Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

22 Şubat '12

 
Kategori
Öykü
 

Dönüş

Dönüş
 

 Amarildo  bir şeyler söylemişti; belki de yalnızlığından söz etmişti. O duymamıştı; ya da anlamamazlığa vurmuştu olanları. Karanlıktı gözleri, vurgundu onlara. Zehirleyicinin önünden kaçtığı günlerdeki gibi yaşadığı, mutlu olduğu  bu yaşama vurgundu.  Ebedi kaçmak olanaksızdı, eninde sonunda yakalanırdı. Daha fazla kalamazdı da.  Mutlaka bir şeylerin olması gerekiyordu. Örneğin, üzerine gelen zehirleyicinin birden dizlerinin üzerine çöküp, iki kat olması... sallantı.. Sonra her şey bitecek ve yaşam yeniden yeniden başlayacaktı. Başlangıç kendiliğinden gelmişti ama son; nasıl sonuçlanmalıydı. Bunu yeterince bilebilse, bildiği halde uygulayabilse. İnandığı günlerde olduğu gibi ilk önce kendisi başlasa; ilk olmanın sorumluğu kendisinin olacaktı. Bütün bunları biliyordu; bilmesi ona pahalıya mal oluyordu. Çözümleyebilmenin yolu ikiydi. En büyük sıkıntı bu iki yoldan başka çözümün bulunmadığı gerçeğini anlamasıydı.

Amarildo’nun köpeklerle ne  ilgisi olabilir. O köpekleri sever ve hiç bir şey köyden iri bir  çoban köpeğini evine getirmesine engel değildir.  Kendisi  köpeğin  tedirginliğinden hoşlandığına göre bu iş diğer insanları ilgilendirmez.  Üstelik hayvanın hiç kimseye de zararı yoktur.  Gündüzleri bahçedeki köşesinde yatar uyur. Acıktığı zaman,gelir gözlerine bakardı.  Bilirdi  aç olduğunu.  Kemiğini  verdikten sonra yine köşesine dönüp kıvrılacağını; uyumaktan  çok dalmaya, düşünmeye benzer  filozofça  bir biçimle çevresini seyredeceğini bilir.  Küçükler gelir, duvarın  üzerinden onu, “Amarildo,Amarildo... Gelsene ,”  diye çağırırlar; hiç kımıldamaz, kendisinin değil de sahibinin çağrıldığını  belirtircesine dalgın ve aldırmaz yatardı. Küçükler şeker  parçalarını birer taş gibi onun aldırmazlığına fırlatırlardı.

Köpek içeri girerdi sonunda.

II.

Gecenin içinden insanlar kovulmuşlardı. Devedikenlerinin diplerinde, geniş  kumullara açılamadan donup kalmış çekirgeler, uzaklardan son konak yerine doğru yol alan develer,  üzerlerine çöken yorgunluğun  etkisiyle çökseler bile yine de yaşadıklarını, üstelik yanı başlarındaki dünyada bir takım garip, rast gele varlıkların bulunduğunu  duyuyorlardı.  Kumlar soğuk esintilerle  birlik  tepeciklerden  ucu bucağı görünmez ovaya doğru, akmaya,önlerine gelen ot parçacıklarını savurmaya başlamıştı.  Gece gelmiş, geceyle birlik gecenin bütün canlı cansız yaratıkları  örneğin yıldızlar yine sonsuzda, kişi oğullarının bir daha hiç erişemiyeceği dünyalara ışıklarını milyonlarca yıl öteden  göndermek  için birbirleriyle yarış ediyorlardı.
Adam  yola çıktığından beri gökyüzüne bakmamıştı. Yukarlardan tiksiniyordu.  O yalan söylemiş, yaptığı yanlışları düzeltmek için bu oyunu hazırlamıştı. Anlayamıyordu. Kendi hazırladığı bir oyunun giderek  kendine  karşıt  bir yola dökülmüş olması onun için alışılmadık bir olaydı. Kendisine karşı ihanete yönelen her varlığı tanımak istiyordu. Onu da.

İnsanlar küçük ve önemsizdiler.  Onlara  karşı  yukardan bakmak; konuştukları zaman susturmak; çoğaldıkları zaman sürgüne göndermek gerekirdi.

Şimdiye kadar çekimser kalmasının  nedenlerini araştırarak yürüdü. Kendisine güvenmesine karşın, yine de içinde titreyen,kandırılmışçasına bitkin, tutarsız bir yanı onu korkutuyordu.  Upuzun çöl, sessizlik  ve  uyuyan çekirgeler onu alıp kendi  aralarına  katıyorlar; taşlaştırıyorlardı. Adımını attıktan sonra arkasında  kalan son, daha çok garip,ama yine de eskimiş ayak izini düşünüyordu.  İşte ayağını yine kaldırmıştı; basacaktı...VE BİR İZ KALACAKTI.  İz giderek silinecekti.  TAA UZAKLARDA  ARTIK  İZ  FİLAN YOKTU.  Yalnız kum... KORKUNÇTU İZLERİNİN YİTMESİ... O izlerinin görünmesini istiyordu.YORGUNDU AMA DAHA YÜRÜYEBİLİRDİ.

