceremin önünde beliren güvercin gözlerime bakıyordu. Bir saat boyunca ben ona baktım ağladım o baktı..
Baban geldi çok üzgün ve ağlamıştı yüzüme balmaya çekiniyor bana bir şey söylemek istiyordu. Yalvardığımda anlatmaya başladı oğlumuzun kalbinde problem varmış diye. Dünyam yıkıldı o anda nefes alamadım bir şeyler boğdu beni. O sırada doktorum Prof. Serdar Günalp geldi yanıma. Yüzüme uzun uzun bakışı ve onda dediklerini unutamam. Kızım bu çocuk yaşamaz sen tekrar ikinci bebeği düşün gel onu daha dikkatli inceleyelim ama buna umut bağlama dediği an boğazını sıkmak geldi içimden ama belki gerçeği biliyordu olacakları görebiliyordu diye düşündüm sadece beni yalnız bırakın dediğimi hatırlıyorum.
20 gün Hacettepede kuvezde kaldın. Şirinliğin ve hareketliliğinle ilgi odağı olmuştun bile.Her gittiğimde bir doktorun kuvezin içinde seni okşuyordu, belkide benim sana korkarak vermeye çalıştığım ama veremediğim o yakınlığı. 20 gün sonra İstanbula gittik ambulansla ben hayatımda hiç ambulansa binmedim ilk seninle beraber bindik düştük yollara. İstanbula geldiğimizde bizi bir ekip bekliyordu zaten. Prof. Tayyar Sarıoğlu ve eşi Ayşe hanım. İlk muayeneye aldılar ve yatışımız yapıldı. 10 günlük takipler sonucunda kalbinde korktukları kadar problem olmadığı ve toparlamaya başladığı sadece o anda yakın takipler gerektiğini anlattılar ve Ankara' ya evimize geldik ilk kez. O gece hiç uyumadım hep seni takip ettim sabaha kadar ve tekrar şükrettim ki evimize gelebildik.
Hızlı atan minik kalbin korkutuyordu beni. Pediatrik Kardiyolojide prof.Alpay Çeliker takibinde büyümeye başladın. İlk 7 aylıktın anjiografi olduğunda, akciğer basıncın çok yüksek buna bağlı hiper tansiyon teşhisi konuldu aort damarında darlık var ameliyat denildi fakat basınçtan dolayı masada kalma ihtimali yüksek denildiğinde kaçırdım seni belki en doğrusu bu diye düşündüm. Bu benim can verdiğim bir bedense ne olacaksa canı yanmadan elimde olsun olanlar diye düşündüm. Ozaman kıyamadım sana. Günler geçiyor büyüyordun hemde hızla. 7 aylıkken anne baba demeye başladın 9 aylıkken konuşmaya. Bukadar konuşan annen varken buna inanmamak mucize olurdu. 1 10 aylıkken yürüdün herkes hayret ediyordu bende şaşıyordum bu hıza. Çok akıllıydın yeri geldiğinde sana yetemediği bile düşünüyordum.
17 aylıkken çekinerek meraktan gittik hastaneye anjiografi yapıldı ve ameliyat kararı yine çıktı, fakat basınç düşüktü. Doktordan tüm bilgileri aldıktan sonra seni ellerimle teslim ettim ve aort damarındaki darlık düzeltildi. Prof.İlhan Paşaoğlu tarafından. 5 gün hastanede kaldın, minik kalbin atışları normaldi artık. Sana ürkekçe yaklaşıyordum hep ellerini tutarken bile bir hüzün olurdu içimde sanki o eller bir gün beni bırakacak gidecek diye korkuyla yaşardım. Yorucu ve sıkıcı hastanelere mecburduk artık istemesemde, istemesende gidiyorduk hemde sık sık..
Yaşın altı oldu anasınıfına gitmen gerekiyordu. Diğer arkadaşlarından daha hareketli olman beni korkutuyordu.İçine sığmayan Fenerbahçe aşkın ve top, bisiklet sevdan. Kocaman olmuştun ama halen bebek gibi elim ensende gezerdim düşmeyesin canın yanmasın diye.Sınıfın en canlı hareketli en fazla soru soran çocuğu senmişsin öğretmenin Oya Hanım hep söylerdi.Birgün fıstık kabuklarından resim yapıştırma yaparken herkes kırık yerlerinden yapıştırmaya çalışmış fakat sen hiç uğraşmadan tersini yapıştırmışsın ve Oya Hanım sorduğunda bu daha güzel öğretmenim bizim İneboluda balıklar düz böyle derileri dik durmuyor dediğinde çok gülmüşler hiç unutamam Karadenizli aklı işte..
İlköğretim çağı geldi ve birinci sınıfa başladık. O mavi önlük okadar yakışmıştı ki sana.İlk gün sınıfa girerken ağlayan çocuklara bakarak sende ağlamıştın ama benim okumam lazım doktor olmam lazım demeni de hiç unutamam o ağlama arasında ve öğretmenin elinden tuttu ve bana bakarak gittin. 20 gün boyunca okul bahçesinde bekledim seni. Herkesin annesinden öncede ben gelirdim almaya.İlk okumayı öğrenenlerin ilk üçün içindeydin ama birinci olamadım diye bayağı üzmüştün kendini. Guguk kuşuda neymiş bilemedim diyerek.Öğretmenin hep derdi bu yetmiyor daha ne versede çözsem dediği gözlerinden anlaşılıyor bu çocuk çok zeki farkındamısınız diye. Biliyordum Zafer çok zeki bir çocuktu.Belkide bukadar zeki olmasının tek sebebi yorgun minicik kalbiydi. Okullar kapanıyordu karne günümüz geldi. Öğretmenini çok sevdiğin için ona çiçek almıştın karneni aldığında vermek için pembe karanfiller mine çiçekleri. Çok severdin birine hediye vermeyi.
Okullar cuma kapandı salı günü hastaneye gittik. Anjiografi yapıldı, seni o oadaya kendi ellerimle getirdim yatırdım. 2 saat sürdü 45 dakikalık anjio. hipo tansiyon yaşanmış ve düzelmeni beklemişler. Doktor Alpay Bey çıktığında durumu anlattı ve basıncın gelen yerini bulduk koroner arter anomolisi var aort damarına yapışık çalışıyor basınçta ondan kaynaklanıyor ameliyat şart dediğinde dünya bana bir kez daha dar geldi ve ilk dediğim bu 17 aylıkken ameliyat geçirdi aort damarından peki bu koca damarı ozaman gören olmadımı veya o kadar anjio oldu emar çekildi nasıl olduda görünmedi diye isyan ettim ama nafile. Damar arada kaçmış demek ki...
Prof.İlhan Paşaoğluyla görüşmeye gittim tekrar ilk ameliyatı o yaptığı için ikinciyide güvenerek ona bırakabilirim diye düşündüm. O eylül ekim gibi dedi ben başarılı bir çocuk okul zamanına denk gelmesin dedim beni kırmadı keşke kırsaymış. Bize gün verdi hastaneye yatış için. 23 temmuz 2006 yılında hacettepe kalp damar cerrahisine yattık.
Ameliyat için yattığımızı söyleyemedim sana, 27 temmuz sabahına kadar hemde. 27 temmuz perşembe ve kandil günüydü. Ben o gece hiç uyumadım ve bana sabahın yedisinde uyanarak anlattığın rüyanıda hiç unutamam.
Rüyanda ramazan bayramı olduğunu ve davulcu geldiğini çok sevindiğini anlatmıştın, bende mübarek kandil günü bu rüyalar hayırlıdır dedim ve dua ettim sadece. Ama kendi gördüğüm rüyamıda hiç unutamadım. Ellerimle etiyle beraber azı dişimi çıkarttım ve hiç kan yoktu fakat canım çok yanmıştı. Seziyordum kötü bir şeyler olacak diye..
