- Kategori
- Felsefe
Düşünüyorum o halde yokum!

“Tin, ne salt ruh, ne salt us, ne de salt bilinçtir. Tin ruh, us ve bilinçten oluşan bir sentez olarak belirlenir/şekillenir. Ve İnsanın varlığı asla bir bedensellik arz etmez.”
Ünlü matematikçi Descartes ruhsal bir boşluk ile karşı karşıyadır. Orduya asker olarak yazılır. Bir gün kışlada sobanın yanında uyuya kalır. Uyandığı zaman sobanın nar gibi kızarmış yanakları sönmüş pembeleşmiştir; ama Descartes de kafasında yıllarca taşıdığı o ölümcül sorunun yanıtını bulmuştur.
“Cogito ergo sum” (Düşünüyorum demek ki varım!..)
Konuyu gün ışığına taşıyan ünlü düşünür Hegel, İnsan yapısının ne olduğunu sorguladığında ya da bilimsel olarak İnsanın değerlendirilmesi istendiğinde özetle şunları söylemektedir:
“Tin, ne salt ruh, ne salt us, ne de salt bilinçtir. Tin ruh, us ve bilinçten oluşan bir sentez olarak belirlenir/şekillenir. Ve İnsanın varlığı asla bir bedensellik arz etmez.”
İnsan, her şeyden önce zaman ve mekan içinde hareket eden bir bilinçtir. Bu bilinçte kendisini belli bir dinamizmin sürekli ürünü olan “Tin” olarak kabul eder. Ama asıl itibariyle bilinçtir.”
Hegel felsefesinde, bilinç ve tin (ruh) birbirinden kesin olarak ayrılmaz ama tin, kendi aslının bilinç olduğunun farkındadır.
Hegel’e göre, insanoğlu belli bir bilinç düzeyine eriştiğinde kendini Us, Ruh ve Bilinç olarak bulur. Bu belirleme onun kendi öz bilincinin bir ürünüdür.
Tasavvuf felsefesi ise, Kur’an hükümleri paralelinde tartışmanın ana çizgilerini yıllar önce çözmüştür:
Birey, beş duyu kaydından kurtulabilirse şuur gözüyle varlığa bakar. Bu halde suretleri birimleri veya ayrı ayrı nesneleri görmesi mümkün değildir. Şuur gözüyle yani basiretle mutlak varlığın sayısız manalarını seyretmeye başlar. Seyreden birim değildir. Çünkü kişi yoktur...
Yokluğunu idrak eden pek çok sufi, “Enel Hak” sözü ile bu noktaya işaret etmiştir.
Bir şeyin aksini düşünebilmesi için, insanın bunun bilincinde olması ve elinde yeterli kanıtlarının bulunması gerekir. Ve bir konuya çeşitli yönlerden bakmak zorunludur kuşkusuz. Benim bir hayli önemsediğim ve bir perspektiften bakıldığında çok doğru olan bu görüşe, biraz da nükteli bir şekilde;
“Düşünüyorum o halde yokum!.. ” demek, herhalde mantıklı olacaktır...
Evet gerçekten de, Hegel klasiği insanın bir beden olmadığı şeklinde tezini ortaya koyarken, “O, böyle söylüyor” deyip konuyu noktalamadan, çözümlerin yaşayabilmesi, kalıcı olması şansı var mı?, deyip, düşünce biçimini biraz daha genişletelim.
Birlikte bakalım:
Şayet bilim; insanı/eşyayı bir mikroskobunun altına yatırsa bakın nasıl bir konum ile karşı karşıya kalırız:
Mikroskobun üstüne geçin, yukarıdan aşağıya doğru bakın, aşağıdaki insanları görebilir misiniz?
Sadece insanları göremediğiniz gibi hücrelerini de göremezsiniz. Bir milyar defa daha büyütebilecek bir mikroskobun getirebileceği şey ise sadece bir atom kaosudur. Şimdi; sayısız atomlardan ibaret bir alem ile karşı karşıya bulunmaktasınız… Yani, o büyütme aleti ile baktığımızda burada insan diye bir nesneyi, ya da herhangi bir eşyayı görmeniz asla mümkün değildir.
Bu husus çok önemli noktalardan biridir. Hegel felsefesine uygun bir şey yazmayı da tasavvur etmiyorum ama bu denklemi düşünce dünyasının dışında tutmak mümkün değil.
Anlaşılacağı üzere, İnsan ve madde boyutunu bizim beş duyumuz oluşturuyor. Madde, beş duyu ile beyne yüklenmekte ve bu bilginin neticesinde, varlıkta, insan ve madde boyutu varmış hükmünü vermekte ve bizler bu idrakle yaşamaktayız...
Yazımın başında da söylediğim gibi; “ Düşünüyorum, o halde varım” diyen insanın, “Düşünüyorum ama ben yokum” demesi de, işin başka bir tarafına işaret eder!..
Bu şartlarda beş duyunun getirisi alem yok olduğunda, arta kalan varlığın aslı ve orijini, Hegel’ in de tespit ettiği üzere salt şuur ve enerjiden ibaret olmaktadır…
Sistemi çözmeye karar vermişlerin yanında, gücünü bireysellikten alan ve tutucu kişiliği ile tanınan ve tapınmaya duyduğu heyecanla tanrıya biat eden kimselerin, yazılanlar hakkında ne söyleyeceklerini bilemem. Ancak bu idrake ulaşım kesinlikle bir düş değildir...
Descartes, bu sistem ile yola çıkmış olsaydı sanırım o da,
“ Düşünüyorum o halde Ben yokum!.. ” diyecekti...
Ahmed F. Yüksel