Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Temmuz '10

 
Kategori
Dostluk
 

Dost eli

Duyarlı insanlar, her işe nane olan bir işgüzar veya tavlama çabaları içinde gibi yorumlandıklarında kalpleri kırılır. Aslında duyarlı insanların diğer insanlara yaklaşımında cinsiyet ayırımı yoktur ve o insanlar tarafından nasıl göründükleri ve değerlendirildikleri umurlarında değildir, daha ziyade elde edilen iyi sevindirici sonuçlarla ilgilenirler ve ilişkilerinde çıkar gözetmezler. İnsanların zarar görme ve hayal kırıklığına uğrama ihtimallerini azaltabilmekte katkıda bulunmak onlar için yeterlidir. Teorik olarak böyle ama maalesef duyarlılık aynı zamanda hassas bir ruh gerektirdiği için anlaşılmamak yanlış anlaşılmak insanı ister istemez etkiler. Ben de çok duyarlı bir insanım. Bu nedenle işgüzar, asılan ve takıntılı gibi algılandığım çok olmuştur. Oysa herhangi bir şekilde mağdur olmuşların, kırsal kesimin o kirlenmemiş saflığını koruyan insanlarının, yaşlı amca ve teyzelerin, bir de çocukların ben de kredisi her zaman çok fazladır. (Aynı Amelie filminde olduğu gibi.... Biraz anlamsız gibi başlayıp izledikçe duyarlılığın vurgulandığı çok sevimli bir film.) Bu nedenle eve gelen temizlikçinin kendi oturup bana iş yaptırdığı , çocuk bakıcımızın film izlerken bana ”abla bana da çay koyar mısın? “dediği görülmüştür.

Birilerine hediye vermek benim çok hoşuma gider. Hediyenin büyüklüğü küçüklüğü kalıcılığı önemli değil o kişiye onu almak istediğimde maddi engellerim yoksa hiç düşünmem hemen alır veririm. O şey bana o kişiyi hatırlattı ise bunu yapmaktan zevk alırım. Bu noktada karşıdakinin makamı falan önemli değildir. Oysa” Her gelen daire başkanını tavlayıp daha çok izin almak için hediye alıyor. " diyerek, bu özelliğimi yanlış algılayan bir sürü insanlar grubu vardır.

Son yaşadığım olay beni yine derinden yaraladı. Tiyatroda sahnelenen bir oyunda mesleğimle ilgili zararlı bir uygulamanın kullanıldığını gördüğüm andan itibaren içim rahat etmedi. Hem seyircilerin hem de oyuncuların sağlığı tehlike altındaydı. Elimden ne gelebilecekse yapmak üzere yola koyuldum. Önce oyundaki oyunculardan birine ulaşmaya çalıştım. Belki her şey kontrol altındaydı. Bunu öğrenmem gerekliydi. Oyuncu bu tür bir zarardan haberi bile olmadığını belirtti. Kurumumuz ise bu tür işleri takiple yükümlü değildi. Ne yapacağımı düşünürken , Odamızın bu işle ilgili ölçüm yapıp yapamayacağını sorguladım. Odamızın Başkanı “biz bu işi yaparız “deyince, içime sular serpildi. Tiyatro Genel müdürüyle yaptığımız konuşmada kontrol yapma kararı alındı. Biz kontrolu gerçekleştirdik. Gerçekten son derece zararlı bir uygulama olduğunu tespit ettik. Bunlar olurken sanatçı arkadaşımızı da birkaç kere arayıp haberdar ettim. Çünkü olaya onunla başlamıştım ve tedirgin etmiştim. Onu habersiz bırakmamalı ve korumalıydım. Ama ben son kez arayıp uygulama alanıyla ilgili son koruyucu uyarılarımı iletecektim ki. Telefonumu reddetti. Çok kırıldım. Kırıldığımı belirten bir mesaj attım. Hiç cevap gelmedi. İşte bir kez daha duyarlılığım yanlış algılandı dedim. Onun sanatçı olması önemli değildi benim için . Benim bilgi alanım içindeki bir uygulamadan zarar gören bir mağdurdu sadece. Bunu ispatlayabilmek için de kırıldım diye attığım mesajın fazla şahsi olduğunu ona kırılmak gibi bir lüksümün olmadığını telefonu açmayışının mutlaka makul bir nedeni olabileceğini belirten başka bir mesaj attım. Yine cevap yok. Sonra da bu söylemlerimle onun sanatçı yanını hiç önemsemiyormuşum gibi bir hava yarattım diye üzülüp, aldıkları ödülden dolayı kutlama mesajı attım. Yine cevap yok. Sonra kendim bile kendime şaştım.Yanlış anlaşılmamak için debelendikçe saçmaladığımı fark ettim nihayet. Ucunu bıraktım gitti. Kimbilir neler düşündü? Artık sapık bir hayran mı oldum? Yoksa takıntılı bir bilmiş mi? Oyunlarını sabote eden bir işgüzar mı? Bilemiyorum. Önemli değil çevrem ve ailem benim ne olduğumu biliyor. Bu da bana yetiyor. Ama yine de uzanan dost elim havada kaldı. Kalbim bir kez daha kırıldı ve onurum zedelendi. Ben elimi hep dostça uzattım. Şu çirkin dünyada dostça yaklaşan kişi çok az. Dostça yaklaşanı da kuşkuyla karşılarsak yakında dostça davranış diye birşey kalmayacak çevremizde.

Düş Hekimi Yalçın Ergir,

bazı organlar vardır

pankreasınız gibi

farkında olmadığınız, yokluğunda mahvolacağınız

bazı küçük mutluluklar vardır

küçük mumlar gibi

yolunuza eşlik eden, rüzgarınızdan sönen

kavuşunca mahvolacağınız güneşe koşarken...

diye yazarak, gözünü bir hedefe dikip ilerlerken ayaklar altında ezilen, gözardı edilen, önemsenmeyen şeylerin sonradan pişmanlık yaratacağını ya da pişmanlık bile duyulamadan göçülüp gidileceğini ne güzel ifade etmiş. Küçük mutluluklar, küçük, küçücük derelerdir… Büyük nehri ararken üzerinden atladığın… Arkana dönüp de bakmadığın… Uzanan dost elleri ıskalamamanız dileğiyle...

 
Toplam blog
: 80
: 640
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

Fizik Mühendisiyim. Ankara'da oturuyorum.Türkiye' radyoaktif kaynak giriş ve çıkışını takip eden bir..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara