Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '17

 
Kategori
Psikoloji
 

Dudaklarını Serbest Bırak

Dudaklarını Serbest Bırak
 

Ustura ile tıraş kalemle tıraştan daha güzel mi?


Dudaklarını Serbest  Bırak” başlığı kim bilir neyi hatırlatmıştır size. Bu bir kitap ismi değil; bir film tanıtım broşürü de değil. Aklınıza gelenler de değil. Bu berberimin sözüdür.

Dün berbere gitmiştim. Berber bıyık bölgesini tıraş ederken, ona kolaylık olsun diye nasıl yapmışsam... O anda “Dudaklarını serbest bırak” dedi. Tabii kendimi kastığımı anladım. Ben hep böyleyim nedense.

Sene 1963, aylardan Mayıs olsa gerek. Bursa Eğitim Enstitüsü’ndeki arkadaşlarımızla birlikte Vapurla İstanbul’a gidiyoruz. Deniz güzel, hava güzel, havamız da... Bir fotoğraf çektirelim dedik. Fotoğraf çekme esnasında bir arkadaşım; “Öyle kartal gibi durma, rahat ol.” demişti bana.  Gerçekten, farkında olmaksızın kasıyorum kendimi. Yanlış anlaşılmaması için ekleyeyim; kendimi bedenen kasıyorum; ama hiç de kasıntılı değilim.

Rahmetli babam da kasardı kendini. Bu genetik mi acaba?

Fotoğraf çektirme konusu sadece bir örnek. Bir toplum karşısına çıktığımda, tanımadık biriyle karşılaştığımda vb...  Kasma kelimesini belki yanlış kullandım. Başkaları bu durumu ciddi ve saygılı olmama yormuşlardır ve bu ana kadar bu hep böyle devam etti.

Şimdilerde de fotoğraf çektirirken yine aynı kasılma. Gülemem de üstelik. “Gülümse, gülümse” demeleri boşuna. Gelinim,   “Sizi güldüreceğim...”  der; ama başaramaz. Fotoğraf çekme faslı bitince gülerim. İşte tam bu anda gelinim gülümsememi yakalar...

Berberimin bir sözü beni taa nerelere götürdü. Düşündürdü de üstelik. Kasılma, belliki psikolojik bir durum. Şimdiye dek hiç de merak edip araştırmadım. Yukarıda da sözünü ettim ya konu ciddiyet ve saygı çerçevesine yerleştirildi. Saygı güzel bir şey elbet.  İnşallah her zaman devam ettirebileceğiz bu erdemimizi. Ancak aşırı ciddiyet konusunu da psikolojiye havale etmek gerek.

Psikolojiden yasaklı olmasaydım bu havaleleri yapmaz. Kendi işimi kendim görürdüm.

Bu yasaklama konusunu yazmıştım ya, şimdi de kısaca tekrarlayayım.

Yıl 1958. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu’ndayız.  Eğitim yılı ortasında kompozisyon öğretmenimiz değişti. Yeni öğretmenimiz yazılı yaptı. Her zamanki gibi yüksek not beklerken 4 almayayım mı? Ben şaşırdım, sınıf daha çok şaşırdı. Ben sessiz kaldım. Arkadaşlarım böyle bir durumun nasıl olabileceğini sorunca öğretmenimiz. “Psikolojiden çok söz ediyor, tüm örnekleri psikolojiden.” deyiverdi ve kendi dersinde psikolojiden söz etmemi yasakladı.

Öğretmenliğin ilk günlerinde de psikoloji ile haşır neşir olmuştum; bu kez de eşimin isteği ile psikolojiyi kendi haline bırakıverdim. Yerli ve milli bir psikolog çıkaramamamız bu yasaklamadan belki.

“Dudaklarını serbest bırak, Serbest bırak dudaklarını...” sözleri bakın neler yazdırdı bize. Eğer internetim bozuk olmasaydı... Bu kasıntı konusunu araştırıp irdeler, belki de başınızı ağrıtırdım. “İyi ki internet bozuktu.” diyenler de olur kuşkusuz. Ne diyelim? Niyetimiz bozuk olmasın da.

Bakın, kalemimi de serbest bırakamıyorum. Korkuyorum. Birilerinin başı ağrımasın, birileri rahatsız olmasın vb.

Kendinizi kasmamanız, kasıntılı olmamanız dileğiyle...

Sabahattin Gencal, Hamidiye-Çekmeköy_ İstanbul

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..