- Kategori
- Kent Tarihi
Dondurmacı
Kahvehanesinin dışarıya açılan sürgülü penceresinden dondurma satardı. 25 kuruşluk dondurmayı sivri külahta, 10 kuruşluk olanı ise dibi küt küçük bir külahta verirdi. Külaha dondurmayı doldururken çok versin diye gözünün içine baktığımızı bilir, ona göre bol kepçe alırdı kabından. Tek çeşit dondurma olurdu, kaymaklı dondurma... İnebolu’da altmışlı yıllarda herkes bilirdi Dondurmacı Yunus’u... Şimdi nerededir, sağ mıdır, bilmiyorum.
Dondurma bir hazneye yerleştirilmiş silindirik kapta dururdu, üzerinde yuvarlak ahşap bir kapak olurdu. Dondurma erimesin diye dondurmayı kepçeyle alır almaz kapağı kapatırdı. O yıllarda elektrikli soğutucular kullanmaya başlanmış mıdır, farkında değilim. Aklımda kalan, eşeklerle biryerlerden getirilen çuvallara sarılmış karlar indirilirdi dondurmacının önüne. Dondurmalar yeteri kadar soğutulamadığı için pek yumuşak olurdu ama bizim bildiğimiz dondurma oydu ve çok severdik. Uzun saplı bir kepçeyle ara sıra karıştırır, külahlara koymak için küçük bir kepçe kullanırdı. O zamanlar top dondurma olmazdı.
İnebolu’da başka dondurmacılar da vardı. Kimileri, elleriyle sürdükleri küçük arabalarla sokaklarda dondurma satarlardı. Sokakta satılan dondurmaları sevmezdim.
Bir de Ali Küllü’nün meşhur dondurması vardı. Ahmet Dayım, akşamları “size güzel bir dondurma ısmarlayayım” der ve bizi Ali Küllü’nün şekerci dükkanına götürürdü. O zamanlar “Pastane” sözcüğü bizim oralarda kullanılmazdı, şimdi pastane dediğimiz yerler ya “şekerci” ya da “dondurmacı” olarak anılırdı. Ali Küllü’nün dondurması pek kıvamlı olur ve içinden hiç buz çıkmazdı.
Şekerci Mehmet’in dondurma bahçesine giderdik. Dükkanın içinden doğru bir arka bahçeye geçer, tahta sandalyelerde oturur ve metal kaplarda birkaç çeşidi olan dondurmadan yerdik. Şekerci Mehmet’in içinde küçük bir keki olan supları en favori tatlımızdı. O yıllardan asıl unutamadığım prensesleriydi. O prenseslerden şimdi Ankara’da pastanelerde görüyorum, ancak o çocukluk yıllarımdaki tadı hiç bulamıyorum.