- Kategori
- Sivil Toplum
Düğüm..(2)

“Mantıklı ol, imkansızı iste” dedi adam. Kadın; denize baktı, ardından, ters çevrilmiş, gövdesi çürümüş, kıyıdaki yırtılmış balık ağlarının terkettiği küçük kayığa baktı, “imkansızı yaşıyorum zaten” dedi.
Kadının saçları rüzgara yön göstererek savrulurken, gözlerini yeniden adama çevirdi;
"Nereden çıktın başıma sen yahu? Bela oldun başıma… off.." dedi kadın. Yüzündeki çaresiz ve kadere kızan ifadeyi saklamadı. Çaresizlikten ve kurtulma arzusundan, "açık arayan bakışlara" dönüştüğünde adamdaki gözleri,
“gitmeliyim. söylediklerimi lütfen düşün. Tamam mı? Lütfen bana bak, sana “tamam mı” diye sordum.
Adam, kadının yüzüne, dağılan saçlarına baktı. Sanki, bir annenin oraya buraya dağılmış küçük çocuklarına, oyun parkından koparıp "eve gitme vaktinin" geldiğini söylediğinde, çocukların tüm oyuncakları peşi sıra, aceleyle oynadıkları gibi, her bir saç teli de rüzgârın istediği yöne savrularak tadını çıkarıyorlardı özgürlüğün. “Hâlâ bana değer veriyor” dedi adam içinden.
-Gitmeden, son birşeylerim var sana söylemem gereken. Düşüncelerimi yaşamaya çalışıyorum, hani düşünceleri vardır bir insanın vazgeçemediği, uğrunda canını verdiği. Tıpkı..
Kadın sözünü kesti;
-neden sen de diğer insanlar gibi olmuyorsun?
-Nasıl yani?
-Diğer insanlar gibi yaşa, kafana takmadan, kendini düşünerek, bizi düşünerek.
-Ülkemde birçok sorun yaşanmaktayken mi başaracağım bütün bu söylediklerini?
-Yine başa döneceğiz anlaşılan...
-Beni dinle lütfen, bir İsveç'ten ne eksiği var bu ülkenin? Sen de biliyorsun ki fazlalarımız var. Ama gel gör ki herşey karmakarışık bu ülkede.
-Karmakaraşık değil, sen karmakaraşık görüyorsun. Herşey gayet açık. Yeterince paran olacak, düzgün bir işin olacak, kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmayacaksın, biraz da dostların olduğu vakit ne kadar da güzel geçer bir ömür. Üstelik ben seninle tamamlamak istiyorum bu ümrü.
-Peki, hergün karşılaşacağın insanların asılmış, çaresiz yüzlerini gördüğünde neler hissedeceksin? Veya haberler okunurken. Üstelik savaş çemberinin içindeyken. Biraz daha zaman ayırırsan sana kafamdaki düşünceleri anlatacağım. Belki bu son konuşmamız olur, ne dersin?
Kadın, çantasından telefonunu çıkarırken, yarı meraklı, yarı "neler anlatacağını biliyorum ama..." bir ifadeyle adama baktı.
Telefonun hafızasından çağırdığı numara açılınca,
-anne, biraz işim uzadı merak etmeyin, bir saate kadar geleceğim....tamam anne...unutmam alırım.
Kadın telefonunu yeniden çantasına koyarken, "kedilere mama almamı istiyor annem. Dün senin yüzünden unuttum zaten" dedi. Hemen gidecek gibi oturduğu banka, yeniden sırtını vererek;
- peki, seni dinleyeceğim.
-Şimdi söylemek istediğim şu; yaşadığımız topraklar günümüze gelinceye kadar toplumu etkilemiş bir çok düşün insanı yetiştirmiş.
-Kimler örneğin?
-Başta Atatürk, yunus, Mevlana, Fatih, Fuzuli, nazım usta, Homeros'u sayabilirim.
-Uğur Mumcu'yu da ekleyebilirsin.
-Tabiki, hatta insanlar için değerli olan, topraklarımızda yaşamış düşünce insanlarının hepsi sayılabilir.
-Nereye varmaya çalışacaksın?
-Demek istediğim şu; tüm bu isimler, insanların daha güzel ve soylu bir yaşam sürmesini düşlerdi. Herbiri kendi düşüncesinin ifadesiyle bunu yaşayarak anlattılar. Temel olan, herbirinin samimi olmasıydı. Bu düşünceden yola çıkarak, Atatürk'ün öğretilerinin ışığında, her düşüncenin ortak yönleri ortaya çıkarılarak düğümü çözebiliriz diye düşünüyorum. Düğüm çözüldüğünde barışın önü açılacaktır.
-İlginç...Ama unuttuğun birşey var. Bu topraklar enerjisinin bir kısmı da çatışmalardan almıştır.
-Doğru söylüyor olabilirsin. Niçe, "kaostan düzen doğar" diyor. Bakalım doğru mu söylemiş.