Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '20

 
Kategori
Güncel
 

Düzenler Üstünde Bir Düzen

Son zamanlarda sıkça gündeme gelen bir portre; gerçekten de ilgi çekici Enver Altaylı denilen kişi.

Basit bir Google aramasında dahi ülkemizde kimlerin nasıl cirit attığını, insanlarımızı nasıl yönlendirdiklerini anlamak açısından son derece kayda değer bir örnek. Diğer örnek de anılarını yazan ve son zamanlarda bir üniversitede akademisyen olarak hayatına devam eden Mahir KAYNAK’tı.

Mahir Kaynak yaptıklarını saklamıyordu. Biz sıradan insanlar içinse ancak basına birisi yazma cesaretinde bulur, şartlar ve zemin uygun olur da yayıncı kuruluşlar bunu yayınlarsa anlayabiliyoruz.

Peki, şartlar ve zemin uygun olmadığı için ortaya çıkmayan ilişkiler ağlarında insanlarımızın başına ne çoraplar örüldüğünü üzülerek öğreniyoruz.

Oldum olası sağ sol kavramlarının ne kadar da yapay olduğunu düşünmüşümdür. Özellikle İslami kılığa bürünen cemaat, tarikat ve grupların da 2010 yılında gözlemleme fırsatını bulduğum Almanya’da farklı yüzlerini gördüm.

Bizdeki cemaat ve tarikat gruplarının özellikle Avrupa’da Almanya’yı mesken tutmaları tesadüf değildir. İkinci Dünya savaşından sonra Almanya Amerika’nın himayesinde yarı sömürge olsa da özellikle Nazi Şirketlerinin dimdik ayakta olduğu görülür ki yine küçükler büyüklerin yoluna çim olmaktan fazlasını yapamazlar algısı oluşmasına neden olur.

Avrupa’da Allah’tan korkmayan insanlar dahi polisten inanılmaz bir şekilde korkarlar ki; Avrupa bu açıdan inanılmaz polis devletidir ve polis özellikle istihbarat servislerinin bilgisi olmaksızın kuş uçmaz.

Son yıllarda yaşanan olayın benzeri defalarca tekerrür ettiğinden misal en basiti 12 Eylül sonunda korunan veya imkânı olanların (gerek sağ gerek sol) soluğu Avrupa’da alabilmeleri günümüzle benzerlik taşır. Aslında Türk tarihinde buna benzer birçok örnek vardır ve Cem Sultan vakası başta olmak üzere hanedan mensuplarının dahi zaman zaman yabancı devlet ricallerine sığınmaları görülmeyen şey değildir.

Bizim insanımızın duruma göre yorumları bulunduğundan birçok konuda ortak bir karara varılamaması üzücüdür.

Toplumsal ortak karara varılamaması

Kişi ve grupların çıkar bağı

Kişi ve grupların çıkar beklenti bağı

Kişi ve grupların birbirlerine kanlı bıçaklı düşman edilmesi( Alevi Sünni, zaman zaman da Kürt Türk denemeleri, toplumsal olarak bir grubun diğerini aşağılayan ithamlarda bulunmaya yol açan algı hikâyeleri oluşturulması. Mumsöndühikâyeleri, olsaevliyakoymakapıya, bunlar ve daha nice çirkince ithamlar olan toplumda yaşayan grupları çatıştırmaya yönelik bilinçli üretilen hikâyelerdir.)

Kişi ve grupların korkutulması; üzerinde baskı oluşturmak suretiyle fikrini söylemesine dahi izin verilmeyen kişi ve gruplar topluma dair aidiyet duygularını yitirir ve ilk fırsatta da dışarıdan atılacak bir ele, muhtaç hale getirilir ki, bütünü bölmeye dair programlı ve bilimsel çalışmalar ürünü olduğu bu konuda basılmış yüzlerce kitaptan da anlaşılacağı üzere Ermenilerin Osmanlı’da Milleti Sadıka’dan milleti Haine haline gelmesinde Anadolu’nun her yerinde okullar açan Protestan Misyonerlerin rolü bizzat kendilerince dile getiriliyor.

93 yılında ben üniversite öğrencisiydim, bir duyduk Uğur Mumcu öldü, sağcılar pek oralı olmadı, solcular sağcıları sözleriyle değilse bile bakışlarıyla suçladı. Sağcılar için için mutlu bile olmuş veya kayıtsız bile kalmış olabilirler. O yıl aslında çok şey oldu. Misal o zamanlar aşağı yukarı aynı gelir grubundan gelen çocukları birbirine kırdıran sorumluların arkada keyif çattıkları sır değildi... Zaman Uğur Mumcu’yu haklı çıkardı, diğerlerini utandırdı mı bilemeyiz ama bazı gruplar her daim kendilerini dışlanmış hissettiler. Köyden şehre yeni gelenler bile bu dışlanmışlığı hissediyorsa diğerlerini varın siz düşünün. İstanbul gibi, Ankara gibi dev metropollerde dahi kim bilir kaç milyon kişi kendilerinin yok sayıldığını hissedip buna göre pozisyon alıyorlar.

Birbirine doğuştan düşman kitleler üretip bundan çıkar sağlayanların ekmeğine yağ sürüyor ve bunun üzerinden kendimize kimlik devşiriyoruz ki; sağlıklı işleyen toplumsal yapılarda bunların olmaması gerekir. Ancak ezbere eğitim, ezbere bilim, ezbere din, ezberler de ezberlerle kendimizi oyalayıp duruyoruz. Sorgulama, mantıksal sorgulama düzeyini es geçip, kullanılmaya hazır hale geliyoruz ve bu durum da süregiden huzursuz toplum inşa etmemize neden olmakla kalmıyor asla gerçek potansiyeli ortaya çıkaramıyor ve ne yazık ki örtülü sömürge rolümüzü görmek istemiyoruz.

Afganistan’la ilgili yazılan yaşanmış bir hikâye vardır. Anlatılır. Hemen birçok sitede görebileceğiniz bir yaşanmış hikâyedir. Yani öyle iddia ediliyor, şöyle ki;

1920 yılında, Afganistan'da Topal Molla lâkabıyla tanınan bir zat ortaya çıkar ve önce bir tekke kurar. Hemen ardından kendi adamlarını Afganistan’ın dört bir yanına salarak ‘’şöyle büyük bir evliya, böyle büyük bir ulema’’ şeklinde reklamını yaptırır.

Üç yıl gibi çok kısa bir zaman içinde Topal Molla'nın müritlerinin sayısı iki yüz bine ulaşır ve 1925 yılına gelindiğinde daha da artarak üç yüz bini aşar.

Topal Molla, istediği sayıya ulaşınca Afgan Kralına karşı ayaklanma başlatır. Bir yıl içinde büyük katliamlar yapılarak oluk oluk kan akıtılmış, Afgan Kralı Emanullah’ın ülkesinden kaçmaktan başka çaresi kalmamıştır.

Kral Emanullah, vatanından ayrılmak için Afganistan sınırına geldiğinde, aniden yanına esrarengiz bir kişi yaklaşır ve kendisine ‘’Beni tanıdınız mı, ben o meşhur Topal Mollayım. Afganistan’ı karıştırmakla görevliydim, görevimi başarıyla bitirdim ve şimdi İngiltere’ye dönüyorum’’ der.

Afgan Kralı Emanullah acı acı iç çektikten sonra, İngiliz ajanı Topal Mollaya der ki;

‘’Ben senin İngiliz ajanı olduğunu ve hangi görevle Afaganistan’a gönderildiğini çok iyi biliyordum. Sen, halkımı öylesine etkilemiştin ve onların gönüllerine girmiştin ki senin İngiliz casusu olduğuna onları inandırmamın imkânı yoktu’’

İngiliz ajanı Topal Molla, sarığını, fesini atmış, uzun sakallarını kesmiş, başında İngiliz fötr şapkası, boğazında gayet kibar kravatıyla, kazandığı zaferin mağrurluğu için de İngiltere’ye yola çıkmıştı.

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..