Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

19 Temmuz '07

 
Kategori
Siyaset
 

Dünya neremizde - ya da biz dünyanın neresindeyiz?

Dünya neremizde - ya da biz dünyanın neresindeyiz?
 

Neredesiniz yenilikçiler? Niye hiç sesiniz çıkmıyor? Sizi bilmem ama ben çok sıkıldım. Her gün gazetede, radyoda, televizyonda, hep aynı kişilerin, hep aynı söylemlerle, hep aynı şeyleri savunması bende artık bulantı yapıyor. İnanç sahibi olmak, bir davanın peşine düşmek, neyi, niçin, nasıl değiştirmek istediğini bilmek muhakkak ki iyidir, saygı duyarım. Hatta takdire şayan birşey hayatta bir anlam aramak, o anlam uğruna yaşamak - iyi de yirmibeş senedir kimsenin aklına hiç mi yeni birşey gelmedi? En azından yaşları ilerlerken ihtiyaçlarında hiç mi yenilenme olmadı? Elektrikli araba, hidrojen pili, prenatal genetik tanı çıktı bu arada. Hadi bunlar zor kavramlar, cep telefonu, internet, ya da ilaçlı stent, hiçbirinin hayatına girmedi mi yani?Adına “dünya” dediğimiz dışarısı bu kadar değişirken hepsinin içi nasıl hep aynı kalabiliyor?

Önümüzde çok kritik olduğu her fırsatta tekrarlanan, hatta ülkemiz için bir rejim referandumu gibi yorumlanabileceği söylenen bir seçim var. Peki biz bu esnada neleri konuşuyoruz? Niye fakiriz, niye borçluyuz, niye iş bulamıyoruz, niye istediğimiz okulda eğitim göremiyor, niye hastamıza bakacak doktor bulamıyoruz? Neden bir türlü taşları yerine oturtamadık, dünyaya emsal olmak varken neden hala ülkece ayağa kalkamadık? Biyolojik çeşitliliğimizi bol keseden tüketmemizin, soğanımıza, tohumumuza ya da Sivas Kangalımıza sahip çıkamamamızın sebebi ne? Denizlerimiz kirli, nehirlerimiz zehirli, göllerimiz kurumaya başladı, küresel ısınma da mı bizi bölmeye and içmiş dış mihrakların bir aracı acaba? Kamu varlığımız olan kurumları niye, kime sattığımız anladık mı, ya gelen paraları nereye harcadık sorabildik mi? Niçin bir kafede, güven içinde sevdiğimizle dizdize oturup gülüşmenin bedeli hala 19’luk delikanlıların ölümü oluyor, içimizdeki bu suçluluk duygusuyla nasıl mutlu olacağız ki? Ya bu sorumluluk duygusunu hala taşımayanları ne yapacağız? Bu çok parçalılık, keskin fay kırıkları, birbirimizi beğenmezlik, sevmezlik nerden çıktı, bunları kim nasıl konuşacak?

Küçükken en övündüğüm şey dünyada emperyalist işgalcilere karşı mücadele vererek kurulmuş bir ülkenin, hiç bir kurmaca senaryoda öngörülemeyen yepyeni bir devletin çocuğu olmaktı. Aklım ereli beri, yani yirmi beş senedir, bu kadar çok sevdiğim ve dönüp dolaşıp her seferinde geri yerleştiğim ülkemi, dünyanın kalanına karşı mütemadiyen savunmak ve açıklamak zorunda bırakılmamın faturasını ben şimdi kime çıkarayım? Ben bunlar konuşulsun istiyorum. Hatta artık yirmibeş senedir görmekten ve duymaktan bunaldığım bu insanlar artık sussun, başkaları konuşsun istiyorum.

Bir parça lisanını ve üslubunu değiştirsek pekala kırk sene önce de yazılmış olabilecek parti programları, neredeyse babadan oğula devredilen siyasi erk düzeneği, eski usul iyane dağıtma, flama asma, şarkılı türkülü kampanya içeren yandaş toplama stratejileri, ben söylerim siz dinleyin tavırları, geride bıraktığımız kırk senenin sonunda hiç mi ders almadık? Hala dilimize “başkanım” hitapları, elimizde genel başkan listeleri, başımıza taç arıyoruz. Bayrağın, baş örtüsünün, bayramın, hepsinin bir sahibi var, onlara biat etmezsek bunlardan yoksun kalacağız öyle mi? Huzuru İslam’da, parayı liberalizmde, cumhuriyet kazanımlarını da altı ok’da bulacağız, bu kesin. Başka yolu yok. Yani eğer konuşanları dinlersek seçenekler bunlar.

Ya o sahici demokrat, çok özgürlükçü, pek çoğulcu aydınlar? Neyin nerede nasıl yapılacağını bir onlar çözmüş söylenenlere bakılırsa. Çözüm solda, tek çare solda, yokluğu, yoksunluğu, yoksulluğu illa sol çözecek, başka bir yolu da yok. Kamusal alan tarifi ise hala var. Şimdi yani bu çok mu demokratik, özgürlükçü, çoğulcu bir söylem? Offf çok sıkıldım çoook. Kavramlar, semboller ve dahi simalar, hepsi sahipli, hatta ipotekli. Şimdi ben siyasetçilerden rengini belli eden ideolojik söylemler, akademisyenlerden objektif bilimsel tavırlar, düşünürlerden hakiki evrensellik beklediğim için mi bu kadar içim şişiyor acaba?

Televizyon programı da olsa, radyo yayını yahut bir gazete haberi de, aynı kişiler aynı kelimelerle yirmibeş senedir aynı şeyleri istiyorlar. Belki de istikrar denen şey budur. Beri yandan yirmibeş senedir bu hayaller istikrarli bir biçimde gerçek olamadıysa belki de istenenler yanlıştır, bu kimsenin mi aklına gelmiyor?

Allah aşkına bir süre izleyin, bakın nasıl size de afakanlar basacak. Başta iktidar partisi mensupları olmak üzere, siyasi partilerin görmekten ve dinlemekten artık illallah dediğim temsilcileri ne kadar iyi, ne kadar akıllı, başarılı, vatansever, aman da ne programlı, ne kurtarıcı olduklarını, çoklukla da kendilerine tanınan süreyi asla etkin biçimde kullanamayarak yineliyorlar. Öyle duygulu ve kendilerinden geçmiş bir haldeler ki inanasınız gelebilir, yani adamların bir önü açılsa alıp bizi uçuracaklar diyebilirsiniz. Tabi son 25 senedir siyasetin yegane aktörleri de onlar, yani insana “e yapaydın da göreydik” de denebilir ama işte hep bir aksilik, hep son anda öngörülemez bir sorun, olumsuz dış konjonktör, ya da bir finansal kriz, yani yapacaklarmış aslında da, yerleri darmış, hatta daralmış.

Halinden, tavrından, görüntüsünden artık bıktığım bir moderatör, ne söyleyeceğini neredeyse ezbere bildiğim hep aynı katılımcılarla, hep aynı biçimde, spekülasyon üzerine spekülasyon yaparak sıkıntı verici, hiçbir yere bağlanamayan ve kesinlikle izafi yorumlar yapıyor. Bütün bunları dinleyip izledikten sonra bende kalan tek şey ise bunalma duygusu oluyor. 70 milyonluk bir ülkede ekonomiden dış politikaya, küresel ısınmadan seçim sistemine, çevre kirliliğinden anayasaya, siyasi ideolojilerden kültür sanat ve spora herşeyi anlamak, bilim ve teknoloji konularına namevcut muamelesi yapmak, herkesi herşeyi anlamlandırmak ve anlatmak sanki bu toplam elli kişiye kalmış. Çoğu zaman konuştukları meselenin ne olduğunu bildiklerinden şüpheye bile düşüyorum- tabi belki de kıskançlığımdandır, bu çok yönlü, gelişkin bilinçli, elit kişiler fevkalade iyi eğitimli, farkındalıkları yüksek, her daim okuyarak, dinleyerek, dünyayı takip ederek kendilerini öylesine geliştirip donatmışlardır ki, herşeyi de onlar biliyordur. Bana sıkıntı gelmesinin sebebi aslında için için onlara öykünmemdir belki de!

Yok, yok, dayanamayacağım. Şunların haline bakın yaa… Bunun tek bir çaresi var, kuralları değiştirmek. Bundan sonra ister kanaat önderi, ister siyasetçi, isterse de gazeteci olarak ortalara çıkıp konuşacak kişilerde bulunması mecbur tutulacak özellikler listesi çıkaracağım ve buradan ilan edeceğim. Bir şey yapmam lazım çünkü yoksa sıkıntıdan öleceğim.

 
Toplam blog
: 9
: 464
Kayıt tarihi
: 12.07.06
 
 

Genetikbilim araştırmacısıyım.Hocayım. Danışmanım. Okurum, düşünürüm, yazarım, konuşurum. Merak eder..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara