Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

10 Haziran '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük şiddet uygulamaz...

Aile içi şiddet mi, nerede? Yok öyle bir şey. Ailelerimiz yıllardır gül gibi, karanfil gibi, lale gibi geçinip gider. Aile yapımızda ne kadın dövene, ne çocuk dövene rastlanmaz. Erkeklerimiz Cumhuriyet erkeği, Kadınlarımız Cumhuriyet kadınıdır. Ailelerin içinde demokrasi geçerlidir. Güleryüz, anlayış, hoşgörü, sevecenlik ve aile eğitimi hakimdir. Aile bağlarımız çok kuvvetli, boşanma oranlarımız sıfırın altında yirmidir. Sadakatsizlik ve riyakarlık yapımızda yoktur. Her durumda küçüklerimizi sever, büyüklerimizi sayarız. Hıh, aile içi şiddet miş...

Merhaba e-günlüğüm; Bütün bunları boşuna yazmışsın, artık uluslararası delil var.

Türkiye AİHM'de, aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle ceza alan ilk ülke oldu. (ntvmsnbc)

"Madem artık delil var, aile içi şiddet tescillendi, ben de bir şiddet gösterisi yapayım" dedim. Çektim bütün aileyi, bir nara attım "yieeeyt ulan!" diye, başladım şiddet uygulamaya. Başta Linda olmak üzere herkes üzerime yürüyüp, alaşağı ettiler beni. Bir güzel horlanıp, dayak yedim. Şiddet gösterisi yapayım derken şiddete maruz kaldım. En kısa zamanda İnsan Hakları Mahkemesine kol vuracağım, şey pardon baş vuracağım. (umarım sert bir yer değildir de başım acımaz)

Değerli e-günlüğüm; bu kadar geyik muhabbetinden sonra gelelim günlüğümüze. Dün akşamdan başlıyalım yazmaya. Bira içtim dün gece bahçede. Ara sıra içmek lazım. Böbrekleri çalıştırıyor. Bira tamamen bakterilerden üretildiği için içmeden önce içine deterjan katıyorum. Bahçede de oturmadan her yeri dezenfekte edip çamaşır suyu, kezzap gibi malzemelerle yıkıyor, öyle oturuyorum. Malum bakteriler var. Köpeklerimi de otomatik çamaşır makinasında "anti bakteriyel" deterjanla yıkıyor ve sonra yanıma alıyorum. Neyse uzatmayalım. Biralarımı içerken oğluma köpekler için yemek yaptırdım. Öğrensin kerata ileride lazım olur. Yalnız kalınca aç kalmasın.

Sabah işe gelirken Linda normale döndü ve beni çekiştirmeye başladı. İş yerine geldik ve ben çayımı demleyip huzur içersinde içtim. Sabah servislerimin ardından öğle yemeğimide huzur içersinde yiyip öğle sıcağında servislere devam ettim.Üç abonem çocuk doğurdu, iki abonem hamile. Hava çok sıcak ama, şikayet yok. Asfalt, tıpkı ülkemiz ve siyasetimizin gündemi gibi cayır cayır (yok fokur fokur olacaktı) kaynıyor. Yanıma soğuk su alıyorum, daha bitirmeden "hamam suyu" gibi oluyor. (hamam suyu sıcak olur diye bir kaide mi var?)

Öğle saatlerinde hayatın ve yaşamın ara sokaklarında bol bol motorsiklet kazası var dı. Arabalar mı, yoksa motorsikletler mi trafik canavarı karar veremedim. Işıksız, bol çukurlu, eğimi bozuk ve görüş alanı olmayan kavşaklarda bu konuda karar vermek zor oluyor.

Öğlenden sonra sakin geçen saatlerin tadını güneşlenerek çıkardım. Nasılsa "tatil" kavramını unutalı yıllar oldu. O kavramı hafta sonları bana bahşedilmiş bir dinlence olarak algılamakla yetiniyorum. Deniz veya göl veya nehir ihtiyacımıda üzerime hortumla su tutarak gideriyorum. Bol bol hayal kurmayı da ihmal etmiyorum. Örneğin şimdi bu yazıları karadeniz veya ege kıyılarında bir orman da, kendi yaptığım kütük evden yazıyorum. Bahçesinde kendi yetiştirdiğim doğal sebze ve meyve ağaçları ile kaplı olan bu evi, bir de koruyan köpekler var. Beslediğim İneklerden, keçilerden (normal inek bunlar) süt, tavuklardan yumurta, koyunlardan da (koyunlar da doğal) ara sıra et ihtiyacımı gideriyorum. Zaman zaman balığa çıkıyor, mangal da pişirip yiyorum. Şarabımı kendim yapıyor, elektrik yerine lamba kullanıyorum. Her gün bir ağaç dikiyor ve ömrüme ömür katıyorum. Sonra devlet gelip "ne işin var senin burada, katıl aramıza biraz vergi öde, mal mülk, eşya satın al" diyor ve beni götürüyorlar bir sümüklü büyük şehire... (hayal bile kuramıyorsun bu ülkede)

Akşam yemeği faslını bulgur pilavı, yoğurt ve çarliston biber ile kapattım. Şimdi gidiyorum, sana iyi yolculuklar e-günlüğüm. Yarın yazışmaya devam edeceğiz...

Not: Editör, moderatör, organizatör veya her neyse sonu "tör" ile biten arkadaşlarla son iletişimim algılanmış. Dün kü e-günlükten parantez içinde bir cümle çalınmış, yok olmuş. Yerinde yok. İyi etmişler. Onca emek vererek, hayatımı öne koyduğum, serdiğim, saçlarımı süpürge ettiğim koskoca yazıyı onaylamamak yerine bu yöntem (onlara göre sakıncalı cümleyi çalıp, yok etme) daha iyi. Ya beni çok seviyorlar, ya da Başbakanımızı. (sanırım Saygıdeğer Başbakanımızı daha çok seviyorlar) Kendilerine ince davranışlarından dolayı Teşekkürlerimi bir borç bilirim. (yok borçlanmayı sevmem. teşekkür edeyim olsun bitsin)

Biliyor musun: Her bir ayağımızda yaklaşık bir tirilyon bakteri var mış... (kim saydıysa kafayı yemiştir.)

Çirkin söz: ''İt'in de at'ın da soylu olanı aranır..." Halk deyişi

Güzel söz: "Gençken bilgi ağacını dikmezsek, Yaşlandığımız zaman gölgesine sığınacak bir yerimiz olmayacaktır..." S. R. Chamfort

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara