- Kategori
- Öykü
Dün Bugün Yarın

Farkında Olmalıyız
Üniversite' den mezun olduğundan beri kasabaya ilk gelişiydi. En yakın arkadaşının nikah şahidiydi ve sevdiklerini yeniden göreceği için son derece heyecanlıydı. Yüreği kıpır kıpırdı, adeta gözlerinin içi gülüyordu. Bir yandan etrafı süzüyor bir yandan da kardeşine anılarından bahsediyor mutluluğunu dile getiriyordu. Bir an sustu ve gülümsedi. Kardeşine; düğün evine gelmek üzere olduklarını, mahalleliyi görüp ondan sonra düğün evine geçmek istediğini belirtti. Aracı durdurup müsait bir yere park etmesini söyledi. Dur kalk yapmamak için tekerlekli sandalyesiyle ziyaret etmenin daha kolay olacağını düşünmüştü. Kardeşi onu kırmayarak aracı park etti ve tekerlekli sandalyesiyle ilerlemeye başladılar.
Mis gibi havayı ciğerlerine çekerken cadde boyunca uzanan yeni çiçek açmış ağaçları hayranlıkla izliyor kasabanın güzelliğini anlata anlata bitiremiyordu. Caddeyi yarıladıklarında her şeyin, herkesin yerli yerinde olduğunu görünce mutluluğu bir kat daha arttı. Çok özlemiş çok özlenmişti. Esnaf hemen etraflarını sarıverdi. Hoş sohbet gülüş cümbüş hasret giderdiler. Başına gelen talihsiz kaza nedeniyle de kendisine ayrı ayrı geçmiş olsun dileklerinde bulundular. Ne candan insanlardı ve onları iyi ki tanımıştı. Ömrünün sonuna kadar da hiç birini unutmayacağını biliyordu. Onun ve ev arkadaşlarının üzerinde bu içten , sıcak mahallelinin emekleri çoktu. Onlardan öğrendikleri de epey fazlaydı. Bu yüzden onlara sevgi ve minnet duyuyordu gurbette olduğunu ona hiç hissettirmemişler kendi memleketini aratmamışlardı. O kaza başına gelmemiş olsa alanında buranın insanına faydalı olabilmek adına buraya yerleşmeyi bile düşünmüştü. O derece bağlıydı kasabaya. Ama hayat işte dün bunları düşünmüştü. Bugün yaşadığı bunlardı ve yarın ne olacağı meçhuldü...
Mahallelinin yanından ayrılıp mutlu mesut ilerlerken, sokağın sonundaki dört katlı, beyaz balkonlu evin önünde durdular. Önce eve hayran hayran gülümseyerek bakakaldı sonra birden yüzü düştü ve ellerini yüzüne kapadı. Kardeşi buna bir anlam verememişti ne olduğunu sordu. Ondan yanıt alamayınca endişelendi. Bir süre sonra toparlandı ve kardeşine döndü. Üzgün tavrı nemli gözleri bir çocuk masumluğunda ve naifti. Kardeşi gülen gözlerine, mutluluktan uçan yüreğine ne olduğunu merak ediyordu. Başını yeniden öne eğerek; "Dün bir hata yaptım. Bugün pişmanım. Yarının ne getireceğini bilmeden nasıl da yanılgıya düştüm vicdan azabı çekiyorum hepsi bu" dedi.
Kardeşi onu anlamakta ne demek istediğini çözmekte güçlük çekiyordu. Üzerine gitmek istemese de dayanamayarak sorunca zar zor da olsa anlatmaya başladı. Öğrencilik yıllarında eşi tarafından terk edilen bir kadın, engelli oğluyla birlikte üst katlarına taşınmıştı. Tek başlarına hayat mücadelesi veriyorlardı. İlk zamanlar sakin geçen günler çocuğun geçirdiği nöbetlerle yerini çok gürültülü, onun deyimiyle rahatsız edici günlere bırakmıştı. Çocuk her bağırıp çağırdığında, balkon demirlerine vurduğunda, hoplayıp zıpladığında soluğu yukarıda alıyordu. Çocuğun annesine bazen nazik bazen hiddetli çocuğu susturmasını istiyor uyuyamadıklarını, çalışmalarına rağmen bir şey anlamadıklarını söylüyordu. Ev arkadaşları da huzursuzdu ancak daha hoşgörülü, anlayışlı, sabırlı davranıyorlardı. Baştan O nun tavrı da öyleyse de alt kattaki kiracının dolduruşuna gelince tavrını değiştirmişti. Kadıncağız gözleri dolu dolu özürler diliyor ama çocuğu engelli olduğundan elinden bir şey gelmediğini belirtiyor ne yapacağını şaşırıyordu. Bir gün yine gürültü esnasında alt kattaki kiracının "imza toplayıp gönderelim" söylemiyle yukarı çıktığını annenin yalvarmalarına rağmen alttaki kiracıyla imza toplayıp üzülerek kendilerini göndereceklerini söylediğini belirtti. Mahalleli ve ev sahibi onu sevdiğinden arkasında durmuş, annenin engelli çocuğuyla birlikte evden gönderilmesine karar verilmişti. Ertesi gün toplanan imzaları annenin kendisine tebliğ edecekleri sırada kapıdaki notla karşılaştıklarını anlattı. " Nereye gitsek nereye sığınsak aynı merhametsizlik, aynı hoşgörüsüzlük... O benimcanım, kanım, biricik evladım sokağa atamam ki. Rabb imin bana emaneti. Çok anlattım anlamadınız yapacak bir şeyim kalmadı ENGEL SİZSİNİZ. Dilerim aradığınız huzura kavuşursunuz." O gururlu anne kovulmayı yediremediğinden imza toplanacağını duyduğu gibi iki parça eşyasını ve evlatçığını alarak evden ayrılmıştı.
Bunları anımsayıp kardeşine anlatınca yüreğine yeniden kor düştü. Kazadan beri yaşadığı zorluklardan, duyarsız insanların tutumundan engelli kardeşlerini şimdi daha iyi anlıyordu. Keşke o zamanlar da anlayabilseydim diye geçirdi içinden. Ve bir karar verdi. "Yarından itibaren ben ve benim gibi engelli kardeşlerimin sorunlarına dikkat çekmek ve tüm engelleri kaldırmak için var gücümle çalışacağım..."