Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '12

 
Kategori
Öykü
 

Elimde bir bıçak tutuyordum, ucunda Kan vardı. Ben kimi öldürdüm ? -3

Elimde bir bıçak tutuyordum, ucunda Kan vardı. Ben kimi öldürdüm ? -3
 

Alıntı'dır.


Ellerini, savunmasız olduğunu sergiler gibi iki yana açmıştı. Sonra sağ elini karmaskesinin boğazına götürerek çıkartacak gibi yaptığı sırada, aşağıdaki kapının kapandığını duyduk. Yüzünü kapıya çevirmeden, hatta gözlerini bile kırpmadan, önce kapının kilidini, sonra da kapıyı açarak dışarıya doğru seslendi;

- Yukarıda yatak odasındayız, dedi boğuk bir sesle ve sesinin tonunu daha da kalınlaştırmaya çalışarak.

Yatak odasındayız mı? Evi bilen biri olmalıydı. Daha önce bu eve gelmiş biri. Ya da planlamak için daha önce eve girmiş olmalılar diye geçti aklımdan. Titremem hala geçmemişti ve akli dengemi yitirmek üzereydim. Karşımda duran bu siyah maskeli ve siyah elbiseli adam kimdi? ve yukarıda, yatak odasındayız dediği… Kim geliyordu? Eve nasıl girebilmişti? Yukarıya çıkış boyunca yere serili halıdan, ayak seslerini duymak mümkün olmuyordu. Gelenin kim olduğunu kapıda belirince öğrendim. Kemiklerime kadar işleyen bir ürperti hissettim o an.

- Merhaba, dedi.

- Jane? Sen! Tanrı aşkına, neler oluyor burada? Aklımı yitireceğim.

- İşte bunu beklemiyordum. Şu durumda bıçak senin elinde olmamalıydı Sarah!

- Yaklaşma! Niçin buradasın ve bu adam kim? dememe kalmadan Jane birden elindeki çantasını yüzüme fırlattı. Acıyla ve darbenin etkisiyle elimdeki bıçağı düşürdüm. Ellerimle yüzümü kapatarak bağırmaya başladım. Jane’den önce maskeli adam davrandı bıçağı almak için.

- Lanet olsun, ne yapmaya çalışıyorsun sen. Niye geldin? Bu adam kim? Birisi bir şey söylesin.

- Maskeni çıkar ve O’na kim olduğunu göster hadi, daha fazla gizleyecek bir durum görmüyorum artık!

- Steve?... Jane? Yo hayır! Şaka mı bu? Biriniz şaka yaptığınızı  söyleyin.

- Yeni başlıyoruz, dedi Jane.

Sağnak haline dönenen yağmur, odanın camını dövüyordu dışarıdan. Birbirine çarpan bulutların çıkardığı patlama sesiyle, korkak bir fare gibi irkilen bedenim karşısında, cadı bir kahkahayla, bana doğru eğilip gözlerime baktı Jane. Yeşil gözlerini olanca açmış, dudağındaki neredeyse siyaha yakın bordo rujla yüzüme ;

- Bunca zaman nasıl katlandın ve nasıl rol yapmak zorunda kaldın böyle zavallı bir kadın için Steve! İnan seni buna zorladığım için şu an çok pişmanım.

Susuyordum. Afallamış bir halde başımı Steve’e doğru çevirdim. Belki başka bir şey yaptı, belki bir şey söyledi, belki de o da aynı küstah kahkahadan atmıştı fakat, tek farkettiğim, yutkunmasıydı.

- Steve. Tanrı aşkına hiç değilse sen birşeyler söyle. Jane’in burada ne işi var? Ne demek istiyorsun Jane? Ne zorlaması? Seninle ve benimle ne ilgisi var? Jane! Steve! lütfen!

- Başla Steve!

- Sanırım sen başlasan daha iyi olur Jane.

- Tamam, fazla uzun sürmeyecek zaten. Merak etme az sonra herşeyi öğrenmiş olacaksın.

Steve, hafifçe başını salladı.

- Eğer, dedi Jane, kötü bir şey yapmaya kalkışacak olursan, seni öldürmek için gözümü bile kırpmam. Şimdi, Steve ve benim için yapman gereken küçük bir şey var. Onun da öncesinde Steve hakkında küçük bir ipucu; Steve’in, benden başkasını sevme tehlikesini göze almayacağından emindim. Onun hakkındaki düşüncelerimde hiç yanılmadım bugüne kadar. Öyle değil mi sevgilim, dedi ve ateşli bir şekilde Steve’i öptü.

- Siz sevgili misiniz? Steve doğru mu bu? Jane ? Hayır, doğru olamaz.

 - Şimdi sevgili Sarah, - “ Steve, hazırladığımız kağıtları çıkar sevgilim “- yapman gereken tek şey, bu kağıtlara bir imza atman.

- Nedir bu kağıtlar?

- Bunlar senin geçen sene büyükannenden kalan o muhteşem mirasa ait evraklar. Ve sen şimdi, banka hesabında duran parayı bana devredeceksin. Buradaki kağıt da, Steve’le taşınmadan önce yaşadığın evle ilgili. Onu da bana sattığına dair, sadece küçük bir imza. Tabi karşılığında hiçbir bedel ödemeyeceğiz sana.

- Bütün bunlardan nasıl haberin oldu senin? Steve? Ne zamandır siz ikiniz bunun peşindesiniz? Steve bir şey söylesene. Ah tabi ya, sevgiliydiniz. Peki ben? Ben neydim ha? Kurban mı? Bu kadar iyi rol yapmış olamazsınız, ben bu kadar aptal olamam. Yo hayır aptalım tabi, yoksa bu duruma niye düşeyim ki? Aynı ofiste çalıştığım ve en güvendiğim arkadaşım olmuştun Jane. Ya sen Steve? Tanrım, nasıl farketmedim, nasıl anlayamadım.

- Bütün bunları merak ettiğini ve kafanda bir sürü soru olduğunu tahmin ediyorum Sarah, dedi Steve Jane’in beline doğru elini koyarken. Oturup uzun uzun anlatacak değilim sana.

- Ama sana şu kadarını söylemeliyim sevgili arkadaşım, diye sözünü kesti Jane. Cenazeye katılan arkadaşlarından birisi benim bir arkadaşımın sevgilisiydi. O akşam evime geldiğinde söz etti senden. Büyükannenin tek mirasçısı olduğun ve yalnız bir kadın olarak bununla ne yapacağını konuşmuştuk. Stev ve benim de bu servete ihtiyacımız vardı. Ancak ne var ki Steve’in bazı aptalca planları yüzünden biraz karışıklık oldu. Sana sevgili rolü ile o güveni vermesi planın bir parçasıydı ama, bu ev ve şu ana kadar olup bitenler için üzgünüm, böyle konuşmamıştık….- değil mi Steve?-

- Bunun geri dönüşü yok diye yanıtladı Steve O’nu.

İkisinin varlığından haberim bile olmayan güçlerinin karşısındaydım. Beklenmedik bir şekilde karşıma çıkan bu gücün derinliğini hissedebiliyordum. Jane odanın içinde ağır ağır yürüyordu ve bıçağı elinde tutuyordu. Zeki bir kadındı hep gözümde. Onun az önce, elimdeki bıçağı alma başarısını kullanmak geçiyordu aklımdan; onun çantasını aynı şekilde yüzüne doğru fırlatarak bıçağın düşmesini sağlamak. İşime yarayacak gibi görünmüyordu fakat. İçim, soğutması çalışan bir dipfriz gibiydi, titriyordum ve korkuyordum.

- Bu istedikleriniz size kolayca evet diyebileceğim şeyler değil. Yapamam, bunu yapamam.

- O halde başına gelecekleri göze alıyorsun?

- Bana zarar vermekle bu dediklerinin sahibi olamazsın asla ve Steve böyle bir şey yapmaz. Hayır o asla bana zarar verecek bir şey yapmaz.

