Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '08

 
Kategori
Dostluk
 

Dostluk

Dostluk
 

Dostluğumuzda sen farklıydın


Şefik, Canım arkadaşım.

Yaşamıma şekil verenlerden biriydin, onda derin izler bıraktın. Arkadaşlığın “vermek” olduğunu, ama karşılık beklemeden “vermek” olduğunu senden öğrendim. Yaptığım bencillikleri hoşgörü ile karşılayan hep sen oldun. Neyimi sevmiştin bilmem?

Seni, yaşamım boyunca yanımda olmasan da hep yanımda hissettim. Bilirdim, oralardasın ve ben dara düşünce yardım elini uzatacaksın. Bu duygu hiç bırakmadı beni. Gerçek bir sosyalist gibi düşünürdün. Hadi gel şunları seninle paylaşalım desem hiç düşünmeden paylaşırdın. Bazen ağa çocukluğunun kırıntıları peşini bırakmazdı. Ama paylaşmayı severdin yine de.

Komün yaşantısıyla Bursa Eğitim Enstitüsü’nde kısa dönem de olsa okurken tanışmıştı. Sanırım Çekirge taraflarında bir ev kiralamışlardı. Sağdan soldan bulup getirdikleri odunlarla ısınmaya çalışıyorlardı.

Öğretmenliğimin ilk yılıydı. Aralık ayında dini bayramlarımızdan biri için gelmiştim Muğla’ya Sarıgöl’den. Muğla’dayken nişanlısı gelmişti. Canım kardeşim Gülten. Dönüşte birlikte Denizli'ye kadar bilet bulabilmiştik. Onlar Konya Karaman’a ben ise Sarıgöl’e gidecektim. Denizli’de araba bulamadık. Otele yerleşelim derken Konya’ya ek bir otobüs kalkacağı haberini aldık. “Hadi sen de gel.” dediler. Gülten toplantıya yetişecekti ertesi gün. Sanki benim okulum yok gibi kabul ettim. İyi ki de uymuşum şeytana. Mesela bir daha Konya’yı gezemedim. Sadece birkaç kez içinden geçtim o kadar. Mevlana’nın türbesini ziyaret edemeyecektim o rüzgara kapılmasaydım.

Gülten’i Karaman’a bıraktıktan sonra geri döndük Konya’ya. O Bursa’ya gidecekti okulla ilişkisini kesmeye. Ben de Sarıgöl’e. Akşama kadar gezdik Konya’da. Pestilimiz çıkmıştı. Hadi beraber bir de Bursa’ya gidelim, dedik. Bursa yolculuğumuz başlamıştı. Arabaya oturur oturmaz kendimizden geçmişiz.

Soğuk kış günü kaldıkları eve vardığımızda komün yaşantısını orada görmüştüm. Her şey ortak. Elde ne varsa paylaşılıyordu.

Bir de tutukluluk günlerimde yaşamıştım komünü. Gelen para ortaya konur. Kimin ne kadar para koyduğu önemli değil. Oradan harcama yapılırdı.

70’li yılları siyasi gerginliği nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalmıştı. İyi bir matematik öğretmeni olacağı kanısındaydım. Ama olmadı. Bırakmak zorunda kalmıştı arkadaşım okulunu.

Kars, Digor’a çıkmıştı tayini mezun olunca öğretmen lisesinden. Eğitim enstitüsü Matematik bölümünü kazanınca bırakmıştı öğretmenliği. Erkenden de evlenmişlerdi Gülten’le.

Sarıgöl’de çalıştığım yıllarda iki düğün davetiyesi almıştım. Biri şefik’in diğeri sevgili Zuhal’in. Önce kim evlenmişti? Tam olarak hatırlayamıyorum. Ama Zühal’di sanırım.

Öğretmen okulu ikinci sınıfında coğrafya yazılı sınavındaydık. Sen kopyalık hazırlamışsın Şefik. Rulo şeklinde. Kopya çekerken öğretmen de seni yakalamıştı. Ben de sınav sonunda esprili bir şekilde “Çarşaf gibi kopyalık hazırlamış. Öğretmen de onu yakaladı.” demiştim. Nerden duyduysan duydun bana hesap sormaya gelmiştin. Ondan sonra arkadaşlığımız kuvvetlenmişti.

Öyle ki ben kız kardeşini senden isteyecek kadar rahat ve inançlıydı arkadaşlığımız. Bırakma peşini, demiştin Şefik. Ama olmadı. Bunda biraz da benim beceriksizliğim etkili oldu.

12 Eylül karanlığı çökmüştü ülkemizin üstüne. Elimde bi dünya dergi ve kitap vardı. Huzursuzdum, paniklemiştim. Kitap ve dergilerimi çalıştığım köyde in gibi bir yer vardı oraya saklamıştım. Gidip okuyacaklarımı alıp okuduklarımı yerine koyuyordum. Yağmurlarda su altında kalmıştı kitaplarım. Yardımcı olmak istedin.

Baban rahmetli olmuştu. Ben taziye ziyaretine gelirken kitapları da getirmiştim yağmurlu bir kış günü. O yağmurda evine taşımıştık kitapları. Arabanın stepne bölümünde göremediğimiz bir paket kitabın bundan sonraki yaşantımızın dönüm noktası olacağını kim bilebilirdi?

Senin tayinin Milas’a benim de yıllar sonra Tavşanlı’ya çıkmıştı. Yollarımız hafifçe çatallaşmıştı. Uzun süre haberleşememiştik. Ailen de benimle olmanı istemiyordu artık. Ama ben hep biliyordum ki dostluğumuz unutulmamış, belki de daha da kuvvetlenmişti. Birkaç kez beni aradın. Ben yanıtsız bıraktım. Aramadım seni. Huzursuz etmek istemedim.

Yıllar sonra Salihli’deki arkadaşlarımdan Datça gezilerinde sana uğramalarını isterdim. Çok istedim sana gelmeyi yapamadım. Hâlbuki sen Bursa’ya gidişlerinde bana uğrayabilirdin Şefik. En son Milas’a göreve başlamaya giderken birlikte olmuştuk. Telefonla konuştuk, sesini duydum ama yüzünü bir daha göremedim.

Son yıllarda fazla kilo aldığını duymuştum. Genetik yapın seni aşağı yukarı babanla aynı yaşlardayken, birbirimizi bir daha görmeden ayırmıştı. Bana özellikle haber vermemişler vefatını. İki yıl önce Cahit’ten duydum. Birden oğlumun vefatında, telefonda, gözyaşlarını hissetmem canlandı gözlerimin önünde. Anne ve baba olarak kimse bizim gibi ağlamamıştı oğlumun acısına senin dışında. Senin yüreğinin de bizim yüreğimiz gibi yandığını hissetmiştim.

Günlerce arkandan gözyaşları döktüm. Oğlumun arkasından döktüğüm gözyaşları gibi. Gülten’i aradım. Oğlunla görüştüm. Pek beyefendi. mimar olmuş. Kızının telefonunu aldım Umut'tan. Utku, senin cep telefonunu almış anına sahiplenmek için. Aradığımda birden senle konuşuyorum sandım kendimi. Konuşmandaki vurguların, en son söyleyeceğini baştan söyleyivermen onda toplanmıştı sanki.

Onu da üzdüm Şefik, kendi bencilliğimden dolayı. İkinci arayışımda, sadece, onun konuşmasını istedim. Telefonda senin sesini duymak için.

Benim gönlümdeki cennette benimle birlikte hep yaşayacaksın. Annem, babam, oğlum gibi.

 
Toplam blog
: 59
: 912
Kayıt tarihi
: 02.10.08
 
 

1955 Milas doğumluyum. Nüfüs kaydım orada ama "doğduğun yer değil, doyduğun yer" memleketin olurmuş ..