- Kategori
- Dostluk
Dostunu tanıma

İnsanı tanımak, karakterini, kişiliğini çözmek kolay bir olay değildir. Bu ancak insanların ilişkilerinde karşılıklı sınavdan geçmesi ile mümkün oluyor. İlişkilerimizde seçimler yaparak, kararlar vererek ve çoğu zaman yol ayrımlarına gelerek kendimizce prensipler çizeriz. Bu süreç bize hem kendimizi hem de çevremizi daha iyi tanıma imkanı sağlıyor.
Sosyal çevremizde ve ilişkilerimizde bizim için en önemli unsur güvendir. Bu yüzdendir ki en yakınımızdaki insanın bile karakterini ve gerçek yüzünü görmek isteriz. Son derecede de merak ederiz.
Yaşadığımız çevremiz, anne baba, kardeş, akraba, arkadaş ve komşulardan oluşur. Kimimizin çevresi yakın akrabadır. Kimimizin çevresi daha geniştir. Hepimizin güncel yaşadığı olayları irdelersek bütün ilişkilerimizde güven ön plana çıkmaz mı? Her ne kadar bu çevremize güvensek de en yakınımızın bile karakterini net olarak görebilir miyiz. Bu mümkün değildir. Çünkü etrafımızdaki insanlar hem iki yüz, hem de maske ile dolaşmaktadır.
Evet, kendi açımızdan, kendi çevremizde yaşananlara bakınca biraz temkinli ve ihtiyatlıyızdır. Duruma göre çoğu zaman kendi öz eleştirimizi yapar bir durum belirleriz. Biz bir birimizden farklı değiliz. İlişkilerimiz başka dünyanın insanları ile de değil. Kendi aile, ve yaşam çevremizdir. Hepimiz ilişkilerimizi gözden geçirelim, hangi aile, anne baba ve kardeşler bir birleri ile samimi. Sıkıntılarımızı, dertlerimizi, özlemlerinizi ve hatta sırlarımızı birine dökme ihtiyacı duyduğumuz zaman kimi tercih ederiz. En yakın aile bireyini değil mi? Peki paylaştığımız şeylerin etrafta paylaşıldığını gördüğümüz zaman ne hissederiz. Güvenimiz ve samimiyetimiz bir balon gibi sönmez mi?
Peki ne yapmalıyız? Nasıl etrafımıza güvenmeliyiz ki daha rahat ve huzurlu olalım. Nasıl etrafımızdaki insanların maskelerini düşürüp ve karakterleri ortaya çıkarmalıyız ki yaşamımızı kolaylaştıralım.
Çevremizi en iyi tanımanın yolu, ilişkilerimizde çıkar çatışması olmaya başladığı andır. Çıkar çatışması başladığı andan itibaren karşımızdaki insanın karakteri ortaya çıkmaya başlayacaktır. Artık kişi ile ilgili daha net fikir sahibi olmaya başlarız. Her insan farklı karakter ve farlı düşünme kabiliyetine sahip olduğu varsayımı önemlidir. Hani bir laf vardır. “Kimse tuzum yaş demez” diye. Olay karşısında herkes kendi düşüncesi kendi fikrini ortaya çıkarır. Herkes kendince haklı yanlarını ileri sürecektir. Yani olayda bir suçlu vardır. Ama sucu kimse kabul etmez. Birimizin sırrını ortaya atan kişi kendince “Anlatmasaydı, ben söylemedim, başkasına da anlatmış olabilir” gibi kendini haklı çıkaracak bir sürü bahaneler üretebilir. Bu kişiyi savunma babında rahatlatır ama vicdan açısından rahatlatmaz. İçinde hep pişmanlıklar olacaktır. Ya sırrı ortaya çıkarılan, harmanlanan kişi açısından durum daha vahim değil midir. En yakınına güvenmenin bedelini ödemiştir, çevresine akrabalarına olan güveni sarsılmıştır.
Evet bütün bu tanımlara ve anlatımlara rağmen,
Bazen yaşadığımız en küçük olaylardan bile ders çıkarmaya çalışmalıyız. Dünyanın neresine gidersek gidelim özlemlerimiz hep ailemiz ve akrabalarımız olacaktır. Etrafımızda binlerce insan olsa da yine hasretimiz ailemize ve akrabalarımıza olacak. Kendimce kararlar veriyorum, diyorum ki. "Hiç kimsenin gerçek yüzünü görmek istemiyorum. Nasıl alıştıysam öyle kalsın. Maskesi düşmesin, gerçek karakteri maskesinin arkasındaysa yine orda kalsın. Ama bütün ailem ve akrabalarım, çevrem benimle kalsın."
Hatalarımız mutlaka olacak. Çoğu zaman bezim için doğru olduğunu savunduğumuz düşünce ve davranışlarımız üzerinde kararlılığımız olacaktır, bu düşüncelerimiz başkalarının doğruları ile de çatışacaktır. Mesele bu çatışmada vereceğimiz insanca tepkinin dozunu ayarlamaktır. Kırıcı olmak kolaydır, mesele yapıcı olmakta. Düşünce ve davranışlarım yıllarca aynı kaptan yemek yediğimiz en yakınlarımızı akrabalarımızı, çevremizi kaybettiriyorsa, kendine düşman yaratıyorsa, karşımızdakinin gerçek yüzünü görmemiz ne ifade eder.
Hep hoşgörüden, karşılıklı anlayıştan, bir birimizin düşünce ve fikirlerine saygılı olmaktan bahsederiz. Ama iş eyleme gelince kendimizi kaybederiz. Hakaretler, aşağılamalar, tehditler, anlamsız ve manasız laf sokuşturmalar birbirini takip eder. Kendi egomuzu başkalarına dikte ederek çoğu zaman farkında olmadan karakter yaratırız. Bazen küçük bir aşağılama veya alaya alma bile karşımızdakini acımasız ve insafsız biri yapabilmektedir. Okuyan, düşünen, üreten, yeni fikirler ortaya atan herkese saygılı olmalıyız. Olumlu her fikre her düşünceye, her eylemi desteklemeliyiz. Sabırlı ve hoşgörülü olmalıyız.
Kısacası, biz hepimiz iyisiyle, kötüsüyle bu toplumun aynasıyız. Aslında yok bir birimizden farkımız. Birimizin ayağına basıp arkasındaki yüzü görme çabasında olma yerine, içimizdeki insancıl duyguları çıkarma çabasında olmalıyız.
Fikret Bayrak