Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '13

 
Kategori
Deneme
 

Düşüncemin telleri 006

Düşüncemin telleri 006
 

Kurban Bayramı:

Kimse Tanrı’nın rahmetini hayvan canıyla takas etmesin; çünkü kurbanın ne kanı ne eti Allah'a ulaşır. Kurban, Allah'ın nimetlerine şükrün maddi ibadetidir; ibadetin özü, canlı cansız tüm nimetlerin var oluşuna saygıyla yardım ederek üretmek, israf etmeden tüketmek ve paylaşmak sözüdür. Pay edilen kurban etlerine şükür duaları hepimizi Allah'ın nimetlerini sevgiyle koruma bilincine erdirsin.

Geçmiş gün kullanımdan çıkmış eşya gibi lüzumsuz görülebilir; ancak, geçmişi saklamakta akıl vardır; bir gün gelir başarıya danışmanlık yapar. Gelecek gün umudun imzaladığı açık çek gibidir; karşılığı yetersiz kalabilir ya da hiç çıkmayabilir; ancak, azim ve sabır umudu  icradan hep kurtarmıştır. Bugün ise sadece 24 saat taze kalabilen kreması bol pasta gibidir. Yarına bırakırsan heba olur…

Geçmişi reddedebilir ve hatta kısmen unutabiliriz; fakat asla değiştiremeyiz. Bu yüzden kabullenip hatırlamakta büyük müjde vardır; çünkü, geçmişin bilgisi olmadan hiçbir gelecek arzulanan bir hediye yapılamaz.

Dünyayı tek başıma kurtaramayacağım aklıma yattığından beri ölüm beni endişelendirmez oldu...

Bir sohbet sırasında zamana karşı oldukça sitemkâr konuştuğumu fark ettim. Dostlarım çok beğenmişti. "kahpe zaman... çaktırmadan aldı gitti bizi bizden... suyumuzu sıkıp posamızdan ölüme mama yapan zalim zaman..." gibi pek arabesk vicdanlı laflar etmiştim. Ben zaman olsaydım gülerdim valla. "Suç sende budala!" diyerek geçerdim geleceğe. İnsandan bağımsız iyi ya da kötü özellik kazanabilen bir zaman hiç olmadı... Zamanı kayıp yaşamların sanığı göstermek tıpkı insanın şeytanı kendi dışında sanması gibi bir yanılsamadır...

“Madalyonun iki yüzü vardır” derler; bence madalyon başkasının boynundaysa sayısız yüzü bile olabilir; çünkü, görüntünün kendisi olamayan her bakış farklı bir görüntü alır…

Gösteriş göz kamaştırsa bile, sevgi sadelikle kucaklaşır.

Yağmur yağarken, “Tanrı’nın gözyaşları” demişti taksici. Sözüm ona insanların haline hüzünlenmiş… Bence yağmurlarıyla Tanrı ne kadar ağlasa azdır, çünkü günahı büyüktür. İnsan tek başına Tanrı'nın çok büyük bir günahıdır. Tanrı'nın sel olmuş gözyaşları da yetmiyor... Belki de ağlamayı kesip şöyle sıkı bir buzul çağı başlatsa daha uyarıcı olacak. Belki de tanrısal iyilik ve şeytansı kötülük insan görünümünde kapışmaktadır. Bu yüzden de Tanrı ağladığında bize değil aslında kendine ağlamaktadır. İnsan olmayı bu yüzden seviyorum. Hem tanrıyı hem şeytanı öğrenebilir olan tek yaratım benim çünkü...

Demokrasinin en can sıkıcı tahammülü, şiddete başvurmayan herkesin durumdan kendine bir pay çıkarma ifadesine hoş görüdür. 

Sadece, insana yapma, bozma ve onarma özgürlüğü ve olasılığı tanımayan hayat geçişleri kaderin elleri sayılabilir. Gerisi insan uygarlığını onurlandıran ya da lanetleten kendimizdir.

Kaderin tokadı canımı acıtmışsa hiç kahrolmam; ben kendi tokadımdan korkarım.

