Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '14

 
Kategori
Felsefe
 

Düşüncemin zilleri

Düşüncemin zilleri
 

Olympus sample


 
*Bugün benimle var olacak son gün olabilir; ziyan etmeden tadını çıkartmalıyım. M. Soyek
***
*Sanatın en yüksek amacı güzellik ifadesidir; etkisel amacı da zarafet duygusudur. Goethe
 
Sanat sanat için
Sanat toplum için
Geçin bunları geçin
Sanata güzelden bir mana biçin…
 
M. Soyek
 
*Sanat yapmak, insanın iç ve dış varlık özlerinden kotardığı manayı güzellik duyusunun en zarif hâllerini hissettirecek biçimlerle ifade etmeyi amaçlayan işleridir.
Sanatçının hüneri, konu-öz-biçim kaynaşımı zarafetin kıvamını kaç zamana beğendirecek kadar tutturmasıyla ölçülür.
 
*Her sanatçı doğal olarak var olanı hayal gücünün betimleyebildiği en yüce güzellikle yeniden biçimlendirmeyi iş edinmiştir. O en yüce güzellik, sınırları asla tutulamayan görecelikte bir gerçeklik duyumu olabildiğinden hiçbir sanatçı yaptığı sanatın zirvesine ulaşamaz; gerçek sanatçılar bunu çok iyi idrak ettiklerinden ustalık dönemlerinde sadece kendileriyle yarışırlar. Sanatçı bu yüzden her eserinde ruhunu kendi zirvesine yerleştirir ve orada var ettiği en yüce güzellik biçimiyle coşarak çalışır. Bazıları buna ilham bulmak derler ki, onlar ilhamı sanatçıya lütfedilen bir şey sanırlar. Oysa ilham sanatçının yaratımı bir güzellik coşkusudur.
M. Soyek
***
 
*“Beni hep şansı yaver gitmiş biri olarak övmüşlerdir. Oysa yetmiş beş yaşımda diyebilirim ki dört haftalık tam bir dört başı mamur bir dinlentim olmadı. Hayatım çaba ve işten başka bir şey olmadı. Durmadan yeni baştan yontulan bir kaya parçasının ebedi yuvarlanışı oldum…”
Goethe 1824
 
İşte hayatın sanatsal mimarı olabilmenin sırrı budur: Yuvarlanan bir kayaya sabrın, azmin, bilginin ve hayal gücünün keskisiyle insanlığı yüceltici güzellik biçimlerini ebedi değişime yontmaya adanmış emektir. M. Soyek
***
 
* İnsanın her yaşam evresine farklı bir felsefe cevap verir. Goethe.
 
Bu bağlamda her anın bilgi ve ilgisiyle geçmiş evre felsefemizi yeniden yorumlayıp geleceğe ulayabilirsek, yaşlanmak bizim için eskiden ve şimdi var olanda ve olası var olacaklarda huzura kavuşturan en büyük ödülümüz olabilir. Yaşamının her hangi bir evresinde dokunulmaz kaderin dışında her insanın hayatı biçimlendirmekten sorumlu mimar olduğunu fark ettiren bir felsefeyle yaşlanmaya şükreden insan cehennemde bile tutarlı bir iç huzuruyla yürüyebilir duruma gelir; çünkü anlamıştır ki, hiçbir yaşam evresinde en doğru ve haklı hayat mimarı ne kendisi ne başkası olmuş ve olacaktır. M. Soyek
***
 
* Düşüncesini ifade dışında siyasetin eylem unsuru olmak, kendini bile reddedebilecek kadar özgür kalması gereken gerçek sanatçı, gerçek aydın ve bilim insanının meyletmeyeceği bir iştir. Çünkü onların işi dış dünyanın kendi özlerine vuran izdüşümlerini sanatsal duyu ve bilimsel çözümlemeyle en berrak biçimlerle işlemeyi amaç edinen yaşam mimarlığıdır. Öte yanda her alanda siyasetin eylem unsuru olmayı seçmiş olan insan, sanat, felsefe ve bilim katmanlarında işlenen gerçeklik ve zarafetin bilgisiyle insanlık faydasına yol yordam yapan yaşam mühendisi olmalıdır. M. Soyek
***
 
*Huzur içinde özgür yaşamın “olmazsa olmaz” en öncül ilkesi, herkesin özel ve toplu yaşantısını, hükmedici baskın özgürlüğü reddeden saygı ölçüsüyle başkasını rahatsız etmeyecek biçimde düzenleyebilir olmasıdır. Buna rağmen oluşabilecek çatışmalı pürüzlerin huzurlu özgürlüğü yozlaştırmaması için de, eğitim-öğretim ve adalet işlerliğine toplumsal örgütlenmeyle yardımcı olmak gerekir. Bu ilkesel tutum sırf insan odaklı bir ilgiyle sınırlı tutulamaz. İnsanla birlikte ve insansız var olabilen çevresel hayat unsurları da bu ilkesel tutumun konusu yapılmalıdır.
 
*Eylemsel varlığının olası zararlı etkilerini engelleyici sorumluluk ahlâkından yoksun özgürlük talepleri özgürlüğü tutuklayan en etkili gerçekliğe dönüşebilirler.
 
M. Soyek
***
 
*Düşünce ve hayal zengini edebi eserler okuyucusundan pür dikkat isterler. Edebi özlüğü yüksek bir kitap insanı kendinden soyutlar; cismen küçültür ve her okunduğunda genişleyerek yükselen duygu ve düşünce hâllerine çeker. Konusu kişisel veya ulusal olsa bile, böylesi bir eser artık dünya edebiyatı sıfatını almıştır.
M. Soyek
***
 
* Bilgi inancın gücüyle hayallere biçim verir. İnanç ise bilginin gücüyle hayatın özüne doğru sadeleşir. Dinlerin tek ve her şeyin yaratım özü sayılan bir tanrı inancına bağlanan değişimi ve artık yeni bir peygamber uyarısı almadan batıl inancın ve yaşam biçiminin hayatın gerçeklik özüyle bağdaşmayacağını elimizdeki bilginin gücüyle sezebilir olmamız bunun en sağlam örneğidir. Bilginin gücü inanç sistemlerini sadeleştirirken, Tanrı’nın insana vaat ettiği her şeyi aslında peşinen vermiş olduğu gerçeğine sarılmak belki de dinlerin en son gelişim evresini oluşturacaktır. O gün anlamış olacağız; değil mi ki bizi düşünen ve bilgi üretebilen bir beyin ile ödüllendirmiştir, Tanrı’nın insana verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Başımıza gelen iyi ve kötü şeylerin sorumlusu Tanrı inancımızdaki zayıflık değildir; sorumlu, kendi irademiz ve hayatın öz iradesiyle (bir bakıma Tanrı’nın “ol” emrine uyan) kendinden olan fenomenler olmaktadır. Bu kendinden olan fenomenler bilgisini çözümledikçe insanın mutlu yaşamındaki iradi sorumluluğu da artmış olacaktır. Buna, Mutlak (İlahî) İrade’yle bütünleşme yolculuğu da denebilir.
 
İnanmak gerçeğin olması umulan bir biçimidir.
Bilmek, gerçeğin olmuş, olmakta ve olacak biçimini saptamaktır.
 
M. Soyek
***
 
* Kant Felsefesini okurken aklıma takılan bir boşluğu belirtmeden edemeyeceğim. Bence, paragraf üçte bütün felsefeye yayılan bir esas var: Burada imgelem yetimizin asıl güçleri olarak duyusallık, anlama ve akıl gösterilmekte. Fakat, hayal gücü unutulmuş olduğundan telafisi imkansız bir boşluk oluşmaktadır. Hayal gücü bizim düşünsel varlığımızın dördüncü ana gücüdür; (anlama ve akıl yürütmeye özgür biçimler giydirir). Duyusallık hayal dünyamıza tam manasıyla tanımlanmamış tipler sunarken, anlama hayalin üretici gücünü ve etkisini ayarlar; akıl (hayal kurucuya) parçalı rüya resimleriyle dağılıp kaybolmamak için yardımcı olur; nesnel gerçekliğe tutunması için (bilgi bileşimli) fikirlere dayanmasına güven sağlar. (1817 Goethe, Düşes Maria Paulowna’ya mektup)
 
(Hayal gücü olmasa, duyu-akıl-anlama üçlemiyle üretilen fikirler ışıksız bir zihin ataletinde asılı kalmış resimler gibidir. Duyusallık üzerinden elde edilen anlamları işleyen akıl bizi belli oluş kurallarına götürür. Akıl yürütmeyle varılan düşünsel unsurlar ayırmayı, bölmeyi ve birleştirmeyi sağlar; böylece bir çözümleme yöntemi oluşturulur. Tüm bunlar olurken ve olduğunda fikrin yapısı görünür olmaya başlar. Bu sırada işbaşı yapan hayal gücü duyuların beğenisine danışarak fikrin yapısını süsler ve aklın önerilerini benimseyerek de fikrin yapısına saygınlık kazandırır. Hayal gücü eskinin bilgisine bağlı geleneksel anlam düğümünü çözerek geleceğin olabilir umutlarına mana üretir… M. Soyek)
***
 
* Anlama fenomenle sınırlıdır. Kendinde şeyin başladığı (en mutlak) yerde fenomen sona erer, dolayısıyla anlama da sona erecektir. Schopenhauer.
 
