Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

17 Şubat '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Donmuş Çıldır Gölü'nde minik gezgin adam

Bu kez daha farklı ve detaylı bir hazırlık içerisindeyiz oğlum ve ben. Zira eksi çoook soğuk derecelerde gezeceğimiz bir programımız var. Kar botlarımızı, kar eldivenlerimizi, Ada için yedekli polarları, pantalonları ve içlikleri çantaya yerleştiriliyorum.
 
4 günlük tatil için amma da abarttın diyenlere not: bu yolculuk 8 yaşındaki bir oğlan çocuğunun Kars – Çıldır Gölü – Sarıkamış'ta kayak macerası tatili…  Daha uçaktan iner inmez kar kütlelerinin içine atlayıp çoşan bir Ada’mın macerası bu.
 
Kars uçak saatleri gün ortasında ve hava da erken karardığından geniş caddelerde ve ihtişamlı taş binaların arasında gezinmek için vaktimiz çok  az. Buz gibi soğuk havada tenha Kars sokaklarında kısa bir tur ile Havariler Kilisesini ve Fethiye Camii ni gezip Taş köprüden geçerek Kars Kalesine doğru tırmanıyoruz.
 
Kaleden ışıl ışıl şehir manzarasına nazır semaverde çay keyfi ve leziz gözlemeler, sadece biz yetişkinleri değil minik gezginimizi bile çok mutlu ediyor. 
 
Sıcak şaraplarımızı yudumlarken “aşık atışmaları” ile şenleniyor cumartesi gecemiz Karstore’da.
 
Pazar sabahı otelin kahvaltısına 100 tam puan veriyoruz zira tam 22 çeşit peynir sayıyoruz…. Tamam peynir cennetindeyiz ama bu kadarını biz de beklemiyorduk!
 
Saatler sabah 9u gösterirken bile sokaklar ve peynirciler inanılmaz hareketli… Gravyer peyniri – karakovan balı – hadi bir kavanoz da dut pekmezi alalım derken alışverişimizi tamamlıyoruz. Ariş Ticaret özenle kargoya vereceği kutuları hazırlıyor ve adresimizi yazdırıyor.
 
Çıldır Gölü yaklaşık  1 – 1,5 saatlik bir mesafede. Aracın kaloriferi çalışıyor ama cam kenarlarından buz gibi hava üflürüyor içeri. Yollar buzlu… Yer gök bembeyaz bir sis tabakası içinde yol alıyoruz… Zaman durmuş gibi… Yoksa bir sanat filminde miyim….  Kucağımda uyuyan oğlumu rahatsız etmemek için kıpırdamıyor ve hatta gözümü “gözükmeyen” yoldan ayırmıyorum. Bu beyaza doğru bir yolculuk…
 
Sol tarafımızda buz tutmuş göl gözükmeye başladıkça arabada tatlı bir heyecan ve neşe başlıyor. Kenara çekip kısa bir fotograf molası veriyor ve havanın ne kadar soğuk olduğunu bir kez daha idrak ediyoruz.
 
Atalay tesislerinde masamız çoktan hazır, ama bizim hiç acelemiz yok. Kendimizi buz tutmuş göle atıyor şen kahkahalarla yerlerde poz poz fotograf çekiliyoruz.
 
Göz alabildiğine uzanan bembeyaz buz tabakası ufukta karlı dağlar, bulutlarla sevişiyor sanki…. Dalgaların kıvrak hareketlerinin buz tutmuş hali ise görülmeye değer…
 
Tertemiz bol oksijenli havayı iyice içimize çekip, balıkçılar buz üzerinde delik açarken atlı kızak keyfi sürüyoruz, Selin, Ada ve ben. Rengarenk süslenmiş güçlü iki atın çektiği kızağı yüzü soğuktan iyice esmerleşmiş ve kırışmış Hasan amca ustalıkla yönetiyor, bizim fotografımızı da çekmeyi ihmal etmiyor. Biz turumuzu bitirene kadar buz üzerinde açılan iki deliğe ağ gerilmiş bile… Ağın atılışını kaçırdık ama neyseki çekilişini izleyebileceğiz… Buz tabakası yaklaşık 30 santim kalınlığında ama annelik içgüdüsü ile deliğe çok yaklaşmamasını tembihliyorum oğluma. Ne yazıkki ağdan balık çıkmıyor… Göl balığının kendisi ile ancak  restauranta girince tanışıyor ve ne kadar da ihtişamlıymış diyoruz.
 
Selin ve Ada buz üzerinde keyifle yakalamaca oynarken buza oturmuş bir mavi kayığı kadrajıma almaya çalışıyorum. Selin annelik sınavından tam not alarak Ada’nın içine buz kaçmış eldivenlerini başarı ile temizliyor…. Hatırlatmalıyım ki hava -7 derece falan.
 
Leziz mezeler ve tadı tarif edilemez güzellikteki göl balığını çok da bekletmemek lazım… Sobada çay dem alıyor, gezgin dostlarıma konyaklı çikolata ikram ediyorum. Ada da fırsatı kaçırmayıp çaktırmadan bir iki tane atıyor ağzına.
 
Geçen seneki turumuzda Çıldır Gölünde gün batımı yapma şansımız olmuş ve rengarenk gökyüzünün buzla dansını görüntüleme fırsatımız olmuştu. Bu kez o kadar uzun süre kalamayacağız zira yolumuz uzun, Sarıkamış bizi bekliyor….
 
Akşam karanlığı çökmüşken Sarıkamış merkezdeki otelimize yerleşiyor ve Katerina köşkü niyetiyle yollara düşüyoruz… Sokakta yolu sorduğumuz gençler tuhaf tuhaf bakıyorlar; bu saatte bu havada yürüyerek mi gideceksiniz…. Karlar içinde bir saat aşkın yürüyüp geri dönüyor ve ilk gördüğümüz çayevine dalıp soba başına yerleşip “çay” istiyoruz. İçeri dalan 10 kane kadını görünce kıraathane anında boşalıyor,  masalara iyice yayılıp çantalardan “Oreo” ve “9 kat tat”ları çıkartıyoruz. Yanımızda kestane falan olsa onları da pişiriricez o kadar benimsedik mekanı.
 
Pazartesi sabahı grup erkenden kahvaltı sofrasında buluşuyor ama gezgin arkadaşlarımızla yollarımız ayrılıyor… Onlar Katerina Köşkü ve Sarıkamış Şehitliğini ziyaret edip Doğu Ekspresine binecekler, biz ise Ada ile kayak pistine gideceğiz.
 
Ada ilk kez yaşayacağı bu deneyim için hem çok heyecanlı hem de çok hevesli. Uygun ekipmanları kiralayıp tanışıyoruz Sacit öğretmeni ile. Teleferik ile yukarı çıkıyoruz üçümüz. Kısa bir sohbetin ardından Ada hemen ısınıyor hocasına ve arkasına bile bakmadan peşine takılıyor, gidiveriyor pistten aşağı….
 
Minicik çocuklar vızır vızır kayıyor, havalı bandanaları renkli güneş gözlükleriyle bir grup genç diğer teleferikle zirveye çıkıyor… 1.no.lu pistin başında dikilip gittikçe ufalan oğlumu gözden kaybetmemeye çalışıyorum. Sonrada ne kadar komik olduğumu farkedip kafeteraya geçiyor çay söyleyip çantamdan kitabımı çıkartıyorum.
 
Tam 3 saat sonra pespembe yanaklarıyla yanıma gelip neşeyle sarılıyor bana, “bugün hayatımın en güzel günü, seni çok seviyorum annecim iyi ki gelmişiz, kayak yapmak çok eğlenceli lütfen ama lütfen sen de dene….” 
 
Korkuyorum düşüp sakatlanmaktan… İstiyorum bir yandan da… Sarıkamış’a kadar gelip de kaymayı  denememek olur mu hiç.
 
Ada’ya öğlen yemeği siparişi verip kayak kiralıyorum. Cam kenarına yerleşiyor, kırmızı montunu görür izlerim seni ben diyor.. Hoca ile piste çıkıyorum ama aklım bir başına bıraktığım oğlumda… Bir saatlik dersin sonunda Hoca olurunu veriyor, ikimizi birlikte piste çıkartabilicek… Ada beklemekten sıkılmış ve kendisi kayamadığı için biraz mutsuz karşılıyor bizi. Hemen gönlünü alıyor ve piste çıkıyoruz. Zaten geri geri kayan hoca önde, Ada ortada ben en arkada 1.no.lu pisten 4-5 kez indikten sonra hoca, tamam diyor, zirve yapıcaz….
 
Önce Ada yı ikna ediyor, kafeteryada cam kenarına yerleştirip sıcak çikolata siparişi veriyorum. Teleferik zirveye doğru yükseldikçe Sarıkamış evleri küçüldükçe küçülüyor…. Manzara tek kelime ile muhteşem…
 
İkibinikiyüz küsür metre de ne işim var benim… Çok dik burası nasıl inicem ben buradan… Niye çıktım ki….. Buralarda başıma birşey gelse oğlum aşağıda yapayalnız… Ayyyy ayyyy diye diye, dizlerim titreye titreye indim 4no.lu pistten. Hoca her an dibimde ve güvenliğim tamdı aslında, ara ara kayaklarımdan tutarak,  ara ara batonları ile kaydırdı beni. Bi macera bi macera…
 
Gün kızıllığa vurmuş dolunay çıkmıştı geri döndüğümüzde…. Karlı tepeler ve çam ağaçları öyle güzeldiki bakmaya doyamadım, şarjım bittiğinden fotograf da çekemedim… Ada yine somurtuyordu az kayabildiği için… Epey bi uğraştırıyor beni gönlünü almak için.
 
Sarıkamıştaki son günümüzde sabah erkenden hemen piste çıkıyoruz Ada kayaklarını geçirip hocasının peşine takılıyor, söz vermiştin hadi beni de zirveye çıkart! Zirveden çok rahat ve sorunsuz kaymış kerata…. Kaymaya doyamıyorzaten zor ayırıyorum onu pistten…
 
Otele dönüş ve valizi toparlamak, Kars havaalanına transfer ve Istanbul'un kargaşasına geri dönüş hüzünlü oluyor...
 
31 Ocak - 3 Şubat
 
Toplam blog
: 43
: 340
Kayıt tarihi
: 24.04.12
 
 

Notre Dame de Sion Lisesi ve İstanbul İktisat Fakültesi İktisat Bölümü mezunu, hayatla mücadelesi..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara