Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlüğün eski bir anı'sı

Yıl 1979. Bir kaç arkadaş karar verip yaz tatilinin bir iki haftasını Doğu illerimizden birinde geçirmeye karar vermiştik. Hiç tanımadığımız, bilmediğimiz bir yere gittik. Küçük bir köy'dü gittiğimiz yer. Yemyeşil, etrafı ormanlarla kaplı, tarım ve hayvancılığın ağırlıklı olduğu bir köy. Halkının misafirperverliğinden ve cana yakınlığından söz etmek gibi bir görgüsüzlük yapmaya gerek yok. İnsan olan ve insan özelliğini kaybetmemiş kişiler, bize hayatımız boyunca unutamayacağımız bir iki hafta geçirtmişti. Bir hafta da bütün köy halkını tanımış ve isimleri ile hitap etmeye başlamıştık. Onlar da bizi tanımış ve hiç bir yer de para ödemeden (ödetmiyorlardı) çayımızı içiyor, karnımızı doyuruyorduk...

Merhaba e-günlüğüm; O tarihte plastikler bu kadar popüler değildi, kapitalistler henüz ağaç ve orman düşmanlığı yapmaya başlamamışlar dı... Ağaçlar ev yapımında ve günlük yaşamın her alanında kullanılıyor, bu yüzden köylünün geçim kaynağı haline gelmişti. Yaşamın her alanında kullanılmasına rağmen, ağaçlar eksilmiyor, tam tersine günden güne artıyor, orman alanları çoğalıyor, köylüler bu alanlara çocukları gibi bakıyor, koruyorlardı. O dönemlerde sık sık Orman yangınları olmadığı için, (o zamanlar nedense hiç orman yanmaz dı) Devletin, bakanlığın, helikopterleri, uçakları, gelişmiş araçları falan yoktu...

Neyse uzatmayayım. Bir akşam arkadaşlarla kahve de oturmuş köylülerle sohbet ederken, bütün insanların dağa doğru koştuğunu gördük. Bir anda bütün kahve boşaldı. Kahveci "ağalar orman yanıyor" diye seslendi. Biz de takıldık köylülerin peşine. Orman alevler içinde yanıyor du. Gökyüzü kızıl olmuş, alevler çevre illerden bile görülüyordu. Bütün çevre köylüler, erkek, kadın, çoluk, çocuk, Jandarma, itfaiye araçları oradaydı. En önemlisi de Köy'de ki bir su kaynağından orman'a insan'dan köprü kurulmuştu. Su dolu kovalar ardı sıra gelip gidiyor du... Ormanın için de su kovasını boşaltan kişii her seferinde arkasında ki ile yer değiştiriyor, ve bir adım daha orman'ın içine giriyor du... Herkes arı gibi çalışıyordu. Bize de tırmıkları verdiler ve uzak mesafede ki çalı çırpıları el birliği ile açıyorduk. Yangın yaklaşık bir saat sonra söndürüldü... "Olacak şey değil" diye geçirdim içimden. "Bu yangının sönmesi olanaksız" diye düşünüyordum yerleri tırmıklarken.

Ertesi gün kahve de yine köylülerle sohbet ederken ileri gelenlerden bir amca ile dün akşam ki orman yangınını konuşmaya başladık. "ağam anlatsana o gökyüzünü yalayan alevler nasıl söndü?" Kıtlama çayını içerek konuşmaya başladı bilge köylü: "Söner yavrum, geç bile söndü." diye söze başladı. Devam etti anlatmaya. "biz keçilerimizi ormanlara çıkarırız, keçi yolları oluşur ve alevler ağaçlardan ağaçlara sıçraması engellenir. korucular sürekli ormanda dolaşıp denetleme yaparlar, jandarma ormandadır, ava çıkanlar vardır, her gün ağaç kesmek için orman görevlileri gelip, ormanın içlerine kadar girerler, aşıklar orman'ın içinde buluşur..." diye anlatırken sözünü kesip, "eeee" dedim gayrı ihtiyari. Yaşlı amca bana baktı ve gülümseyerek. "orman, ağaçlar, tarlalarımız, hayvanlarımız bizim her şeyimiz, ailemiz gibidir, namusumuzdur. O'nu hiç yalnız bırakmayız. Böylece bir yangın olduğunda çok kısa sürede yetişir ve söndürürüz" dedi. "Keçi, eşek, katır yolları sayesinde de her yere ulaşıyoruz" diye fısıldadı... Kendinden emin bir duruşu var dı. Bize "şehir çocukları siz ne anlarsınız" edası ile bakışını hiç unutmuyorum... İki hafta dolduğunda tatilimiz bitmiş ama, çok şey görüp, çok şey öğrenmiş olarak dönmenin buruk sevincini yaşıyorduk. Nerede ise bütün köy halkı bizi yol etti... İnsanlıklarını, sıcaklıklarını, kendilerinden emin duruşlarını, mütevaziliklerini, çalışkanlıklarını, özverilerini hiç unutmuyorum. "Doğa'nın askerleri" diye isim takmıştım onlara... Devletin başında olsam, köylülere bir şeyler öğretmek yerine her şeyi onlardan öğrenmeye çalışırdım...

İzmir Seferhisar kara çöl'e döndü... (ntvmsnbc) Sadece Seferhisar değil. Türkiye kara çöl'e döndü. Şimdi bütün ormanlarımız birer birer yanıyor. Ne uçak ne de helikopter fayda etmiyor. Artık "ağaç işe yaramıyor" zihiniyeti hakim. Köylünün elini ayağını çektirdiler ormanlardan. Sadece 30 sene geçti aradan. Ne değişti? Çok şey değişti... Son teknoloji cihazlar sayesinde Hem de, olumsuz yönde çok şey değişti...

Değerli e-günlüğüm; Dün akşam seni yazıp gönderdikten sonra, oğlum'u babaanne'sinin yanına Akçakoca'ya yol ettim. Mesai bittikten sonra da eve gidip işlerimi bitirip, Boss'un yemeğini verdim ve oturdum bahçeye. Bu sefer rakı sofrası kurmadım çünkü, pazar akşamı üç günlük rakımı içmiştim. Gider gitmez ayran içtim. Bir süre bahçede oturduktan sonra nane limon içtim. Çıplak ayakla toprağın üzerinde yürüdüm. Onunla da yetinmeyip on beş dakika toprağın üzerine sırt üstü uzanıp yattım. Vücudumdan bir sürü şeyin çekildiğini hissettim. Bir süre daha oturup erkenden yattım. Eksik kalan uykumu da tamamlamam lazımdı.

Sabah, eksik uykumu tamamlamış, yenilenmiş bir beyin ve yenilenmiş bir vücutla kalkıp, kahvaltımı yapıp, Linda ile işe geldim. Hava bulutlu fakat nemli. Ortalık halen sakin. İnsanların geri döneceği yok gibi. Hayır, dönmeyeceklerse haber versinler, onlara güvenmeyelim, yeni aboneler yapalım. Doğrusunu söylemek gerekirse İstanbul bu hali ile çok güzel...

Öğle yemeğimi yedikten sonra biraz hareketlilik oldu ve yine durdu. Oturmaktan popoma ağrılar girdi. Alışık değilim böyle hareketsizliğe. Garip geliyor bana.

Akşam üzeri bazı benim yapamayacağım elektrik işleri var dı, elektrikçi bir arkadaşım var, o'nu çağırdım ve hepsini bir çırpıda yapıverdi. Sonra yemeğimi ve tatlımı yedim, bir kaç servise gittim, geldim ve seni yol etme zamanı e-günlüğüm. Yarın yine yeni duygularla ve anılarla yazışırız. Hoşçakal... (editör abilere, ablalara selam söyle, bu aralar çok iyi çalışıyorlar)

Biliyor musun: Canlılar havadaki karbondioksitin ve havanın ısısının sürekli olarak artmasına neden olurlar. Her yıl insanların, hayvanların ve toprakta bulunan mikroorganizmaların yaptıkları solunum sonucunda yaklaşık 92 milyar ton ve bitkilerin solunumları sırasında da yaklaşık 37 milyar ton karbondioksit atmosfere karışır mış... (bu karbondioksit'i oksijen'e ne döndürür acaba?)
Çirkin söz: ''Kesinlikle insan kaynaklı" Seferhisar da yanan 700 hektarlık orman yangını için açıklama yapan Orman Genel Müdürü Kahveci... (başka ne kaynaklı olabilir ki? Diğerleri robot kaynaklı mı?)
Güzel söz: "İyi bir ağaca sarılan gölgesiz kalmaz..." Cervantes

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..