Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Ekim '10

 
Kategori
Güncel
 

Duvarların ötesindeki hayat

Duvarların ötesindeki hayat
 

Hadi inkâr edin! İçinde yaşadığımız dünya, dünyamız ailemiz ve akrabalarımızdan ibaret. Beş kıtada yedi milyar insan yaşarmış bize ne faydası var? Adam İstanbul’a geliyor; bir semtte yaşayıp ölüyor. Adı İstanbullu oluyor. Ağaçlar doğduğu yerde ölebilirler çünkü onların ayakları yoktur. Peki, biz doğduğumuz yerde ölüyoruz, bu halimizle nasıl dünyalı oluyoruz?

Dünyayı bilmeyen, gezmeyen, görmeyen kişi dünyalı değildir. Ahırda doğup samanlıkta ölüyorsun. Ne senin dünyadan haberin var ne de dünyanın senden. Biri çıkıp” Sürüden ayrılanı kurt kapar” demiş. Sürü için geçerli bir söz ama sen sürü değilsin. Unutma kötülük her yerdedir. Dünyada güvenli tek bir yer vardır: Mezar. Orada kimse sana bir şey yapamaz çünkü buna gerek yoktur.

Elbette bizleri annemiz doğurmak zorunda. Ama acaba ailemiz ve akrabalarımızın arasına doğmak ve onların arasında yaşamak zorunda mıyız? Hadi içinizden birisi “hayır” desin. Bu saçma zorunluluğu protesto etmek için amcamın oğlunu tam yirmi yıl hiç görmedim. Herkes bunu nasıl yorumlarsa yorumlasın ben kendim zaten sevmediğim bir insanın yüzünü yirmi yıl içinde belki yüzlerce defa görmekten kurtulmuştum.

Aile ve akrabalarımız ile çeşitli nedenlerle tanıdığımız diğer insanlara yakın olmak, onlarla konuşmak, ilgilenmek zorunda olduğumuz şeklindeki yerleşik anlayışı reddediyorum. Biz sadece ve sadece sevdiğimiz, hoşlandığımız ve bizleri mutlu eden insanlarla yakın olmalıyız.

Sizin sevdikleriniz sizi doğuran, aranızda kan bağı olan ya da çeşitli hayat olayları nedeniyle tanışmak, karşılaşmak zorunda kaldığınız kimseler değildir. Sizin sevdikleriniz kim olursa olsun yanında bulunmaktan mutlu olduğunuz kimselerdir.

Sizi doğurduğu için annenize minnettar olabilirsiniz ama sevilecek bir yönü yoksa onu sevmek zorunda değilsiniz. Babanızı, kardeşinizi, hele de akrabalarınızı aranızdaki kan bağı nedeniyle sevmek, ilgilenmek ve onlarla konuşmak zorunda değilsiniz. Sevgiyi, ilgiyi hak ediyorlarsa başka tabii ki. “Amcasıyım, bu nedenle beni sevmek zorunda.”

Akılsız insanlar, salak adamlar, bilgisiz ve cahil kimseler çevre diye bir şey uydurmuşlar. Güya insanların bir çevresi varmış, olmalıymış. Yanlarına akraba ve tanıdıklarını alıp etrafını duvarlarla çevirmişler. Bunlar can, ciğer, dost, duvarın dışındakiler ise el, yabancı, düşman olarak kabul edilmiş. Oysa insanın çevresi olmaz. Eğer çevren, ailen, akrabaların ve tanıdıklarından oluşuyorsa doğru bir hayat yaşadığın söylenemez. Çünkü aile, akraba ve tanıdığın kimselerin içinde sevdiğin, hoşlandığın ve beraber olmaktan mutluluk duyduğun kimseler olmayabilir. Ama illa da bir çevren olması gerekiyorsa yaşadığın dünyada ulaşabildiğin her yer senin çevrendir.

O zavallı ve talihsiz insanlar ki kendilerini aile, akraba ve tanıdıklarından oluşan dar bir çevreye hapsetmişlerdir. Bunların duvarların dışındaki hayata karşı korkuları vardır. Kişinin katili daima en yakınından çıktığı halde bunlar yine de yabancı dedikleri bilmem nerenin habersiz, ücarsız, suçsuz, günahsız insanından korkarlar. Bu korku onların hayatını küçültür. Koca dünyada kendilerini dört duvar arasına hapsederler. Tuhaftır, milyonlarca insan yaşamak için dünyanın dört bir yanında dolaşırken onlar güvenli olsun diye girdikleri bu dört duvar arasında adi bir hırsızın pençelerinde can verirler. Çünkü hayat da, ölüm de her yerdedir.

Gerçekte dünya ne kadar büyük olursa olsun sizin açınızdan gittiğiniz, gördüğünüz, bildiğiniz kadardır. Söylemek istediğimiz şey dünyayı gezmeniz değil insanları görmeniz, tanımanızdır. Bunun için zengin olmanız gerekmez. Yaşadığınız şehrin kalabalık sokaklarında bu imkânı bulabilirsiniz. Aslında insanlar parklara, kafelere sadece tanıdıklarıyla oturup konuşmak için gelmezler. Hepsinin kafasında değişik bir insanla tanışma hayali vardır. İşte bu hayallerinizi gerçekleştirmek için kadın, çocuk, yaşlı ne olursa olsun tanıyın ya da tanımayın çekinmeden insanlara yaklaşıp onlarla konuşmalısınız. Biliyor musunuz, onlar da belki sizi bekliyordur.

İnsanların çoğunda tanımadığı kimselere karşı korku vardır. Onalara göre tanıdık kimseler daha güvenlidir. Oysa polis raporları tam tersini söylüyor. Muhtemel katiliniz genellikle yanı başınızdadır. Tanımadığınız kimseler düşman bir ülkenin insanları olsa haklısınız. Sonuçta aynı ülkenin vatandaşlarısınız.

Başkalarıyla selamlaşılmaz, konuşulmaz diye bir yaşam kanunu mu var? Evet, doğrudur; hepimiz tanıdığımız kimselerle konuşmuş olsak herkes herkesle konuşmuş olur. Ama amaç herkesin birbiriyle konuşmuş olması değil, sizlerin sevdiğiniz, hoşlandığınız insanlarla birlikte olup dostça, arkadaşça seviyeli, bir şekilde medeni ilişkiler kurmanızdır. Sokakta, parkta, kafede tanımadığınız biri size selam verip yanınıza oturdu mu? Bir kere kadınsa bu dediğimizi hiç yapmaz. Erkekse ve siz kadınsanız ondan ürker, çekinirsiniz. Maalesef erkek erkekle ve kadın kadınla da selamlaşıp konuşmuyor.

Türkiye’de birisiyle konuşmanız için onu tanıyor olmanız şart. Sizin aile ve akrabalarınız, iş arkadaşlarınız vs size yetiyor mu? Bunların hiçbirinden hoşlanmayabilirsiniz? Yine de onlarla görüşecek misiniz? Bu akılsızlık değil mi? Çat pat Türkçe öğrenmiş bir İrlandalı turiste neden merhaba demiyorsunuz? Sizi yiyecek mi? Kusura bakmayın, çok yobazsınız!

Özellikle kültürsüz alt tabaka insanları, köylüler ve varoşlarda yaşayanlar tanımadıkları kimselerle bir mecburiyet olmadıkça asla konuşmazlar. Onların çevresi akraba ve tanıdıktan ibarettir. İşte böyle olduğu, sosyal alanları dar bir muhit olduğu için bu insanlar kültürel açıdan gelişemezler. Büyük büyük okulları bitirmiş olsalar da durum değişmez.

Aileniz bir yana, akrabalarınız sizin sadece kan bağınızı ifade eder. Hepimiz Âdem’den geldiğimize göre bir yamyamla da kan bağımız vardır. Aramızda kan bağı var diye sevmediğimiz akrabalarımızla bile görüşmek zorunda olduğumuzu düşünmek, tek kelimeyle salaklıktır. Ama seviyorsam yedi göbek ötede sarı çiyan Çinliyle de görüşürüm.

Gerçekten insanlarımızın tanımadıkları kimselerle görüşüp konuşma konusunda çok büyük sorunları var. Öyle ki mesela bu sitede bile dostluk insanlık adına nutuklar atıp mangalda kül bırakmayan sayın yazarlarımızın da tanımadıkları kimseleri tanımaya çalıştıklarını sanmıyorum. Onların görüşüp konuştukları saygın bir çevreleri var. Bu elit çevrede örneğin Gülgün Hanım ressamdır;Melih bey profesör. Hasan Tuna müzisyen, Cemal Akman siyasetçidir. Rakı-balık-roka sohbetlerinde bu elit hanım ve beyler bilgi ve görgülerini birbirlerine aktarırlar. Oysa hepsi zaten entelektüel kişiler olup hiçbirinin diğerinin bilgi ve görgüsüne ihtiyacı yoktur. Bu elit kültürden parkta, kafede, sokakta fakir ve bilgisiz insanlar istifade etseler insanlık adına daha büyük bir iş yapılmış olur. Bunun için onlara yaklaşmak, yanlarına oturmak yeterlidir. Korkmayın sizi yemezler!

Şüphesiz gezmek, dolaşmak, eğlence yerlerine gitmek, dünya seyahati yapmak maddiyat işidir. Herkesin böyle bir imkânı olmayabilir. Ama yaşadığınız yerlerde, yollarda, caddelerde, piknik alanlarında, parklarda vs karşılaştığınız insanlarla selamlaşıp iki kelime konuştuğunuzda sizden para istemezler. Sanki sadece akraba, tanıdık ve komşularla konuşulur diye bir şey var. Hiç tanımadığınız birisi size selam verip konuşmak istese nolur? Kaçımız böyle medeni bir davranışı memnunlukla karşılar? Valla ben tanımasam bile bir insanla üç saat, beş saat yan yana duramam. Çatlarım yahu! İstanbul’u gezmeye çıktığımda yolda, belde, otobüste, durakta en az on kişiyle sohbet ederim. Bunlar çocuk olur, delikanlı olur, genç kız olur, bir hanım, bir beyefendi belki de hacı amca, yaşlı nine olur. Beklentisiz ve art niyetsiz olarak insan güzelliğiyle yaşadığımız şehirde hem gezer hem de karşılıklı sohbet ederiz.

Güya şöyle bir hava almak, açılmak için yaşadığımız yerlerde evlerimizden çıkıp bir yerlere gidiyoruz. Ya bir akrabamızın evine misafirliğe gidiyoruz ki zaten onların yüzünü her gün görüyoruz. Alışverişe gidiyoruz. Dolaşmaya çıkıyoruz. İşe gidiyoruz. Görüştüğümüz, tanıştığımız, selamlaştığımız kişiler hep aynı. Görmekten bıkıp usandığımız aynı yüzler, duymaktan gına gelen aynı sözler. Aynı filmi iki defa seyretsek sıkılıp usanıyoruz da aynı insanları yüz defa görmekten sıkılmıyoruz. Aslında sıkılıyoruz. Ama çaresizmiş gibi bir durum var. Tanıdığınız bildiğiniz kişilerle istemiyorsanız konuşmak zorunda değilsiniz. Bu, yerine getirmek zorunda olduğumuz bir görgü kuralı değildir.

Aynı çevrede, aynı kişilerle birlikte yaşayıp ölen kimse dünyaya boşa gelmiştir. Elbette yedi milyar insanı tanıyamazsınız. Dünyanın her yerine gidemezsiniz. Ama yaşadığınız yerlerde fakir ya da zengin olsun ilginç bulduğunuz kimselerle mutlaka tanışıp konuşmalısınız. “Tanımadığım, it midir kurt mudur bilmediğim biri; bana zararı dokunur” şeklindeki klasik paranoyamız gerçekten mantıksız ve aptalcadır. Çünkü herkesin size zararı dokunabilir. Bir de toplumumuzda belli muhitlerde yaşayan, belli özellikteki kişilerin daha fazla zararı dokunur şeklinde kargaların bile güldüğü bir anlayış var. Bugüne kadar umum evinde bir kişi bile öldürülmemiştir ama kim bilir kaç tane katil muhtar amca vardır. Bu nedenle her yere girip herkesle tanışmak, konuşmak gerekir.

Türkiye’de insanların birbirleriyle kaynaşmasını engelleyen en önemli paranoya namustur. Özellikle kadınlar namus endişesiyle sokaktaki köpeğe bile hoşt demekten korkmaktadırlar. Güya barlar, pavyonlar, kafeler namussuzluk bölgesidir ve buralarda kadınların başına her şey gelebilir. Ben de diyorum ki korktuğunuz bu şey caminin arkasında da olabilir.

Gerçekten hayatı yaşamak istiyorsanız etrafınızı çeviren ilkel anlayış ve paranoya duvarlarını yıkmanız gerekir. Yıkıp dünya denilen âleme çıkmanız gerekir. Aileniz bir yana, akraba ve tanıdıklarınızı sırf bu nedenle görmek, konuşmak ve onlarla birlikte olmak zorunda değilsiniz. Siz abuk sabuk bir akrabayla oyalanırken kim bilir öbür yanda dünya tatlısı ne insanları kaçırıyorsunuz. Unutmayın hayatınızın kalitesi tanıdığınız kaliteli insanlar oranında artar.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara