- Kategori
- Yemek - Mutfak
Dört avroluk hamsiye talim

Türkiye’de bolluğundan kilosu bir liraya kadar inen hamsi bana gurbet yıllarımın başladığı zamanları anımsattı. Yaklaşık on yıl önce Almanya’ya ilk adım attığımda aklımdaki sorulardan biri doğal olarak hamsi mevsiminde taze hamsi yiyip yiyemeyeceğimdi. Sorunun yanıtını şaşırtıcı bir hızla evde yediğimiz ilk yemeklerden birinde ablamın pişirdiği taze hamsiyle almıştım. Evet buradaki Türk bakkallarında taze hamsi bulunuyordu. Buzlanmış hamsilerdi bunlar; hem de yaz kış hiç kesintisiz. Dileyene donmuş olarak satılanlar da vardı. Hatta Türkiye’deki hamsi mevsiminde Karadeniz hamsisi de getirtilirdi. Karadeniz hamsisi dedim de bizim genelde Karadeniz’e özgü olduğunu düşündüğümüz hamsi aslında Akdeniz’de de çıkar ve Almanya’ya Türkiye’nin dışında genelde İtalya’dan ithal edilir. O zamanlar hamsinin kilosu ortalama 6 – 8 Mark civarındaydı.
Avrupa Birliği’nin avroya geçtiği yıllarda sağlık yönetmenliklerine uyulmadığı gerekçesiyle Türkiye’den taze balık ithalatı da yasaklandı. Bu yasak halen devam ediyor mu bilmiyorum ama o gündür bugündür Türkiye’den balık gelmez oldu tezgahlara. Biz de haliyle canımız taze balık çektiğinde İtalya’dan, Yunanistan’dan gelenle yetinmek durumundaydık.
Bu arada balık denince benim aklıma nedense ilk hamsi gelir, yoksa buralarda mezgit, istavrit, sardalya, çupura gibi bildik başka türler de satılmıyor değil; hamsinin bulunmadığı ya da yeterince taze olmadığı kanaati hasıl olduğunda ya da temizleme zahmetinden kurtulmak için yedek olarak bunlardan da sebepleniriz haliyle.
Ve yine başa dönmek gerekirse… Türk medyasındaki ucuz hamsi haberlerini alır almaz damak ve midemin beynimin hamsi yeme merkezini tetiklemesiyle atıldım pazara bu hafta sonu… ve son zamanlarda alış veriş yaptığım Türk marketlerinden birinin yanında park edip satış yapmayı adet edinmiş mobil balıkçı mı bulmakta güçlük çekmedim.
Tezgah camekanlarını taramaya başladı gözlerim, çupura vardı ilk başta, yanında barbun, içleri boşaltılmış mezgit, dil balığı, istavrit, ahtapot, kalamar, sardalya ve hamsi… ama anlaşılan hamsi tahrikine uğrayan bir ben değilmişim… diğer balık tepsileri tıklım tıklım doluyken esas aradığım bölmede köşede birikmiş, taze görünseler de epeyce hırpalandıklarından derileri silinmiş, yer yer kırmızıya dönmüş gözleri kanlı bir avuç hamsi bana bakıyor; ben de şaşkın şaşkın onlara… balıkçının benim tereddütlü ve üzgün halimi fark etmesi çok sürmedi: “Beyefendi onlar buzdan bu hale geliyorlar ve biraz da altta kalmaktan, ama meraklanmayın açılmamış bir kasa daha var size oradan vereyim.”
Yeni bir kasa ama en üste buz parçalarının arasından görünenlerin hali önceki gördüklerimden çok farklı değil “evet taze ama biraz don yemişler belli ki!” diye mırıldanıyorum. Balıkçı eldivenli elini şöyle altlara doğru daldırıyor… hah şimdi bildik “eli ayağı düzgün” hamsiler çıkıyor ortaya.
Gözlerim parlayarak “O normal hamsilerden bir kilo lütfen” diyorum.
Ödemeyi yaparken cebimden son Türkiye ziyaretimden kalma bir lirayı koyuyorum tezgahın üzerine. Balıkçı parayı eline alıp bakıyor şaşkın şaşkın yüzüme “eee ne şaşırıyorsun, gazetede Internet’te öyle yazıyor, hamsinin kilosu bir liraya indi diyor herkes” deyince gülüşüyoruz birlikte.
Sonra beş avroluk banknotu tosluyorum para üstü olarak, bir avro bir cent geri veriyor balıkçı… evet avroya geçtik geçeli hamsisinin değişmez fiyatı 3, 99 avro buralarda; üstelik İtalyan hamsisi.
Hayıflanmaktan başka ne gelir elden: “Şimdi memlekette olmak vardı anasını satayım!”