Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '16

 
Kategori
Güncel
 

Dünya neden otoriterleşiyor? bir başka açıdan Trump’ın zaferi

Dünya neden otoriterleşiyor? bir başka açıdan Trump’ın zaferi
 

"Demokrasi kendi diktatörlerimizi seçme özgürlüğüdür"


Son olarak 1930-40’lı yıllarda Dünya çok sayıda otoriter lideri beraber görmüştü. Bu, insanlık tarihinin en büyük trajedisiyle son buldu; II. Dünya Savaşı, 45 milyon ölü, sayısız yaralı, binlerce yıkık şehir, kasaba, köy… Peki, insanlık bundan ders çıkardı mı? Morin’e göre çıkarmadı. Ona göre Dünya yeniden ve hızla otoriter siyasilerin yükselişine şahitlik ediyor.

Edgar Morin 94 yaşında ünlü Fransız sosyolog-düşünür. Yakınlardaki bir mülakatında geçmişe kıyasla şimdilerde Dünya halklarının çok daha karamsar bir tabloyla karşı karşıya olduğunu iddia ediyor; “Biz 2. Dünya Savaşı yıllarında Nazi saldırıları altında bile bu kadar ümitsiz değildik ve geleceğe karamsar bakmıyorduk. Oysa bugün Avrupa ve Dünya toplumları geleceğe dair olumlu beklentilerini kaybetmiş, güvensiz ve amaçsız bir haldeler. 70’lerde sağ-sol olarak ikiye bölünen Dünya’nın hayalleri vardı. İnsanlar daha adil, eşit ve güzel bir dünyanın hayalini kurabiliyordu. Ama bu şimdilerde yok olmuş durumda”. Morin’e göre bu durum aşırı sağ-milliyetçi partilerin politikalarını ve otoriter liderlerin söylemlerini çekici kılıyor. Sonuçta halkların birbirine karşı düşmanlığını körüklüyor. Bu, hepimizin çözmesi gereken “ortak bir sorundur ve bunun için işbirliğine ihtiyacımız” vardır.

Ümitsizlik, karamsarlık, hayatın anlamsızlaşması modern toplumların tipik özelliklerinden biridir. Fromm, Sennett, Foucault, Nisbet, Baumann ve onlarca postmodernist, Marksist, muhalif düşünür bu durumu farklı şekillerde dile getirmiştir. Dolayısıyla Morin’in iddiaları çok sıra dışı sayılmamalıdır. Ancak onun önerisi dikkat çekicidir; Bir medeniyet değişimi! Kapitalizm mevcut sorunlara çözüm önermiyor. Uygarlık değişimi kaçınılmazdır. Ona göre bugün insanlığın çöküş nedenlerinden biri, kapitalizmin sınır tanımayan ciro, kar, büyüme ve yayılma hırsıdır. Bu durum insanları tüketmekte ve ülkeleri ulus-aşırı şirketlerin bekçisi konumuna itmektedir. Hayatın sürekli nicel/sayısal verilerle değerlendirilmesi insanlığı “kör” etmiştir ve hayatı anlamsızlaştırmıştır.

Batı Medeniyetinin en büyük bunalımlarını I. II. Dünya Savaşlarıyla yaşadığını biliyoruz. Çünkü Aydınlanma düşüncesi ve Hegel’in, Napolyonla zirveye çıktığını düşündüğü medeniyet, insanlığı, “az bir çalışmayla, güneşin altında köpekler gibi güneşlenerek” geçinecekleri bir aydınlığa çıkaramamıştır. İki büyük savaş ve 1929 ekonomik buhranı insan aklına, bilime, ilerlemeye inancı sarstı. Ancak 1950-80 arasında yeniden bir toparlanma sürecine giren bu yorgun medeniyet yine de x, y, z, milenyum gençliğini mutlu etmekte başarı elde edemedi. Dünya’nın geri kalmış/bırakılmış ülkelerinde ise bu yıllarda bağımsızlık hayalleri, sosyalist/dini devrim heyecanı insanları bir parça hayata bağladı.

Soğuk Savaş sonrası dönemin tek kutuplu dünya olacağı ve artık daha huzurlu, barış dolu bir dünyada yaşayacağımız konuşuldu. İnsanlığın biraz soluklanması beklenirken Afgan Savaşı, Çeçenistan, I. II. Irak Savaşları, Bosna ve Afrika-Güney Amerika’da hiç bitmeyen vekâlet savaşları huzur hayallerini yeniden suya düşürdü. Zizek’in deyimiyle, “Batı’nın Doğu’ya” bitmeyen müdahaleleri çok sayıda “başarısız-çökmüş” devlet üretmiştir. Bu enkaz yığınının altında el Kaide, Boko Haram, IŞİD, el Nusra gibi sayısını henüz bilmediğimiz örgütler türedi. Bu topraklarda gelecek arayan, hayata anlam yüklemek isteyen, ekonomik, sosyal ve psikolojik çaresizliğine çare arayan gençliğin ümidi bu örgütler oldu. AB ve ABD’deki hayata tutunamayan maceraperestler de diğer “zehirli atıklar” gibi güvenli yerlere nakledilmiş oldu.

İstikrarsızlaşan, politik-ekonomik yapısı çöken ülkelerin halkları Batı’ya göç etti. Sonuçta Batı’da zenofobi-yabancı düşmanlığı tavan yaptı ve aşırı sağcı partiler güçlenmeye başladı. Yakın zamana kadar bunlar “Nazi artığı” şeklinde aşağılanıp toplumdan dışlanırken şimdilerde kendi ülkelerinde hatırı sayılır oy oranlarına ulaşıyor ve AB parlamentosunda temsil gücü elde edebiliyorlar. Demokrasinin kalesi, özgürlükler ülkesi ABD’de ırkçı ve İslam düşmanı Trump seçim kazanabiliyor. Neden? Çünkü bir taraftan biriken ve çözüm üretilemeyen birçok politik, ekonomik ve sosyal sorun ortada duruyor diğer taraftan milliyetçilik yükseliyor. Irkçılık ve milliyetçilik biraz bulaşıcıdır biraz da “ötekinin” kamusal görünürlüğü bunu tetikler. Avrupa ve Amerikan halkları asgari 200 yıldır inşa ettikleri “yaşam tarzları”nın tehdit edildiği endişesine kapıldılar ve bunu bertaraf edecek radikal çözümler aramaya başladılar. Morin tam da bu noktada, halk ağzıyla konuşan, politik nezaketi önemsemeyen, basit-sade cümleler kuran ve öneriler sunan, kitlelerin duygularına hitap edebilen yeni sağ-otoriter liderlerin başarı kazanmaya başladığını/başlayacağını ileri sürüyor.

Kapitalizm gemisindeki insanlık buzdağına doğru hızla ilerliyor. Sorun IŞİD, Boko Haram, el Nusra veya Rusya, Polonya, Macaristan liderleri, Hollanda, Fransa, Belçika, Türkiye veya Putin, Trump, Le Pen, Orban vs. değil. Asıl mesele müdahaleci ülkeler karşısındaki çaresizlik, ulus-aşırı şirketler karşısında siyasilerin kuklaya dönmesi, gelir eşitsizliği, yükselen milliyetçilik ve Dünya’daki mevcut sosyo-politik sistemin buna ikna edici bir çıkış yolu sunamamasıdır. Batılı ülkelerdeki kemikleşmiş işsizlik, gelir eşitsizliği, adaletsizlik, göçmen krizleri, yaşam tarzlarının tehdit edildiği algısı, gelecek endişesi vs. sorunlar geleneksel politik liderlerce çözülememektedir. Bu durumda kitleler otoriter liderleri kurtarıcı olarak görmeye eğilimlidir. Fromm buna “özgürlükten kaçış” diyor.

Doğu’da veya Batı’da kitleler yaygın bir karamsarlık, eşitsizlik, gelecek endişesi ve hayatın anlamsızlığı problemiyle uğraşmak zorunda kalıyor. Bu durum uzun vadede medeniyet değişimini gerektiriyor. Kısa vadede ise sorunları çözemeyen “elitlerin dolaşımını” kırmayı, yeni popülist liderlere bel bağlamayı veya marjinal örgütlerin yükselişini netice verecek.

 
Toplam blog
: 17
: 489
Kayıt tarihi
: 01.02.16
 
 

Aslen Trabzonlu, İki çocuk babası din sosyoloji alanında Dr.   Yakın dönem Kürt toplu..