(Bence burada, kendinde şeyin başladığı yer olan en mutlak özde anlamanın sona ereceğinden emin olamayız. Hayal gücünü izleyen akıl ile düşünüp kendinde şeyin bilgisini kurgulayıp anlamaya devam edebiliriz; çünkü kendinde şeyin bilgisini çözümleyemeyeceğimizin kesinleşmiş bir kanıtı yoktur. M. Soyek)
***
 
*Şeylerin bizatihi özünü salt fenomenin (görünüm oluşu) yasalarıyla oluşturmaya çalışmak, uzay geometrisine ait bir cismi safi yüzeylerden oluşturmaya benzer bir iştir.
Schopenhauer
 
(Her varlık kendinden ve dışından maruz kaldığı irade (kuvvet, enerji) ile değişime uygun maddi ortamında eş zamanlı olarak bir fenomen ve “kendinde şey” olabilir; yani, görünüm biçimi değişmişken varlık özünde aynı kalabilir. Bu yüzden hiçbir varlık salt görünüm oluşu (fenomen) bilgisiyle çözümlenemez. M. Soyek)
***
Schopenhauer’in ‘kendinde şey ve fenomen karşıtlığı üzerine müşahedelerinden çıkardığım anlam özütüm:
 
*Evrenin en çekirdek özü, kendinden şeyin varoluş iradesi (oluş gücü) her şeyin nesnel varlığı içinde mevcuttur. Ölüm de tıpkı varlık gibi bu mutlak iradenin bir fenomen tasavvurundan ibarettir. Bu yüzden ölüm tasavvuru (kavramı) kendinde şeyin bir fenomen hâlinin yok oluş bilgisinden ibarettir; asla o en çekirdek özün ebedi yok oluşu değildir. Bütün evrensel mevcudiyetin, yani madde ve enerji fenomenlerinin en çekirdek öz olan evrensel iç özün iradesiyle nesnelleştiği tasavvuru, evrensel iç özün kendinden başka bir iradenin fenomeni olmadığı, yani ilk kendinde şey olduğu varsayımına bağlı bir bilgidir. M. Soyek
***
 
* İnsanın en övülesi başarısı hayat iradesinin açtığı şans kapılarından geçmekle değil de, kendi iradesini hayat iradesiyle uyumlu biçimde gerçeğe dönüştürme gayretiyle oluşur. Bu yüzden geniş zaman için asıl olan bizi tınmayan hayatın üst iradesi olsa da, önemli olan insan iradesinin hayatın irade bilgisini kullanarak yaptığı istemsel gerçekleştirimleridir.
 
M. Soyek
***
*“Her cehennem içinde bir cennet, her cennet içinde bir cehennem barındırır”  (Kayıp Kahraman adlı Çin filminden) (… ve insanın hangisine geçeceğini içinde barındırdığı ihtiras ve kibrin şiddeti belirler. M. Soyek yorumu)
***
 
* Beni kendinden soğutmak için biten ilişkimize yeni bir şans veren merhametli sevgilime minnettarım. M.Soyek
***
 
* “Allah yaratısı hiçbir insan ve mahluk özürlü değildir; yaratılış nedenselliği vardır. Bu nedenselliği "OKU"yamayan onu itham eder.Biz dahi bu nedenselliğin bir tarafıyız; lâzım olan, meseleyi şuur gözüyle seyretmek”; Evrenin Kalemi.
 
"Allah yaratısı" önbilgisi zaten kusurlu yaratımı olanaksız kılıyor. Çünkü Allah'ın mükemmel oluşta mutlak üstünlüğü nedeniyle kusurlu tasarım yapması beklenmez; sadece, kusurlu görünen şeyin evrensel varoluşa kusursuz katkı bilgisinden biz henüz haberdar değilizdir. Ancak, bilgiyi görecelik kavramı içinden değerlendiren insan algısının yaratılmışta kusur bulması Allah’ın mükemmelliğini inkâr sayılamaz. Çünkü tespit edilen kusur insan varlığının son hâliyle görecelidir. Yani insan kendi varoluş ihtiyaçlarına uygunluğa göre bazı varlıkları kusurlu değerlendirebilir; insana kusur gelenin Allah kusuru olduğu iddia edilebilir mi? Ya da, “Allah hiçbir şeyi kusurlu yaratmaz” bilgisine imanla her şeyin insan varlığına uygun ve kusursuz olduğu iddia edilebilir mi? M. Soyek
***
 
* “Sizin için ağlayan birine ‘sulu gözlü’ diyerek kızmayın” dedi birisi.
Fakat o bilmiyor ki, ben ona benim için ağladığına kızmıyorum; kendisi için ağlamasını benim için ağlamaya bağladığı için kızıyorum. M. Soyek
***
 
* “Tamam, mucize istemiyorum ama sabahleyin uyandığıma değsin” diyor birisi.
Ben de diyorum ki, “Mucize istemek ne haddime; insan olmam başlı başına en büyük mucize zaten.” M. Soyek
***
 
*Bir kadının senden önceki geçmişi seni ilgilendirmemeli. - Wasted Youth
Ben de derim ki, benim şimdime bulaşmadıkça beni seçen kadının geçmişiyle hiç işim olmaz. M. Soyek
***
Muharrem Soyek
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..