Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Geziyorum... Seyrek, Kozbeyli ve Yeni Foça...

Geziyorum... Seyrek, Kozbeyli ve Yeni Foça...
 

Objektifimden...


Oysa çok güzel başlamıştık güne. Taa ki akşam ‘’O’’ kara haberi alıncaya kadar, neş’e, mutluluk ve zevkle gezdik hem de bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen.

Ege’de ve özellikle İzmir’de çok sayıda doğa yürüyüşçüleri ile dağcılık sporuna gönül veren kişilerin oluşturduğu kulüp ve dernekler mevcut.  Pazar gününü, pijama ve terlik eşliğinde, uzandığı koltukta televizyon seyrederek ya da bilgisayar başında miskince sosyal medyayı takip etmek yerine doğa ile baş başa, tanıyarak ve soluyarak geçirmeyi yeğleyen birçok insanın, sabahın ilk ışıklarıyla yollara düştüğü birçok etkinlik var.

Üstelik şehrin betonlaşmış monotonluğundan, egzoz dumanlarının zehrinden ve trafik keşmekeşinden bir nebze olsun kaçışın bir yolu.  İnsanın kendini doğanın o emsalsiz güzelliğine, yeşile, bol oksijene teslim edişidir trekking sporu. Elbette ehil ve bilinçli rehberlerin kılavuzluğunda. Gerekli bilgi, eğitim ve de teçhizata sahip olmak kaydıyla. Ayrıca da bu yürüyüşler esnasında kurulan dostluklar, sosyalleşmek,  kültürel ve görsel deneyimleri de cabası.

Günlerdir, Meteoroloji ‘’Gamlı Baykuş’’ misali, hava şartlarının hissedilir oranda değişeceğini hatta çok olumsuz koşullarda süregeleceğini bangır bangır bağırırken; bu uyarıları göz ardı etmek olmazdı. Nitekim genelde hafta başında planlanan, hafta sonu uygulamaya konulan gezi ve doğa yürüyüşleri planımızı bu hafta için kötü hava koşullarını göz önüne alan İZDOT Başkanı Murat Sezer Geçer,  gayet akılcı bir davranışla, doğa gezisini, bir kültür gezisine dönüştürüverdi.

Zaman zaman sağanak yağmurun bize yarenlik yapmasına aldırış etmeden çıktık yola. İlk durağımız, Menemen Seyrek’teki Göl Park’tı. Cayır cayır yanan kütüklerin görsel şenliğinde ve sıcacık bir ortamda kahvaltımızı ettik. Ortamın sıcaklığı yalnız yanan ateşten değil, sahip olduğumuz dostluğun da sıcaklığındandı.

Nisan ya da Mayıs aylarında, güller kıpkırmızı açtığında tekrar gelmek için Murat Bey’den söz alıp, Kozbeyli’ye doğru yol aldık. Bir mola da yol üstündeki zeytinyağı fabrikasında verdik ki zeytinler gözümüzün önünde sıkılıp, mis gibi ortalığa yayılan kokusu ile altın renginde akan yağa dönüşmesini izledik.

Kozbeyli, Yeni Foça yakınlarında ve İzmir’e 60 km. uzaklıkta, 500 yıllık bir maziye sahip, dağ yamacında kurulmuş eski bir Türk köyü.  Köyün geneli eski taş evlerden oluşmuş ve bu taş evlerin birçoğu günümüzde yenilenme sürecini yaşamaktalar.

Köy halkı eskiden beri zeytin ve zeytincilik ile bağcılık ve şarap üretimiyle geçimlerini sağlamakta iken son zamanlarda o bağlardan ve şaraplardan eser kalmamış. Turizme açılmaya karar vermişler. Köye girdiğimiz zaman kurulmuş olan köy pazarında; köy ve civarında yetiştirilen organik yiyeceklerin hayli alıcısının olduğunu gözlemledim.

Kozbeyli’de bilhassa kışın, ikindi saatlerinden sonra yamacında kurulu olduğu dağın gölgesi köyün üzerine düştüğünden dolayı Güneş istese de yüzünü gösteremediğinden köy ‘’KUZ’’ da kalmakta imiş. Gerçi Gökyüzü yoğun yağmur, bulut ve sisle kaplı olduğu için Güneş’in yüzünü görmek zaten mümkün olamadı bize de! Kozbeyli isminin rivayete göre zamanla Kuzbeyli’den, Kozbeyli’ye dönüştüğü varsayılmakta yaşayanlarca…

Kozbeyli’de yamaca kurulu tipik ve şirin bir köy kahvesi idi özellikle kahve molası verdiğimiz Şakir’in Yeri… ‘’Dibekte Türk Kahvesi’’ sloganıyla isim yapmış ve iğne atsan yere düşmeyecek kadar da kalabalıktı. Leziz ve okkalı diye tabir edebileceğimiz lezzette idi ikram edilen kahveler. Bir zamanlar dibek de varmış kahvenin orta yerinde ama belli ki yaptığı gürültüden dolayı kaldırmışlardı ki dibeğin yerinde yeller esiyordu! İsmini verdiği halde! Yine de tahta masalar, tahta sandalyeler ve sofra bezinden masa örtüleri ile otantik bir havası vardı.

Kahvelerimizi içip, Kozbeyli’ye veda edip, Yeni Foça’ya doğru hareket ettik. Bir yanımız yemyeşil, bir yanımız denizdi yol boyu.

Yeni Foça henüz bakir… Yazlıkçılar pek keşfetmemişler daha! Eski taş binalar tek tük yenilenmiş ya da yenileniyordu sahili boyunca. Gün doğumunun ve batımının en güzel şekilde izlendiğini anlattı yaşayanlar, Yeni Foça’da. Yazın o kadar sıcağa rağmen deli deli esen rüzgârının geceleri çok serin bir havaya dönüştürdüğünü öğrendik.

En yüksek tepesinde Atatürk heykelinin muhteşem görüntüsü, balıkçı barınağının güzelliği, sahil kıyısının uzun ve gezile bilirliği ile sakin, sessiz ve dinginliğin hâkim olduğu küçük ama çok harika bir yerdi Yeni Foça.

Tam gezmeye kalkıştık ki yağmur yine yakaladı bizi. Sahil bandında sıralanmış olan balık restoranlarından Eray Balık Restoran’ın 2. katında aldık soluğu ki her birimiz on dakika içerisinde sırılsıklam olmuş  bir haldeydik.

Manzara müthiş, ortam sıcak, ikinci kat sanki bize tahsis edilmiş. Dostlarla hoş sohbet, tadı damakta kalan sevgi yüklü muhabbetlerle günü noktalayacağımız zamana kadar oturduk.

Bazıları rakı, roka, balık diye tanımlasa da Yeni Foça’yı, defalarca gelmekten bıkmayacağınız, Ege kıyılarında dizili incilerden biriydi burası.

Günü noktalamak zor gelse de akşamı bulmuştuk işte. Yine bir pazar günü, yerini geceye ve ertesi haftaya bırakmaya niyetleniyordu usul usul.

Noktaladık ama gün bitiminde; ne yazık ki sabaha kadar o noktayı koyamadık açıkçası. Zira İDADİK Dağcılık Kulübü’nden profesyonel dağcı olan kardeşimiz Dürdane Seringenç’in, Bozdağ’da tırmanış esnasında geçirdiği kaza sonucunda vefat ettiği haberi ile sarsıldık. Ayrıca 19 dağcının da yine Bozdağ’da kar ve tip neden ile mahsur kaldıklarını öğrenince, gün içinde yaşadığımız mutluluk yerini endişe ve kaygıya bıraktı. Sabahın ilk saatlerinde kurtarma ekiplerinin 19 Can’a ulaştığı ve iyi oldukları haberini alınca da derin bir oh çektik ve bu tür üzücü olayların bir daha yaşanmamasını diledik.

İhmaller zinciri mi demek lazım? Yoksa gereken eğitim ve donanıma sahip olmadan yola çıkmak mı? Hava şartlarının olumsuzluğunu göz ardı edip de cesaret örneği sergilemenin çılgınlığı mı? Ne demeli bilemedim.

Doğa sporlarına gönül verenlerce, tüm bu yaşanan olumsuzlukların bir kez daha sorgulanıp, doğa ile şaka olmayacağının bilinciyle, doğanın kurallarına uyarak, doğa ile kucaklaşmanın tedbirlerin eşliğinde olması gerekliliğinin vurgulanmasına dikkat çekilmesi lazım. Doğa'sız bir yaşam düşünemiyorum. Başkanımız Murat Bey’e taşıdığı sorumluk ve yüksek ön görüsüden ötürü de teşekkür ediyorum.

Öğrencilerinin sevgili öğretmeni, dağcılık sporuna gönül vermiş sporcuların birçoğunun da eğitmeni olan ve zamansız aramızdan ayrılan Dürdane Seringenç’e de Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.

Sevgilerimle…

 

Ay şen…

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..