“Korku dağları bekler” sözü medeniyetin şehrinde “korku sokakları bekler” olarak değişti…

Doğruluk doğruyu bilmek ve ona uygun yaşamaktır diyebiliriz. Ancak doğrunun bilgisi de oldukça görecelidir. Bu durumda kendi doğrumuzun genel doğruyla çakışabilmesi için düşünme zahmetine girmemiz gerekiyor. Yani bilincimizde ve ruhumuzda doğrulukla ilgili bir sıkıntı duyduğumuzda konuyla ilgili tüm bilgileri doğru yanlış demeden tarafsız bir gayretle toplayıp çözümlemek için üstünde düşünebilir olmamız gerekir. Kendimizi kandırmadan özgür düşünümle elde edilen sonuç bilgisi vicdanımızı rahatsız etmiyorsa onu doğruluğun bilgisi olarak kullanmaya karar verebiliriz. Galiba doğruluktaki en zor aşama kendine bile yansız kalarak var olan ve olabilecek bilgiyle düşünüp sentez doğruyu yapabilmektir. Gene de elde ettiğimiz doğruyu başka akılların eleştirisine açık tutmalıyız ki yanılma payımız küçülsün. Burada özen gösterilmesi gereken şey, iyi ve kötü sayılanın, doğru ve yanlış gösterilenin üzerine akıl yürüterek bilgiyi güncelleme cesaret ve azmini gösterebilmektir.

"Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince diğerleri de yanlış gider", demiş C.BRUNO

Bazısı hatasını düzeltip baştan başlamayı döneklik saydığından, ya da özgüvenine yediremediğinden, ilk düğmeyi çözüp düzelteceğine, diğerlerini söküp kendi doğrusuna uygun dikmeye uğraşır. Doğrultabilse bari; gömleğin yakası ve eteği eğreti durmaya devam ederken bazısı hâlâ kendi hatasını inkârda kalıp terziyi suçlar.

Yanlışını anlayıp da düzeltmeyi gururuna yediremeyenin yanlışı artık hataya dönüşmüştür.

Derler ki, “ölüm herkese uğrar”; ben de derim ki, ölümünü gülümseyerek karşılayan her kimse yaşamın büyük ödülünü almış demektir.

Karşı durulamaz bir ecel olarak gelmişse ölümden korkmam; çünkü mutlak olanın önünde korku anlamsız bir duadır. Ne şekilde gelirse gelsin, ölümün yüzüne gülümseyebilirim belki; ancak emin olduğum bir şey var ki, ölümün elini asla sevgiyle öpemem.

Sevilmenin gururundan çok sevmenin vicdanlı sorumluluğudur insanın onurunu yücelten.

Yalnızlığın sürdürülebilir efendisi olmak, trafikte karşıdan karşıya geçerken, insanın kendi ruhunu koluna takabilmesidir; çoğu insan karşı kaldırımda kendini bekleyen bir ruh ikizi olduğuna inanırken kendi ruhunu geride bırakıp karşıya geçtiğinin farkında değildir. Kendi ruhunu koluna takamayan başka bir ruhun yalnızlığında kaybolabilir…

Kıyıda köşede söylenmemiş bir son söz kalmışsa eğer, o sözü söyleyen olmayı da istemezdim zaten. Çünkü en yalnız söz son sözdür…

Yaşamak, dalgalara karşı yürümek midir? Dalgalara karşı, dalgaların içinde veya önünde… Hepsi yaşamaktır elbette; ancak, yaşamın başarı ödülü dalgaların üstünde yürüyebilenindir.

Unutmayı isteriz de, unutulmaktan korkarız. Çünkü unutmak sorun değildir; ne de olsa unuttuğunu hatırlamaz insan. Unutulmaksa yalnızlığın hep açık kalan hafızasıdır.

Hayal gücünün bilgisi var etmenin arzusudur; arzunun samimiyeti kadar gerçektir.

Şeytanı her kötülüğün ebesi yaparak insanın dışında bir varlık gösterenler, aslında kendi şeytanlıklarını saklıyor olabilirler.

Şeytan, insanın dışında kötülük tasarımcısı bir varlıksa biz neyiz de insanlık gerizde sürünüyor? Biz şeytan tasarımlarını uygulayan kötülük köleleri miyiz? İnsanlardan yardımcı bulamayan şeytanın insan dünyasında hükmü olabilir mi? Keşke şeytan insanın dışında var olan bir gerçeklik olaydı; onu etkisizleştirmek kolay olurdu. Şeytansı insanlar olmasa şeytan yalnızlıktan intihar etmez miydi?

Şeytanın kötülük üretme pahasına cehaleti kendi çıkarına kullanma yetisine saygı duyabilirim; ne de olsa işinin gereğini yapıyor. Ancak, insan elinden çıkan kötülüğü şeytan işi gösteren ilahi bilgeliği bağışlayamam. Şeytanın eli güçlü bile olsa kaderin jokerini reddedip kendi gerçekliğini açan insandır bilgeliği onurlandıran.

 

***

Muharrem Soyek

  

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..