- Kategori
- Eğitim
Düşünme! Çünkü dinlemiyorum!
Bizler, düşünenleri değil de düşünceyi dikkate almaya başladığımızda daha uygar olmaya başlayacağız sanırım. Öyle ki; bir yorum okurken, ya da bir tartışma programı izlerken gördüklerimin bu umudu tükettiğini üzülerek belirtmek istiyorum. Nedense gerek toplum bazında gerekse bireysel anlamda karşımızdakine –amiyane tabirle- ‘lafı geçirmek’, ‘lafı çakmak ya da oturtmak’ büyük bir maharet; bu mahareti sergileyenler de ‘ne zeki’ değerlendirmesiyle ulvi bir şahsiyet oldu. Bu anlamda tahammülsüzlüğün ve anlayışsızlığın itibar görmesi, en çok bağıranın haklı olduğu anlamında bir gelenek oldu toplum nazarında. Sessiz, sedasız kişiliklerin ‘efendi olarak nitelendirildikleri yıllar, -nerde o eski ramazanlar- zamanlarından kalan bir anı oldu belkide sadece. Hatta öyle bir boyuta ulaştıki bu moda, artık televizyon yapımcıları anlayışsızlığı, hoşgörüsüzlüğü alevlendirecek metodların talepkarı oldular.
Oysa durum gayet basit: Bir insan vardır. Okuyan, araştıran ya da bunların tam tersi kulaktan dolmacı, dogmatik, söyleyecek bir sözü vardır. Bu sözünü yani düşündüğünün seslisini açıklar. Bu durumda iki seçeneğiniz vardır: İlki; bu fikri beğenirsiniz tatbik edersiniz; ikincisi ise beğenmezsiniz, o düşünceyi kaldırır çöpe atarsınız(-ki bu dahi diğer tercihe göre daha medeni –hiç konuşmamak kaydıyla-). Ama nedense bizler, düşünceyi değil de düşüneni malzeme yapmak, kıt akıllılıkla, kadın başınalıkla(Ece Temelkuran), yaşlılıkla(bunamakla-hıncal uluç vb.), hayatında top oynamamakla(hıncal uluç vb), gençlikle, hippilikle, zippilikle solculukla, pastacılıkla (Bkz. Bunların hepsi gerçek, kaynağımdan uydurmadım bu suçlamalara örnek için bakınız, bakınız bakınız çekinmeyiniz; “<ı>Nitekim yeni yetişen sol kuşak, Cumhuriyet Gazetesi'nden çok Radikal'i tercih edince, Aydın Doğan da bu pastadan pay kapmayı başarmıştır. İşte bu Radikal Gazetesi'nin on beş günde bir yayınladığı, gençlere yönelik bir eki var: Radikal Genç. 11 Haziran tarihli Radikal Genç'te, genç bir kızımızın kadın-namus eksenindeki bir yazısını okumuştum. Küçük bir kız öğrenci, beden eğitimi dersinde koşu yarışına girmiş. Yarıştaki erkek öğrenciler rüzgârın oğlu gibi koşarken, küçük kız bir yandan eteği açılmasın diye uğraşıp bir yandan da koştuğu için yarışı kaybetmiş. Tahmin edildiği üzere genç yazar bu sahneyi toplumsal ölçekte izleyip değerlendirerek şöyle bir yargıya varmış: “Kadın, namusunu korumaya çalışırken yarışı kaybetti.” İlk okuyuşta "fesüphanallah" dedirtecek bir yazı gibi görünüyordu.ı> <ı>Ve ben de dedim zatenı>.” Milli Gazete – Yazarı var sanırım ama altında hiç isim yoktu.). Suçlamak işini daha bir çok seviyoruz. Halbuki; söylenmiş bir söze, karşı çıkma durumunda verilecek tepki yine söz yine düşünce olmalıdır.
Öyle bir sınıra gelmişiz ki karşımızdakini dinlemeden yapıştırıveriyoruz yaftayı... Bırakınız düşüncelerin çarpışmasını, dinlemek, anlamak tahammülü dahi yok ne yazıkki bünyemizde... Ama hayat insanoğluna hep kulak vermesi gerektiğini öğretmiştir. Kulak vermeyen, anlamayan, dinlemeyen ve bildiğini okuyan insanlığın bugün içinde bulunduğu durum ortadadır.
Savaşın, savaşmanın, mübah hatta kutsal sayıldığı, fakat suç sayılmadığı barışı tercih edenlerin, silahı reddedenlerin, bir güvercin ürkekliğindeki yüreklerin 'hain' ilan edildiği bu süreçte hoşgörü adına, anlayış adına, umut adına konuşanların ne dediklerini onlardan soyut olarak gelin dinleyelim. Savaş çığırtkanlarının, katilleri kahraman yapanların el üstünde tutulmasına karşı sözü olanların, barış çığırtkanlarının ise <ı>üç yüzlü birı> sisteme rağmen, çığlıklarının anlamını, yankısını, ürkek güvercinlerin barış umutlarının, ayakkabılarındaki yoksul delikten akıp gitmesini önlemek adına, insanlık adına, demokrasi adına, hukuk adına, barış adına dinleyelim, anlayalım... Bu uğurda mücadele edelim... Kiminle? Sosyal kabullerimizle, ezberimizle, bizlere dayatılan dogmalarla, statükoyla mücadele edelim. Özle kendimizle mücadele edelim.
Dinlemeden anlamanın mümkün olmadığı besbelli. Yaftaları bir kenara bırakalım. Çarpıştıralım düşünceleri ve duyalım özgür güvercinlerin kanat şaklamalarını... Ya da karanlık ve sessiz, sedasız olsun her yer:
Sadece tek düşünce, tek ses, tek söz:
-“Düşünme çünkü dinlemiyorum.”