Birden tepelerden bir ses:

“Korktun Amarildo..!”diye seslendi.
“Korkmadım!” diye yankıladı o. “KORKMADIM.. KORKMUYORUM..”
“Neden daha hızlı yürümüyorsun.. Yoksa kent seni geri mi çekiyor,yoksa karanlıkta umduğunu bulamayacağından mı çekiniyorsun?”diye sordu.
“Hayır..Hayır..”diye ünledi Amarildo.

“İstersen tepelere doğru yol al; o harabelerde gizlenmiş gömüyü aç; içinden yeteri kadar altın ve diğer değerli şeyleri ala;torbaya koy, dön kente.. Bir gün olur birisi kapını çalabilir;seni arayabilirler ama seni  evde bulamazlarsa burada aramak akıllarına gelmez. İstersen dön.. Yol  yakın ve yorgun değilsin.  Biraz sonra asıl bizim yolumuz  başlayacak.. Çetin ve uzundur. Bir daha dönemezsin. İstersen vazgeç..

“Olmaz.. Olamaz,” diyordu.” Bir kez yola çıktım. Dönemem artık geri.Bir kez  büyük sözümü  verdim, alamam  geri. Fakat hayır. Artık kapım da açılmaz benim. Çünkü  giderken önüne duvar örmüştüm ben. Ararlarsa arasınlar beni.  Zaten aramazlar.  Hiç aramadılar ki. Zaman zaman ben aradım onları. Zenciyi aradım. Köşedeki boyacıya ayakkabılarını boyatmaya gelirdi. Gider köşede dikilirdim. Ak dişlerini göstererek gülümserdi. Boyacı kara ayakkabılarını pırıl pırıl eder, ama zencinin yüzü yankılanmazdı onların derinliklerinde. Çünkü o bir  zenciydi, onun ne kadar  kara olduğunu hepimiz bilirdik. Ama o bilmezdi. Ben severdim onu.  Onun  içi  zenci  değildi. Köpeğim Amarildo da severdi onu. Onu Amarildo gibi severdim. Ama hiç yaklaşmazdık bir birimize, hep öyle karşıdan  karşıya selamlaşırdık. İkimiz de ayrımındaydık yaşadığımızın. Ama köpek gibi yaşadığımızın.

III
Amarildo anlayışsız bir hayvan değildi. Kapılara pencerelere duvar örülürken, artık bir şeyin sonunun geldiğini biliyordu.  Amarildo  giderken  silkinip  kalkmış ve ilk kez onun ardından sürüklenip gitmek isteğini duymuştu. O gidiyordu,gelmeyecekti.  Bir başka duygusu anlattı ona. bakıştılar birbirlerine “Otur,” dedi öteki, ”Bekle beni,” dedi. “GİDİYORUM,” demedi. Altı adımda  bahçedeki merdivenleri çıktı. Bahçe kapısı kapandı ve kilitlendi.  Yoktu bundan ötesi.  Belki de gelirdi Onu tanıyamazdı ki. BİR İNSANDI O. Kendisini tanımaya çalışan, aramakta olan bir insan. Gece giderek onun  omuzlarına çöktü.  Acılıydı  bu gece ve çok soğuktu. Ötelerden  gelen  esintiler kulağının iç kısımlarına, burnuna, ağzına kumları dolduruyordu.  Huylandı. Bir “U.....” seseyle doğaya baş kaldırdı.

“Uu...U....U....”  Hep  U’yu  yankıladı tepeler. Karşıki tepelerde ışıklar yandı söndü.  Başka köylerdeki, kentlerdeki insanlar homurdandılar. “Uğursuz,” dediler.  “Uğursuz hayvan, vurup öldürmeli..” dediler ilk kez.

O yankıladı sabaha kadar kaç kez.
“U....U....U...”

Çağrılar yanıtsızdı. Bütün hayvanlar uykudaydı,yada işitmiyor gibi görünüyorlardı. Hiç ses vermiyorlardı. Zaten geldiğinden  beri  Amarildo’dan başka kimse yakınlık göstermemişti ki ona.  Kemik vermemişlerdi, üstelik hiç kimse sevmemişti ki onu.
“Demek ki gitti” dedi.

Gitmişti, dönmiyecekti. Amarildo da gitmeliydi. Onun geldiği köy uzaktı, sevgisizdi, soğuktu; ama yavaş yavaş gitmeliydi. Orada insanlar vardı.  Onların yanında yaşamak vardı. Kemik vardı..
Çünkü Amarildo bir hayvandı.


(DÖNEM Dergisi)

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara