Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '19

 
Kategori
Felsefe
 

Ege Kıyılarında Bir Deli...

Sen nasıl birisin Herakleitos,

Felsefecileri, felsefe tarihçilerini ve felsefeye bulaşmışları peşinden sürükleyip duruyorsun asırlarca…

Senden kalan Yüzün üzerindeki (137) en uzunu elli beş sözcükten oluşan fragmanlarından (-parça–söz parçası- cümle-) felsefecilere ciltler dolusu kitaplar yazdırıyorsun…

Senin o fragmanlarından bilim adamları, düşünürler çeşitli anlamlar çıkarmışlar… Çağdaş felsefecilerin bile ilham kaynağı olmuşsun…

Felsefe eğitimi alanlar seni okumazlarsa, felsefe okumuş sayılmıyorlar… Felsefe lisans eğitimimde, İlkçağ Felsefesi dersinin tam bir ünitesi sana ayrılmıştı ve ben de senin gizemini anlamaya çalışıyordum… Doğrusu bu gizemli halin beni de çok etkilemişti ve senin üzerine yazılmış kitapları arayıp bulmaya ve de okumaya başlamıştım bile o zamanlar…

Kimine göre karanlık biri, kimine göre bir bilmececi, kimine göre ise delinin tekisin… Sara hastası olduğunu söyleyenler de var… Kendinde geçme durumlarına bu hastalığının neden olduğunu söylüyorlar.(gerçi Antik Yunan’da sara hastalığının bir kutsiyeti var o zaman) Kapalı söz ustası diyenler pek de haksız değiller… Çağında seni peygamber olarak niteleyenler de olmuş. Yalın ayak Ege sahillerinde –İyonya’da- ağlayarak dolaşan bir filozofsun kimilerine göre de… Ben de böyle hayal ediyorum aslında seni… Aristokrat bir aileden geliyordun ve ailenin ilk çocuğuydun.  O zamanların Yunan dünyasında yalnızca ailenin ilk çocuğu mirastan yararlanıyordu. Sen ne yaptın aristokratlığa karşı tavrınla mirası reddettin ve her şeyi kardeşlerine bırakıp çekip gittin …

Sokrates önce filozoflardan sayılıyorsun ve günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce İ.Ö 600-500 yılları arasında yaşadığın varsayılıyor… Efesli olduğun ama Efeslileri pek sevmediğin de fragmanlarından anlaşılıyor… Efeslilere “kendilerini assalar iyi ederler, hem de her biri” diyorsun… Aslında bir gezgin gibi çok geniş alanda seyahat ederek yaşadığın biliniyor… Didim sahillerinde yalın ayak yürürken; bilmeceye dönüştürerek herkesi düşünmeye sevk ettiğin fragmanlarını seslendirdiğini düşünüyorum senin hakkında bu yazı yazmaya çalışırken… Belki de senin melankolizme bulaşmış yanını seviyorlar insanlar… Hazcı olmadığını özellikle de bedensel hazlarda ölçülülüğü savunuyorsun ve “Bedenin kölesi değil efendisi olmalıyız” diyorsun… Kim bilir senden ikiyüzyıl sonra yaşamış  ve mutlu hayatın anahtarının acıdan kaçıp hazza yönelmek olarak algılayan Epikuros’a neler söylerdin… 

Senin “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” (çünkü üstünüzden her daim yeni sular akıp gitmektedir, ne sular aynı su ne de nehir aynı nehirdir)” fragmanın gündelik yaşamda sosyal medyada çok kullanılan bir sözün oldu. Bu sözüne filozoflar çeşitli yorumlar getirmişler Platon bu sözünü “ her şey akar” şekline dönüştürmüştür… Yaşasaydın fragmanlarının bu hale gelmiş olmasına ne derdin kim bilir? Çok şey bilmekle, bilgeliğin aynı şey olmadığını söyleyen sen zaten filozofum diye ortalıkta dolaşanlara da pek değer vermiyordun… Pasif biçimde bilgi biriktirip çok bilir olmak işe yaramaz diyorsun ve bilgeliğin yolu bilgileri aktif biçimde sorgulamaktan geçtiğini vurguluyorsun…

Yunan Kültürünün temel taşları olan Homeros’u ve Hesiodos’u insanların en aptalı olarak görüyorsun… Mitolojik çağın bu masalcılarının fikirlerinden yola çıkılarak asla bilge olunamayacağını belirtiyorsun hiç çekinmeden… Homeros ve Hesiodas’a kananlara da 104. fragmanında şöyle sesleniyorsun: “Nedir ki onların aklı ya da inançları? Onlar halk türkücülerine kanıyorlar ve toplumu kendine öğretmen yapıyor ve hiçbir şey de bilmiyorlar çünkü “çok’un kötü az’ın ise iyi” olduğunu bilmiyorlar…

Değişimcisin ve evrendeki tüm değişimin zıt unsurların yer değiştirmesinden oluştuğunu söylüyorsun. Zıt unsurlardan hangisi baskın olursa ötekini bastırmış oluyor. Sana göre evrenin temel gerçeği değişimdir ve değişim süreklidir. Bugün çok kullanılan “ Herşey değişir, değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” sözünün de fikir babası oluyorsun… C. Darwin’in evrim teorisi de düşünce alt yapısını senden almış oluyor… Değişimi, başkalaşımı belki de ilk deneyimleyen sensin…

Sana göre evrenin temel maddesi ateştir. Bütün varolanların temeli ilk madde –arkhe- ateştir. Evren sürekli yanma sürecinde olan tükenmez canlı bir ateştir.

Bugün modern fizikçiler senin ateş demenden enerjiyi anlamışlar ve ateş yerine enerjiyi koymuşlar. Enerjiyi tüm temel parçacıkların, tüm atomların ve dolayısıyla her şeyin yapıldığı tözdür ve enerji hareket edendir. Enerji, dünyada ki tüm değişimlerin en temel nedenidir demişlerdir… Tüm bunlar senin felsefene aynen uyuyor…

Senden etkilenenler sadece bunlar değil elbette,  Hegel ve Marx da senden etkilenmişler. Diyalektik; tez-antitez- sentez olarak zıtların birliği anlamına gelmektedir ki; bu da senin felsefene uymaktadır. Hegel’in idealist diyalektiği ve Marx’ın materyalist diyalektiği senin düşüncelerini temel alıyor. Her ne kadar senin kapalı anlatımlarından zorluk çekmiş olsalar da… Sana göre;Evren sürekli akan bir süreçtir, başı sonu olan bir değişmedir, hiç durmayan, bu değişme içinde kalan, sürüp giden hiçbir şey yoktur.

İstersen biraz da okuyucularımız için kapalı kutu olan fragmanlarından bir kaçını paylaşalım…

* Bilgelik tektir; her şeyi her şeyle yöneten düşünceyi bilmektir.
* Bütün yollarını yürüsen bile ruhun sınırlarına ulaşamazsın, öylesine derindir ruhun logos'u.
* Kibir, sara illetidir. Görme, yanıltıcıdır.(Sara hastalığı eski yunanda kutsal hastalık olarak adlandırılırdı.)

Sahi sen kimsin Herakleitos… Ayak izlerine takılıp şimdiden Didim’e gelmeye başladı felsefeciler…

Erdoğan Şahin

Kaynaklar: Felsefi Masallar (Martin Cohen), İlkçağ Felsefesi (A.Üniversitesi) İlkçağ Felsefesi (W.K.C Gutrie)

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..