- Kategori
- Dostluk
Dostluğun acı öğretisi
Ne kadar bir daha yazmayacağım demiş olsam da, arkadaşlığın özelliğinden olsa gerek, bu yazıyı yazma ihtiyacı içinde olduğumu hissettim. Bundan evvel yazdığım yazının devamı niteliği taşıyor olsa bile, arkadaşlığın doyumsuz güzelliği ve çelişkili duyguların esaretini dile getirmeye çalışacağım.
Beraber olduğunuz, eşiniz, sevgiliniz, kardeşiniz, dostunuz, arkadaşınız veya aileden birinin, yaşarken aklınıza dahi getirmeye cesaret edemediğiniz, kırdığınız, küstüğünüz ve asla keşke bile deme lüksünü göstermekten kaçındığınız en sert mizaçlı halinizde bile, ölümün getirmiş olduğu derin sessizliğin içinde kaybolmama savaşı verirken binlerce keşkelerin altında ezildiğinizi hissedersiniz. Günlerce, faydası olmasa da keşkelerle yatar kalkar, keşkelerin sayısını azaltmaya çalışırsınız. En naif, en kırılgan, en zayıf duygularınızla karşı karşıya kalırsınız. Cevap arayan sorular, keşkelerinize eşlik ederek sizi boğmaya başlarlar. Güzel anılarınız hatıralarınızdan silinirken, kefen ile mezara koymak ve gömmek artık tek hatıranız olup göz yaşlarınız biraz sevgi, biraz pesimistik duygular eşliğinde sizi sarıp sarmalar. Karamsarlığınız size öyle bir boyut atlattırır ki, yaşadığınız dünya ile tüm bağınızı koparır. Sonsuzmuş gibi gelen bu duygu sağanağı, zamanla içinize atıp, çıkmamacasına yer edinirken, siz hala inlemeye devam edersiniz. Artık mavi gökyüzü, yeşil çimenler, kasvetli, sisli bir ortamın içinde renksiz birer obje olarak kalacaktır. Etrafınızdaki arkadaşlarınız, aile bireyleriniz sizi teselli etmeye çalışsa da ve siz teselli olsanız da, beyninizde ve kalbinizde taşıdığınız küçücük bir kıvılcım zaman zaman deprem etkisi yapmaya başlar. Dolmuşta, otobüste, gemide, yürürken, bisiklete binerken hatta telefonda konuşurken bile tek odaklı düşünce halinizden kurtulamazsınız. Küçücük bir serçenin, kış bastırmasıyla korku içinde ama yaşam azmi ile sağa sola kaçıştığını, kalbinin nasıl küt küt atabileceğini ben artık hissedebiliyorum.
Yavuz Ger ile arkadaşlığımızın başlaması, dostluğa, kardeşliğe dönüşmesi ve bu süreç içinde maksimum düzeye çıkması belki bizim karakterlerimizin belki yıldızlarımızın belki havanın, kim bilir belki suyun etkisi olmuş olabilir. Ama kurulmuş olan bu dostluğun bir gün kırılabileceği ve kimsenin de bunu engelleme şansı olamaması hatta tamamen istem dışı da olsa, gerçek tecelli etmiştir maalesef.
Biliyorum ki asla böyle bir dostluk bir daha olmayacak. Biliyorum ki ne ben birinin böyle dostu olurum ne de herhangi biri böylesine dostum olabilir. İki hayat bağımdan birini kaybettim dediğimde, yerine konulamayacak ve asla bir ikincisi olamayacak bir ağırlıktan bahsediyordum.
İşte bu karmaşık ve sarsılmış duygularla beraber, karamsar anıların arasından ağlayarak, kahkahalarla güldüğümüz, beraber rakı içtiğimiz, eğlendiğimiz günleri arıyorum zorlukla. Başaramıyorum bir türlü. İnsan ağlarken nasıl kahkahalarla güldüğünü hatırlayıp gülümseyebilir ki?
Bu psikolojik durumdan kurtulup hayat ile bağımın devam etmesini sağlamak zorunda olduğumu biliyorum. Ama yıkılmışlığı ayağa kaldırmak kolay olmayacak. Uyuyabilmek bir çare belki ama ilaç almadan uyumam mümkün değil. Uyumak rahat insanlara özgü bir şey herhalde ve benim rahat olmam da şu sıra çok zor. Kaç sabah hıçkırıklarla uyandığımı ve günümün huzursuzluklar içinde geçtiğini anlatmama gerek yok.
Bu kadar negatif olguların oluşturduğu bir ruh hali içindeyken, benim biliyor olmamın dışında, sizlerin de bilmesini, belki de ders almasını istediğim bir şey var.
Yavuz ile kurmuş olduğum bu derece yakın bağın kolay kolay kurulamayacağını biliyorum. Şayet kurmuş olduğunuz böyle bir bağ var ise sıkı sıkı sarılın, çünkü, bitiş zamanını bilme şansınız hiç olmayacak ve eğer biterse, uçurumdan düşmüş şans eseri yaşayan, her tarafı felç olmuş bir organizma haline geliyorsunuz.
Birbirinizi muhakkak ki kırıyorsunuzdur. İşte buna gerek yok. Kırmak, en kolay yoldur ve bazen yaptığı tahribatı tahmin bile edemezsiniz. Ben de, Yavuz’ da asabi ve sert mizaçlı insanlardık. Biz aramızda küslük yaşadık ama hiç birbirimizi kırmadık. Kırmaya yönelik girişim de dahi bulunmadık. Bence, bu, dostluğun en önemli şartı olmalı diye düşünüyorum. Bu dostluğun içinde, dürüstlük, arkadaşlık, ortak sevinçler, mertlik, saygı ve tabiî ki sevginin derin izleri var. Göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş bir 30 yıla sığmış bu dostluğun gecikmiş bir teşekkürü olmasını isterim. Beraber paylaştıklarımızla, yaşadıklarımızla, bir an gibi gelip geçmiş bu çeyrek asırlıktan fazla dostluğun herkese nasip olmasını diliyorum.
‘Gözlerin arasındaki ilişkiyi biliyor musun? Onlar birlikte göz kırparlar, birlikte ağlarlar, her şeyi birlikte görürler ve birlikte uyurlar. Buna rağmen asla birbirlerini görmezler. Arkadaşlık bunun gibi olmalı.<ı> ı>Arkadaşsız hayat cehennem gibidir.’ Derler.
Telefonum asla eskisi gibi çalmayacak, beni arayan Yavuz’dur demeyeceğim, yaşadıklarımı paylaşabileceğim artık kimsek yok, rakı içmenin tadı bile eskisi gibi olmayacak, asla güldüğümüz esprilere gülemeyeceğim belki ama, bu yaşanmış ve kurulmuş olan bu dostluğun basit bir teşekkür ile geçiştirmek istemiyorum. Yavuz’u tanımaktan ve onunla dost olmaktan, dolayı çok gururluyum ve mutluyum. Yüzümde vakur bir ifade ve gururun en büyüğü ile ayağa kalkıyorum, saygıyla eğilirken, gözlerim yaşlar içinde avuçlarım şişene kadar alkışlıyorum.