Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '08

 
Kategori
Dostluk
 

Susmak

Susmak
 

Kelimelerin Tükendiği An

Kelimelerin tükendiği an… Hani şu ağzınızdan bir kelime çıkmadığı, sözün bittiği an… İşte o an, deruna ait ne varsa, kelimelerin aksine zuhura gelir; görünen dünyanın kirli kelimelerinin aksine… Onların ifadede aciz kaldığı her şey; her duygu, her düşünce, her arzu, her hayal; en saf, en berrak haliyle kendini izhar eder.

Kelimelerin tükendiği an… Öfkelendiğiniz, heyecanlandığınız yahut da en çok, hüzne kapıldığınız an… Korkarsınız, bir kelime tezahür edecek de sizden bozacak o hali; o alışılmadık ruh halini diye. Korkarsınız, boğazınızda düğümlenmiş birkaç kelimenin çıkmak istemesi ile size ele vermesinden. Konuşsanız bir türlü, konuşmasanız iki türlü. Hani diyor ya bir şarkı: ‘‘ Konuşamıyorum, konuşursam gözyaşlarım beni boğacak, biliyorum.’’

Kelimelerin tükendiği an… Makul bir vakit için sükûtun tercih edildiği yahut edilmek zorunda bırakıldığı an… Bilirsiniz ki en doğrusu konuşmamak, hiç değilse konuşmayı ertelemektir; ama bazen de, bilmezsiniz ki siz sustukça ikrar ediyorsunuz demektir.

Beklersiniz umutsuzca, anlaşılmayı. Konuşmadan, siz kelimelerin dünyasına tenezzül etmeden… Umarsınız umutsuzca, tavrınıza bir karşılık. ‘‘Anlıyorum’’ ifadesini dolduran bir karşılık… Surette değil, derûnda bir karşılık… İçinde suçlama olmayan, sahtelik olmayan, ruhunuzun en hassas telinden sizi vurmayan… Umarsınız, umudun sonu yok diyerek.

Kelimelerin tükendiği an… Hangi zamana ait ki konuşarak anlaşmak? Peki ya konuşmadan anlaşmak?.. Heyhat ki biz, her iki halde de anlaşamayız, anladığımızı ima etsek de muhatabımıza! En güzeli susarak; arifçe anlaşmak bir kenara… Bin zahmetle, işkence ile girsek de kelimelerin kirli dünyadan izler taşıyan semtine, bilinmez ki bu bir fedakarlıktır; susmak arzusuna karşı. Hem de işlenmemiş bir suçun, düşünülmemiş bir yanlışın telafisi adına…

Bilinmez ki bir merhale kat etmektir mesele hiç değilse; tenezzül edilen kelimelere katlanarak; sırf sevgi adına. Bilinmez ki en ağır ceza, işlenmemiş suçun cezasıdır; mesele bir özür bile olsa…

Kelimelerin tükendiği an… Bir isyanın kalbinizi ele geçirdiği, tahammül sınırlarını zorladığı an… Ne söyleseniz, bilirsiniz ki anlaşılmayacak, hatta daha kötüsü, sizin düşünmediğiniz şekilde anlaşılacaktır.

Susarsınız yine, bastırmak için içinizdeki isyanı. En makul yolu aramak, bulmak için… Duygularınızın aklınıza hakim olmaması için… Susarsınız, geçmişe dair ne varsa düşünerek; düşünülmediğini düşünerek. Kendileri için kabul etmesi imkansız düşünceleri, size yakıştıranlara inat, susarsınız.

Susarsınız, fakat bu susuş, anlaşılmak için değildir artık. Kelimelerin yapamadığını bir kez daha sükuta yüklemektir mesele. Kopmayacak zannedilen bir bağın kopuşunu izleyerek; sakince. Sadece kendi etrafında dünyayı döndürenlere, onuru sadece kendilerine has görenlere verecek cevabınız yoktur artık.

Susarsınız, bülbülün güle isyanındaki tavrı anımsayarak ve çok acıdır ki bilirsiniz, bu susuşunuza da muhakkak bir anlam yüklenecektir. Siz yine de susarsınız, umudun sonu yok diyerek.

Susmak gerekir bazen sorunların çözümü için. Kelimelerin çözemediği çözümsüzlüğü çözmek için. Sabırla susmak. Sadece gelecek güzel günleri yeniden inşa etmek için susmak. Güzel günlerin hatırına susmak. Evet, “sükût altındır” sevgi dolu günlere ulaşmak için ve en büyük sermayedir. Sevgilerle.

 
Toplam blog
: 358
: 1023
Kayıt tarihi
: 03.09.08
 
 

  Ne elimde garantim var ikinci bir soluğu almaya Ne aklım erer dünyayı yıkıp ta yeniden ya..