Ameliyat hane için sedye geldi hemşire soyun Zaferi dedi sen ellerini bana uzatarak anne sakın anneciğim sakın ha diyordun ama ben seni halen ikna edipte üzerindeki pijamalArını çıkartmaya çalışıyordum. Dışarıda bekleyen yakınlarımız, dostlarımız,komşularımız ve arkadaşlarının anneleri babaları yataktaki zıplamalarını ağlamalarını görmüşler. O andaki sıcaklığını hiç unutmuyorum alev alev yakıyordun ellerimi kollarımı. Hemşireye ateşi var bunun dediğimde ölçtü ve ateşin yoktu fakat yanıyordun kucağımda. Sedyeye yatıramadık seni babanın kucağında gözlerin bana dikili olarak anne sakın anneciğim sakın demeni unutamıyorum belkide sende biliyordun olacakları o ameliyathaneye giripte çıkamayacağını. Ve girdin saat sabahın dokuzu zaman ilerlemiyor akşam saat 8 oldu haber yok herkese yalvarıyorum ne olur bir haber verin diye giden gelmiyor yanımıza. Sezdim kötü birşeyler oluyordu oğlum o sıcaklığıyla avuçlarımdan kayıp gidiyordu bu mübarek kandil gününde. Hastabakıcıya yalvardım gitti haber götürmek için ve babasını doktor çağırdı dedi. Eşim gitti nefesi rengi değişmiş dışarıya geldi ne oldu ne dedi diye ellerini tuttuğumda gözler dolu konuşamadı eliyle boşever gitti dercesine birşeyler anlattı ve yıkıldım o anda.Hastane dışına çıktık ben oğlumu görmek istiyordum. Ve oarada herkez çevremizi sardı ağlıyorlar dı bana birşey sezdirmemeye çalışıyorlar dı. Ben biliyorum oğluma birşey oldu bana anlatın ne olduğunu dediğim de Suphi Aydan Enştemiz. Kendisi Gazi Üniversitesi Personel daire Başkanıydı ama geçen yıl onuda kanser illetiyle kaybettik. 1 hafta önce 1 yıl doldu kaybedeli. Kızım metanetli ol Zaferi kaybettik başımız sağolsun dediğinde sen ne diyorsun ya ne biçim konuşuyosun diye üzerine yürüdüm 4-5 adım ve benden 6 adım gibi geriye uzaklaştığını hatırlıyorum gerisini hatırlamıyorum Yıkılmıştım hayat o anda durmuştu benim için. Oğlumun ölüsünü görmek istiyordum yalvardım beni aldılar yoğun bakım odasına yanımda iki arkadaşım ve Suphi Enişte ve eşi Hacettepe onkoloji enstütü sekreteri olan Nuray Ablam. Yaklaşamadım yanına iki doktor vardı sağımda solumda yıkmak yakmak istedim o anda oraları ama benim gibi binlerce anne vardı onu hatırladım. Yangında depremde kazada iki üç çocuğunu kaybeden annelerde vardı onlar aklıma geldi birden buda abana teselli oldu inanırmısınız? Sadace doktorlara İlhan paşaoğluna selamımı söylemelerini ve bunu yanına bırakmayacağımı söyledim ama nafile giden gitti ne yapabilrsin ki?
Kendi kendine ben gidiyorum diye bağıran bir çocuğun ardından. Şu anda çocuğum yok tek çocuğumdu, hayatımdı, canımdı, kanımdı, yaşama sebebimdi. Ama hayat devam ediyor daha neler göreceğiz bakalım. Hayatta hep şeker yenilmiyormuş acıbiber yemekte varmış diyorum. Yinede şükürler ediyorum ki doğduğunda da ölebilirdi. Ama biz annelik babalık duygusunu onda tadabildik. 8 yaşına kadar mücadelerler mutlu mesut bir şekilde bir dediğini iki etmeden yaşatabildik. Birde bu yazdığım bilgisayar oğlumdan kalan tek hatıra bana. Bu uzun yazımla sizleri üzmek değil niyetim sadece oğlumun gidişinin ikinci yılının bitmesi anısına.. Saygılarımla...
 
Toplam blog
: 118
: 3309
Kayıt tarihi
: 04.09.07
 
 

Bilgi büyük adamı alçak gönüllü yapar, normal adamı şaşırtır, küçük adamıysa kibirlendirir.. ..