Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Duygu ve mantık savaşı

Duygu ve mantık savaşı
 

duygular da çiçekler gibi hassastırlar


Önemli bir kararı verirken çoğu zaman ikilem içimde kalır insan. Mantık ile duygu çatışır. Adeta savaşırlar. Duygunun olsun dediğine mantık olmasın der. Sevmişsiniz ve bir ayrılık girmiş araya veya en sevdiğiniz arkadaşınızla kırgınlık olmuş konuşmuyorsunuz. Bir takım işaretler alıyorsunuz. Barışsam mı diye düşünüyorsunuz? Ama tam o sırada duygu ve mantığınız savaşa başlar.

Yüreğinizde bir sızı, özlemişsiniz, duygularınız ağır basıyor ve “barış” diyor.

Eski günlere gidiyor aklınız.

O an nerede olduğunuzu unutup eskiyi yaşamaya başlıyorsunuz. Duygularınızın yoğun yaşadığı anları yeniden yaşamaya başlıyorsunuz.

“ Dar bir sokak, boncukçu bir dükkanın önünden geçiyorsunuz, yedi sekiz yaşlarında bir çinge ne kızı size dik dik bakıyor ve ekliyor:(Bunlar sevgili ve birbirlerine aşık.)diyor, hayret ediyorsunuz. O küçük kız nasıl anladı o duygularla dop dolu olduğunuzu? Demek ki öyle mutluydunuz ki mutluluk her tarafımızdan taşmış, gözlerinizdeki ışıltılar küçük bir kızın bile dikkatini çekmişti. Kim bilir daha kaç kişi imrenerek bakakalıyordu farkında olmadığınız sevginizi....”

“Direksiyondasınız, o yanınızda. İki sigara yakıyor biri kendine birini de size veriyor, mutlusunuz ve bu mutluluk her halinizden belli oluyor. Birazdan onun isteğine uyarak döşediğiniz şehir dışındaki evinizde olacaksınız.. Ne kadar güzel bir yolculuk bu, geçtiğiniz her taraf sanki yüzünüze gülüyor. Önemli olan da bu değil mi? Mutlu olunca geçtiğiniz yollar bile sanki mutluluğunuza katkıda bulunuyor. Sararıp yollara dökülen ağaç yaprakları, çıplak ağaçlar, orman sırtları, deniz ve yanınızdan hızla geçen arabalar… Her şey güzel, her şey heyecan verici. İçiniz içinize sığmıyor. Güzel umutlarla evinize doğru giderken bu yolculuğun tadına varılmıyor…”

Veya,

“Sabah, yeni uyanmışsınız. Doyamamışsınız geceye, birbirinize… Boğuşmalar, yayık yayma taklitleri ve yatağın üze- rinde yuvarlanmalar… Sonra heyecanlanıyor ve oranı buranı çimdikliyor ezip kırmak istiyor gibi., sen bağırınca da dişlerini sıkarak sana bağırıyor… sana ne? Sen benim keyfimin kahyası mısın. İstediğimi yaparım!.... Sen ne karışıyorsun!... Kollar sarılıyor. Saçlarını yüzünde hiss ediyorsun, yanaklarını yanaklarında. Tenlerimiz buluşuyor. Seviyorum teninin kokusunu diyorsun, o da yüzünü boynunun altına gömerek senin dediğini tekrarlıyor. Doyamıyorsunuz sarılmalardan ve birbirinizden… Özlem gideriyorum diyor, işte aşk!....”

Yüreğinde bir sızı ve hemen içinden bir ses fısıldıyor..”Hemen barış...”

Sonra mantık giriyor devreye. ”Sana çok acı çektirdi barışma! Senin o güzel duygularını hak etmiyor!... Boşver çeksin cezasını... Senin gibisini zor bulur!...”

Sonra tekrar geçmişe dönüyorsunuz.

“Yağmur kar ve sis… Berbat bir hava, herkesin yüzü asık o havada ama siz şen ve şakraksınız. Işıl ışıldır gözleriniz, kızarmış, kan dolmuş suratlarınız, mutluluğunuz taşıyor her yanınızdan ve caddede ellerinizde poşetler yürüyorsunuz el ele herkesi kıskandırarak. Ne kadar da mutlusunuz ama farkında değilsiniz ikiniz de, ancak dışarıdan bakanlar görebiliyor bu güzel ve yakışan çiftin mutluluğunu Veya kar yağıyor. Yerlerde kar yükselmiş… Arabalar şan gur şungur zincirlerini şakırdatarak geçiyor ama kimin umurunda, yarım saat karda yürüyorsun onu beklerken ve geliyor. Gözleri alev alev, sevgiden aşktan parıldıyor. Kışa inat çekip gidiyorsunuz gönlümüz nereyi isterse ve az sonra bir cafedesiniz. Deniz kenarında, sıcacık. Elleri ellerinin içinde, seviyorsun ve sonra o bir kağıda şunları yazıyor…”dışarıda lapa lapa kar yağıyor ve aşkım senle oturuyorum çok mutluyum, seni çok seviyorum aşkımmm. Sakın beni sevmekten vazgeçme...”

Geçmişteki anılar sinema şeridi gibi... Peş peşe.. Akıyor beyninden, gözlerinin önünden... Yüreğin bir garip sızlıyor... Yalvarır gibi.. ”Barış”diyor.”bir daha öyle birini bulamazsın... Her zaman böyle şey yaşayamazın onun için barış...”

Hemen mantığın devreye giriyor.

“Hayır barışma...” diyor, ”seni kullandı o. Senin iyiliğinden o güzel anılar yaşandı... Sendeki o sevgi seli olmasaydı o günler yaşanmazdı... Hem senle her şeyi paylaşmadı o. Hak ettiğin sevgi ve saygıyı göstermedi. Senden öncekini kazanmak için sarf ettiği eforu sana çok gördü.. O zibidiye gösterdiği ihtimamı sana göstermedi....”

Sonra gurur giriyor devreye, mantığı onaylayarak.

“Boşver o senin o güzel insanlığını ve sevgini hak edecek biri değildi. Yaşanılan o güzellikleri sen yarattın o değil. Sadece saadetini paylaştı ama sana bir şey vermedi. Bırak onu sevme ve barışma.. Hak etmiyor o...”

Yalan da değil. Gerçekten o zibidiye senden fazla değer verdiğini, onu elinden kaçırmamak için ona nasıl para harcadığını ve en kötüsü de onu arkadaşları için de yüceltmek için gizlice cebine para koyarak arkadaşlarına çay-kahve ısmarlattığını hatırlıyorsun, kızıyorsun. ”Barışma yacağım..”diyorsun. Bir sokak itini adam yapmak için gösterdiği çabayı ve sana yaptığı kaprisleri ve kompleksleri hatırlıyorsun. Senden üç yaş küçük diye bir sokak itine gösterdiği anlayış ve hoş görüyü sana çok görmesini hatırlıyorsun. Gurur ile mantığın”hayır barışma”diyor.

Gözlerin uzak bir noktaya dalıyor. Düşünüyorsun ve yine eski anılar akıyor gözlerinin önünden.

“Bir on beş mart günüdür. Öğleden sonra buluşuyorsunuz bir hastane bahçesinin duvarının dibinde, aşkım nereye gidelim diye çığlık atıyor adeta. Sonra birden arabanın yönünü şehir dışındaki evine çeviriyor çılgınca... Hiç hesapta yokken hurra ora’ya! Satmışsınız anasını dünyanın. Herkes şaşkın yaptığınıza, içim içim kızarıyor hasetten ve kıskanıyorlar aşkınızı homurdanarak. Ama kimin umurunda, ikiniz de on beş yaş liseli aşıklar gibisiniz. Adeta uçuyorsunuz birlikte… Bulmuşsunuz aşkınızı ya kana kana içiyorsunuz o mutluluğu….”

Saymakla bitmez o güzel ve mutlu günler ama ne yazık ki mutluluk akbabaları hedeflerine ulaşıyorlar bacaklarımızdan tutup sizi mutluluk bulutlarından indirerek. Yoksa nazar mı değdi?

Ve ayrılık gelip çatıyor. Aylarca uğraşıyorsunuz ama olmuyor. Derken gurur giriyor araya ve o zaman frene basıp bitiriyorsun ama hala zaman zaman içinde bir sızı aradan yıllar geçmiş olsa bile.

Bir birinize kızıp duruyorsunuz içinizde. Suçlamalar devam edip gider akla geldikçe

Ve gurur-mantık ile duygu savaşı devam edip gider ölene kadar.

Reşit YAMAN

İstanbul...Şubat 12.2009
resit_yaman@hotmail.com

 
Toplam blog
: 24
: 661
Kayıt tarihi
: 29.12.07
 
 

1952 Ağrı doğumlu olan Reşit Yaman altı yıllık yatılı Van Alpaslan İlköğretmen Okulu'ndan sonra İ..