- Kategori
- Gündelik Yaşam
E-günlük motivasyon kaybına uğradı
Kulaklarım çekile çekile uzadı. Mr Spock gibi oldum. Fotoğraftaki gibi değilim artık. Mutasyona uğradım. İyi ki kendi demokratik, kimsenin okumadığı, günlüklerim var. Bu kulak çekmeler bile günlük konusu benim için. İleride okunacak nasılsa....
E-günlüğün motivasyonu sıfır. Kendisini bir hastanenin yoğun bakım ünitesine almıştım ama hastane yandı ve yaralı olarak zor kurtardık. Olayın gerçek sorumluları, yangının sorumlularını arıyor ve suçlu sistem değil de, bir başkası gibi göstermeye çalışıp çabalıyorlar...
Ben iyiyim, hem de çok iyi. Etkilemez mutluluğumu hiç bir sebep ve olay. Ne var ki yalnız benim mutlu olmam işe yaramaz. Mutsuz insan sayısı çok fazla bu dünya'da...
Yine yanımda, yaralı vaziyette fıkra anlatmak istedi e-günlüğüm. "Olur anlat, aramızda bir fıkranın lafı mı olur" dedim... Başladı anlatmaya heyecanlı heyecanlı...
Of'lu hoca Cuma namazında içki içenleri fena azarlıyordu:
-"Paranızı sokağa atıyorsunuz! Kazanan kim? Meyhaneci... En büyük dükkan kimin? Meyhanecinin...
En güzel ev kimin? Meyhanecinin... Ya en güzel araba? Meyhanecinin.
Bu paraları veren kim? Ha sizin gibi kafasızlar..."
Aradan 2 hafta geçer, bir adam koşarak hocanın yanına gelir ve ellerine sarılıp öperek:
-"Allah razı olsun hocam, senin verdiğin içki vaazı sayesinde hayatım kurtuldu.."
Hoca memnun:
-"Aferin, içkiyi bırakmanın mükafatlarını ahirette de göreceksin oğlum." der. Adam düzeltir:
-"İçkiyi bırakmadım hocam, Meyhane açtım!!!
Merhaba e-günlüğüm; Ne yapalım, biz de kendimize has bir sayfa mı açalım yani. (bu fıkrayı siyasi bir olay ve kişilerle eşleştirmek için yazmıştım ama yazı reddedilmeden şimdiden değiştiriyorum. Hemen kıvıralım ve devam edelim)
Sürekli sansür, sürekli sansür. Kendi yazdıklarıma otosansür uygulamaktan "Paranoid şizofren psikoblog" oldum zaten. Telefonumu dinleyenler, evimi, işimi, banka hesaplarımı gözetleyenler e-günlüğümü okusa ne olur, okumasa ne olur...
Onlar bizde ne ana bıraktı ne avrat. Sayelerinde şerefimiz, haysiyetimiz, gururumuz kalmadı. Hepimiz suçlu, vatan haini olduk. Suç kondurulamayanlar da "potansiyel suçlu" oldu. Alnımız dik, gösümüz kabarık dolaşamaz olduk ortalıklarda... Susssssssssssss. Sesini çıkarma, sessiz ol. Aptalca şeyler yazalım. Aşk, seks, sevgi, ayrılık, aldatma, ihanet, futbol, magazin, gibi kısır döngülü ve standardı olmayan, herkese göre değişen, izafi ve oyalayıcı kavramlara takılıp eğlenmemize bakalım. Tabi sadece buraya. Yine yazarken aklıma geldi:
Bertolt Brecht Bir şiirinde aynen şunları yazmıştı: (kızıma söylüyorum, belki gelinim anlar)
Naziler önce komünistleri tutukladılar; "Komünist değilim" diye ses çıkarmadım.
Sonra yahudileri tutukladılar, , "Yahudi değilim" dedim, sesimi çıkarmadım.
Sosyal demokratları tutukladılar, , "Savunmak bana mı kaldı" dedim, sesimi çıkarmadım.
Sıra bana geldiğinde etrafta tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı!.........
Yemin ederim, köpeklerim beni duyarlılıkta geçti. (diğerlerini bilmem) Örneğin, çişi geldiğinde bağırıyor, benim çişim geldiğinde ben sesimi çıkaramıyorum. Karnı acıkınca mırıldanıyor (aslında küfür ediyor) Benim karnım acıkınca ben de çıt yok. Bir haksızlık, eşitsizlik olduğunda, o'nun alanına biri girdiğinde bütün gücü ile tepki gösteriyor, ben de yine tık yok, akşamları oyun oynamazsak, beni kalkıp, oyun oynayıncaya kadar rahat bırakmıyor. Önünden delikanlı olan yemeğini alsın, bana bile "hır" lıyor. Benim işimi, ekmeğimi, evimi seneler önce elimden aldılar halen sesim çıkamıyor... Azıcık çıkacak gibi olsa........
Geçen akşam baktım blog'um onay alamamış, ben de diğer e-günlüklere onay vermedim. Sonra ne oldu? Yemeğe götürdüm yetkilileri. Bir güzel rakı içtik, balık yedik hep beraber. Dedim ki "bu işin standardı, okulu yok. Zaten olamaz. Ne yazmam isteniyorsa, reddedilen yazılarımın hangi bölümleri sakıncalı ise bildirin ki hangi konular da hassassınız anlayayım. "Sakıncalı" kavramı herkese göre değişen bir kavram olduğundan bilmem iyi olur." dedim. Alınma gücenme gibi huyum yoktur. "Sabrım deneniyorsa hiç denemeyin siz çatlarsınız" dedim. "Yeni bir uygulama başlatıldı ise yine bilgim olursa sevinirim." dedim. (mail yolu ile ulaşamıyorum, kapı duvar olmuş. önceleri daha sert eleştirdiğim olmuştu ama yayınlanmıştı. Aklıma kasıt gelmiyor ama sebebi düşündürüyor... Onun için yemeğe götürdüm.) Bütün gece sabahlara kadar shbet ettik. Sonunda uzlaştık ve günlük yazı dizime başladım. Aslında başlamadım. Bu bir deşarj olma yazısı. Yarın başlayacağım...) Unutmadan yemeğin hesabını yetkililer ödedi...
Oh be rahatladım! Yazık oldu, yedi milyar insan arada ne yaptığımı bilemedi...
Bu günlük bu kadar e-günlüğüm. "Yarın yine yazışırız" diyeceğim ama gülüyorum içimden... Hoşçakal
Biliyor musun: Bir devekuşu'nun gözü, beyninden daha büyük müş...
Çirkin söz: "hastanede hayatını kaybeden bazı vatandaşların hayati tehlikesi bulunuyordu..." Sağlık bakanı Recep Akdağ (Yangın çıkan Bursa devlet hastanesi konusunda açıklama yaparken neden sarfettiği bilinmeyen cümle)
Güzel söz: Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun,
Güneşi sevdiğini söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun,
Rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun.
İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun. William Shakespeare