Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '12

 
Kategori
Dostluk
 

Dostluk ve muhabbetle

Dostluk ve muhabbetle
 

Hayatı seven, keyfince dolu dolu yaşayanlar çoğu kez çakıl taşı toplamıştır plajda. Yalınayak suyun içinde neşeyle yürürken...Renkli, şekilli, şekilsiz, ışıltılı taşlar... Ağustos harında ayağını köz gibi dağlayan kum taneciklerini, ceylan çevikliğiyle adımlayıp, atar kendini yosun kokulu çay bahçesinin, esintili bir kuytusuna... Sabun köpüğünde dans eden ışık huzmeleri gözünü alır, lal rüzgar eşliğinde sessizce... Kediler dolanır ayaklarının altında, kuyrukları havada şımarıkça ekmek vermeyi bekleyen... Okyanuslara firar eder kekremsi bir şarap mayhoşluğunda hatırlamak istemedikleri...

Aklının dehlizlerinde ki ayak izlerini görür mavi / beyaz öpücükler  yanağına konarken. Beğenmediklerini sessizce teker teker denize fırlatır genişleyen daireler eşliğinde... En gözde mücevher gibi fırlatıp atmaya kıyamaz dalgalarda törpülenmiş, yalabık, yaldızlı, türkuaz taşlardan birkaçını...

Hayatımızda  atmaya  kıyamadığımız çakıl taşlarına benzeyen; gönlümüzde iz bırakan adının önüne dost sıfatı yüklediğimiz kişiler vardır üçü, beşi geçmeyen . Gönlümüzdür hükümdar kime ne paye vereceğini o belirler. Kimine dost, kimine yar, kimine tanış, kimine arkadaş…Kimine göre ya üç kadardır ya beş... Kimine göre üç dostu olan Dünya'nın en zengin insanıdır... Dost demli bir çay gibidir, şekeri ne az, nede fazla. Önemli olan ona ihtiyaç duyulması ve damakta tat bırakmasıdır.

Arka bahçemizde varlığını sezdirmeden mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmelidir hayatımızda ki gerçek dost... Müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmeli, kucaklamalıdır seni güvenli kolları... Teklifsiz, kefilsiz olmalı, yalanlarımızın, günahlarımızın yegane şahidi... Sen ağlayınca onunda gözünden yaşgelebilmeli, karnımız ağrıyıncaya kadar birlikte gülebilmeliyiz...

Tıpkı elmanın iki yarısı gibi birbirlerini tamamlayabilmelidir dostlar...

Baki'ye sorar yarenler; kaç çeşit dost var diye üç diye yanıtlar:

Gıda gibidir kimi dost.
İlaç gibidir bazısı, gerektiğinde ararsın.
Hastalık gibidir bazısı o seni arar.

Kumla, suyun buluşması gibidir dostla karşılaşmak. Bir selamlaşmayla başlar her şey, paylaştıkça bir nehir olur içinden geçer dostların. Sevinç sarhoşluğu kaplar bedenlerini... Sırtüstü yan yana yatıp yıldızları seyredebilmeli dostlar... Gül kokulu akşamlarda gözler arar bir ruhun iki ayrı bedende yaşayan varlığını. Yanında olmasa da sesini duyduğunda mutlu, görüşmesen de seni düşündüğünden emin, uzakta olsa bile en kötü anında yanında olacağını bildiğin sadıktan öte bir arkadaş... Seninle sevinir, ağlar, güler, düşünce kaldırır, gözyaşlarını siler, sırlarını küs olsa bile ifşa etmez, her an  muhkem bir kale gibi yükselir, omuz vermeyi bekleyen güç timsali...

Zamanımızın getirilerinin günümüz insanı tarafından algılanış biçimi epeydir oldukça düzeysiz bir hal aldı, bu da damağımızda yavan, pasımsı bir tat bırakıyor... Kimi insanlar kalplerini, sevgilerini zırhlamışlar ne paslarının silinmesine izin veriyorlar, ne de zincirlerini kırıyorlar...

Ruhuna makyaj yapmış nice dost görünümünde yüzleri maskeli varlıklar çeviriyorlar etrafımızı, göründüğü gibi olmayıp, olduğu gibi görünmeyen. Oysa yapılan makyaj belli bir süre geçerli, silinmezse kötü bir iz bırakıyor gönül telimizi titreterek...

Acıma, merhamet, dostluk, vefa, insan olma duyguları hayat çemberine teğet geçiyor maskeli baloya katılan, hamurlarına insanlık rengi katılmamışvarlıkların...

Met/cezire tutulmuş gönüller farkındalıklarını yitirerek, zehir zemberek dilleriyle, haset dolu gözleriyle yaralar dostunu attığı gülle  sığındığı limanı...

    ‘’Dost, dost diye nicesine sarıldım,
     Benim sadık yarim kara topraktır.
     Beyhude dolandım,boşa yoruldum,
     Benim sadık yarim kara topraktır’’...

Aşık Veysel Şatıroğlu'na bu unutulmaz güfteyi yazdıran; ekilen sevgi tohumlarının hasadını kaldırmak yerine talan etmeyi yeğleyen, insan olma bilincini yitirmiş, gönülleri üşüten, etik fukarası, hayata sinsilik penceresinden bakan, kendisiyle kavgalı, demlenmiş dostlukları pamuk ipliğine bağlı, terazinin kefesinin dengede durmadığı yüzleri maskeli sahte dostlarıdır kim bilir...

Dostluk çölde su gibidir. İçmesini bilirsen vaha, kıymetini bilmezsen serap olur...

Dostluğun özelliği vefa, vefanın kaynağı sevgidir...

Gönülde biter her şey...

 
Toplam blog
: 64
: 325
Kayıt tarihi
: 25.11.11
 
 

Öğretmenin, öğrenmenin yaşı yoktur felsefesine inanan öğretmenim. Yıllarca okuyarak belleğimde ol..