Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '06

 
Kategori
Haftasonu
 

Edirne'de bir haftasonu

Edirne'de bir haftasonu
 

Ayakkabılarımı çıkarıp Selimiye'ye girdiğimde gerçekten sarsıldım. Elimde ayakkabılarım öylece kalakaldım bir süre. Şaşkın şaşkın kafamı kaldırdığımda o 43 m yüksekliğindeki kubbe gözlerimi kamaştırdı. Allah'ın bir evi varsa o gerçekten burası olmalıydı...

Bu haftasonu bir arkadaşımın düğünü sebebiyle Edirne'yi görme fırsatım oldu. İstanbul'a 2-3 saat uzaklıkta olmasına rağmen daha önce hiç gitmemiştim. Bu her yerinden tarih fışkıran, huzur dolu küçük şehirden çok etkilendim ben. Çok kısa bir zamanda olabildiğince çok yer görmeye çalıştım. Bugün size benim gözümle Edirne'yi anlatacağım.

İstanbul'dan Edirne'ye Harem ve Esenler otogarlarından gitmek mümkün. Biz giderken Volkan Turizm'le gittik ama başka firmalar da mevcut. Çok keyifli bir yolculuktu. Gündüz yolculuk yapmayı hep sevmişimdir. Otobüste bir sürü fotoğraf çektim. Yol boyunca ayçiçek tarlaları vardı ve harika gözüküyorlardı. Edirne'de ayçiçeğine "gündöndü" deniyor. Bu 2-3 saatlik yolculuğa bir de Sylvester Stallone'nin "Over The Top" filmini sıkıştırdık, gerçekten keyifli bir yolculuk oldu. Çok uzun zamandır otobüste film izlememiştim. Biraz nostaljik geldi bana. Kardeşimle otobüslerde seyrettiğimiz filmler ve çocukken ne kadar eğlendiğimiz geldi aklıma.

Edirne Otogarı düzenli, küçük bir otogar. Otogardan şehre giden yolda artık Edirne sizi hakimiyeti altına alıyor.

Edirne çok eski bir şehir bunu oraya ayak bastığınız an anlıyorsunuz. Edirne'nin adı 5000 yıl öncesine dayanıyor ama şehrin adını 1.Murat koymuş ve 18. yy'dan beri de Edirne olarak biliniyor. 1361 yılında Edirne fethedilmiş ve sonra Osmanlı'nın Bursa'dan sonraki en önemli merkezi haline gelmiş. Edirne'de her adımda bir camiye, kervansaraya, hamama, çarşıya, köprüye rastlamanız mümkün.. Günümüzde Edirne'de 84 eser korunabilmiş. Diğer eserler maalesef bir çok sebeple bugün artık yoklar.

Edirne'ye geldiğimizde hemen bizi "Tava Ciğeri" yemeğe götürdüler. Ben de ilk defa yedim. Ciğeri sevmeme rağmen pek de hoşuma gitmedi. Ama sonradan konuştuğumuzda pek de güzel yapılmamış olduğuna karar verildi. Ben "Çınaraltı"nda yedim siz başka bir yerde deneyin. Nerede yemeniz gerektiğini söyleyemiyorum ama nerede yememeniz gerektiğiniz söyleyebilirim.

Edirne'de bugünlerde araba parketmek bir sorun. Malesef bir katlı otoparka sahip olmayan şehir bugünlerde turuncu kıyafetli belediye görevlileriyle köşe kapmaca oynamanıza neden oluyor. Yol kenarları belediye tarafından çizilmiş. Park parası ödemeniz gerekiyor. Eğer çizgiyi tam ayarlayamaz da biraz yan tarafa taşırırsanız o zaman iki araçlık ücret ödüyorsunuz. İlginç bir uygulama. Umarım bu toplanan paralarla bir otopark yapılabilir.

Tava ciğerimizi yedikten sonra evlenecek olan kız arkadaşım bir sonraki gün düğünü olmasına rağmen beni Edirne'de götürebileceği bütün tarihi mekanlara götürdü. Beni en çok etkileyen Selimiye ve 2. Beyazıt Külliyesi oldu.

Selimiye, Mimar Sinan'ın ustalık eserim dediği bir eser. 2. Selim zamanında yapımına başlanmış. Rivayete göre 2. Selim Hz. Muhammed'i caminin bugünkü yerini ona tarif ederken görmüş ve böylece Mimar Sinan'a buraya cami yaptırmaya karar vermiş. Eskiden cami arazisinde bir kadına ait lale bahçesi varmış. Selimiye'nin yapımında 400 kalfa ve 14000 işçi çalıştığı söyleniyor. Selimiye'nin 3 şerefeli 4 minaresi var. Edirne'nin neresine giderseniz gidin Selimiye'yi görmeniz mümkün. İhtişamıyla şehrin sahibinin kendisi olduğunu herkese gösterir gibi biraz yukarıdan bakıyor size. Etkilenmemek imkansız.

Selimiye'nin şadırvan avlusu 16 sütun üzerine oturtulmuş 18 kubbeden oluşuyor. Avludan içeri girdiğimde mozaikler, rengarenk işler, aynarlar beni büyüledi. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdiğimde gerçekten sarsıldım. Elimde ayakkabılarım öylece kalakaldım bir süre. Sağa sola şaşkın bakışlar atarken kafamı kaldırdığımda o 43 m yüksekliğindeki kubbe gözlerimi kamaştırdı. Çok kalabalık olmasına rağmen çoraplarımla halının üzerinde şaşkın şaşkın gezerken huzuru içimde hissettim. Allah'ın bir evi varsa o gerçekten burası olmalıydı. Kubbenin tam altında ufak bir sebil var. Bu sebilin üstü kapalı ufak 4 sütunun üzerine oturtulmuş. Bir sütununda ters bir lale sembolize edilmiş.

Bir rivayete göre Selimiye'nin üstünde bulunduğu arazinin sahibi olan kadın uzun süre araziyi vermek istememiş. En sonunda ikna edilmiş. Mimar Sinan'da bu ters laleyi bu kadına ithafen yaptırmış. Selimiye'de balkon diye tabir edebileceğimiz bölümler var. Dar ve dönen merdivenlerle çıkılıyor. Orada tüm caminin için görmek mümkün. O balkonda dua etmek geldi içimden. İnsanın inancı olsa da olmasa da içinde bu güzelliği görebildiği için bir şükran duygusu uyanıyor. Selimiye'nin önünde Mimar Sinan heykeli var. Sanki "evet bu harika eseri ben yaptım "der gibi mağrur bir ifadesi var. Eğer buraya gelmişseniz ve hava da güzelse Kafe Sera'da oturabilirsiniz. Güzel açık havada değişik bir manzaraya sahip. Arkasında Selimiye, karşısında Eski cami.

Eski Cami'yi gördüğümde dış duvarlarındaki arapça yazılardan çok etkilendim. Maalesef içine girecek fırsatım olmadı. Bir de avlusunda durup sola bakarsanız Mimar Sinan'la karşılaşıyorsunuz çok keyifli.

2. Beyazıt Külliyesi gerçekten görülmeye değer bir yer. 1484 yılında 2. Beyazıt tarafından yaptırılmış. Yapımı 4 yılda tamamlanmış. 2004 yılında Avrupa Müze Ödülü almış. Avlusundan içeri girdiğinizde sizi bir ney sesi karşılıyor. Avludan içeriye doğru yürürken, mozaik masalarda oturup huzuru içinizde hissedebilir ya da avlu boyunca ebru sanatıyla yapılmış eserlere bakıp beğendiğinizi satın alabilirsiniz. Avludan ilk girdiğiniz bölüm 18 tane talebe odası. Bugün her odada eski tıp aletleri, minyatür sanatıyla yapılmış eserler sergileniyor. Beni en çok etkileyen bölümü akıl hastalıklarını su ve musiki ile tedavi edildiği Darüşşifa bölümü oldu. Bu bölümde ortada devamlı bir su sesi duyulan ufak bir havuz ve hastalar için küçük ama düzenli odalar. Havuzun hemen arkasında musiki grubu, her odadan duyulabilecek yerde çalıyorlar. Laboratuvarı, eczanesi ve her hastalık için ayrı tedavi yöntemi ve odasıyla gerçekten çok güzel bir akıl hastanesi.

Edirne'de gerçekten görülmeye değer o kadar çok şey var ki. Arkadaşımın düğün resimlerini Cihan-ı Hümma Kasrı'nda çektik. Saray kalıntılarının önünde, gerçekten çok güzel resimler oldu. Kalıntıların hemen sağında Balkan Şehitliği var. Köprüden karşı tarafa geçince bir tarafta eskiden önünde kellesi kesilenlerin kellesinin sergilendiği saat kulesi bir tarafta tarihi Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı meydan.

Edirne'nin en güzel yerlerinden biri de Karaağaç. Edirne'den Karaağaç'a giden yolu çok sevdim. Arnavut kaldırımlı, üstü ağaçlarla örtülü yol bana hiç bitmeyecek bir yolculuğa çıktığımı hissettirdi. Burası ve ardından Söğütlük Edirnelilerin piknik alanı. Eskiden Yunanlılara ait olan bu bölgede çok eski güzel evlere rastlamanız mümkün.

Bunların dışında inanın görebileceğiniz çok fazla yer var. Ama Edirne kendini bize fazla tanıtamamış bugüne kadar. Eminim siz gittinizde daha bir çok güzel yer keşfedebilirsiniz. Edirne'nin en büyük eksiği bana göre ucuz pansiyon, motel işletmeciliğine geçememiş olması ve böylece yerli turisti bölgesine çekemiyor. Çünkü otel fiyatları kalitesine göre biraz yüksek. Ama yine de değişik, huzur dolu, tarihle içiçe bir haftasonu geçirmek isterseniz Edirne tam size göre.

Ben en kısa zamanda bir daha gidip Kafe Sera'da oturmak, Sırtımı Selimiye'ye yaslayarak Mimar Sinan'la demli bir çay içmek, uzaklardan bana gelen ney sesiyle huzur bulmak istiyorum. Sibel Önal

 
Toplam blog
: 42
: 6600
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Ben hep yazmak istedim ama hayata sıçrama tahtam beni yazılardan ve yazarak para kazanmaktan çok ..