Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '16

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Dostoyevski'yi Hatırlamak

Dostoyevski'yi Hatırlamak
 

Lise yıllarımda, ablam bir gün bir kitap setiyle gelmişti eve. Heyecanla raflara dizilen kitapları izlemiştim. Aslında içimde kitaplara tek tek dokunup, kapak resimlerini inceleme isteği vardı. Fakat kendime hakim oluyordum. Ablamın bu tavrıma ne diyeceğini kestiremediğimden, ondan cesaret bulmaya çalışıyordum. Ablamın içimden geçenleri yapmamdan rahatsız olmayacağını hissettiğim bir an cesaretle raflardaki kitapları tek tek elime alarak; kitapların yumuşak ağılığını, üzerlerindeki etkileyici resimleri, harflerin eşsiz uyumunu farkettikçe içimi büyük bir heyecan ve mutluluk kapladı.

Bu kitapların bana verdiği heyecanı hayatım boyunca unutamayacağım. Hatta şimdi bile kitaplığımda bu kitaplardan birisini görünce o zamanlara ve o duygulara giderim. Çünkü beni kitap dünyası açan, kitaplarla aramda özel bir bağ kuran, kitaplara ihtiyar bir bilgeymişcesine saygı duymamı sağlayan ve belki de en önemlisi bana yazma şevki veren kitaplar hep bu kitaplardı. Klasiklerden oluşan bu kitap seti sayesinde daha okun ve yazın dünyamın başında zirvedeki isimlerle tanışmıştım. O isimler benim kalemimi açmış, yetenekleriyle beni kendilerine hayran bırakmışlardı.

O isimlerin başında Dostoyevski gelir. Suç ve Ceza romanına hayran olmuştum. Romanın başkişisi Raskolnikov'da görüdğüm salt insanı hayretle izlemiştim. Bir insan ancak bu kadar insanlığı barındırabilirdi yüreğinde. Tekrar tekrar okudum romanı. Romana karşı duyduğum büyük sevgi beni romanı yazan eli de sevmeye itti. Dostoyevski benim en çok sevdiğim yazar haline geldi. Ki hala öyledir. Neredeyse tüm Dostoyevski eserlerini okudum. Ama hangi kitabı olursa olsun elime aldığımda hala ilk okuduğum ki heyecanla okuyorum.

Dostoyevski, bu kadar canlı karakterler ortaya çıkarmasını yaşamının debdebesine borçlu bence. Ölümden son anda dönmüştü, olümle belki de canlıyken yakınlaşabilinecek en son noktadaydı. Öleceğini düşünüyordu. Cellatları karşısındaydı. Son anda affedildi. Yaşamanın ne demek olduğunu böyle anlarda anlayabilir insan. Kumar hastalığıydı. Romanlarını borçlarını ödemek için korkunç bir hızla yazıyordu. Belki de bu mecburiyet onu, titiz bir kontrolden bağımsız kıldı ve yüreğindeki, ruhundaki herşeyi perdelemeden, makyajlamadan ortaya koydu. Belki de bu yüzden bu kadar gerçekti yazdıkları. Sürgün hayatı yaşadı. Zindanlarda kaldı. Yazmanın dayanılmaz zorunluluğunu hissederek yeraltından insanlara bir çelişme düşkünün notlarını gönderdi. 

Zaafları olan bir yüce bir bilgeydi. Çelişkilerini saklamadan hatta utanmadan sundu okuyucularına. Adeta Olimpos Dağı'na çıkmak için kusursuz olmaya gerek olmadığını haykırıyordu. Büyük yazarlara ilham veren büyük bir yazar yaşadı bir zamanlar bu dünyada. Ve bu şanslı bir gezegende hala yaşıyor.

Anlaşılan Dostoyevksi okumam gerek bu günlerde...

 
Toplam blog
: 50
: 445
Kayıt tarihi
: 19.05.12
 
 

1983 yılında doğdum. Hayatın yoğunluğundan fırsat buldukça yazarak rahatlamaya çalışıyorum. Yazma..