- Aptal şey, dedi yüzüme bir tokat patlatırken.

Dehşete dönen gözlerim sadece Steve’in gözbebeklerinde bir umut arıyordu.

- Hala anlamıyorsun değil mi? Steve ve ben niye buradayız ? Söylediklerimiz senin hiç mi hayal gücünü zorlamıyor? Kes ağlamayı! Fazla vaktimiz yok. İmzala şu kağıtları ve bitsin. Yoksa …

- Yoksa ne? Beni öldürecek misiniz?

- Sana ne olacağını söylemiştim. Sadece imzala. İstediğimiz tek şey bu miras. Sonra Steve de ben de buradan defolup gideceğiz.

- Bu o kadar kolay olmayacak, polise gider herşeyi anlatırım, yakayı kurtaramazsın Jane.

Dudaklarının kenarına yerleşmiş küstah bir kahkaha daha atarak Steve dönüp;

- Hala tek sorumlunun ben olduğumu, senin bu işte parmağın olmadığını düşündüğünden eminim Steve. Baksana, neredeyse seni bağışlayacak. Peki Steve? Steve için polise ihbarda bulunmayacak mısın?

- Steve’in bir suçu olduğuna inanmıyorum. Eminim bu iş için onu da tehdit etmişsindir.

Kahkahası daha da artmıştı. Yürüdü ve odada duran sandalyeye oturdu.

- Sana bu kız aptal dememiş miydim Steve? İnan bana düşündüğümden de aptalmış, dedi. Oturduğu yerden kalkarak bıçağı Steve’in eline tutuşturdu. Çantasından cep telefonunu çıkardı ve gelip yanıma oturdu. Birkaç video kaydından birini açtığında görmek istemeyecğim bir şeyle karşılaştım; Şimdi oturduğum yatakta Jane ve Steve’e ait sevişme görüntüleri.

-Bu küçük bir kısmı. Sadece senin için telefonda duruyor. Çok defa, bu işe bir son vermek istediğimde, sana izletmek aklımdan geçti. Ama beni her defasında frenleyen Steve oldu; “Öyleyse yarın Steve; henüz değil Jane, biraz daha sabretmeliyiz. Salı akşamına ne dersin Steve?;henüz altı ay oldu tanışalı, biraz daha bekleyelim Jane. Eğer bugün değilse ne zaman peki?” İşte bugün! Planlarda bazı değişiklikler oldu ama, artık sonuna geldik.

Eline kağıtları alan Steve yanıma yaklaştı ve nefesi yüzümde hissedilecek kadar yaklaşarak;

- Derhal imzala şunları, yoksa o güzel yüzünle bir daha kapıdan dışarıya bile çıkamana izin vermez dedi, komodinin üzerine bıraktı.

Bıçağı yanağımda gezdiriyordu. Ne “evet”, ne de “asla” diyemiyordum. Teslim olmuştum ve kaskatı kesilmiştim. Parmaklarıyla bacaklarımın üzerinden geçiyor, bıçağın ucuyla göğüslerimin uçlarına hafifçe dokundurarak taciz ediyordu. Tekrar bıçağı yüzüme doğrultuyor, çenemin çizgisini izleyerek gezdiriyordu. Sonra bıçağı tekrar boynumdan kaydırıyor, şahdamarımın üzerinden göğüslerimin arasına doğru dokunduruyordu. Boşta kalan eliyle göğüslerimden birini avuçladı sonra.” Her zamanki gibi çok güzel diye” mırıldandı.

- Lütfen böyle dokunma bana, diyebildim ağlamaklı.

Jane’in yeniden oturduğu sandalyede, onunla bir kez daha göz göze gelmiştik. Steve’in dokunuşlarından zevk alır gibi yapmaya başladım bir anda. Bir bacağımı dizimden kendime doğru yavaşca çekip, Steve’in bacaklarımın arasında kalmasını sağlamıştım böylece.  

 
Toplam blog
: 76
: 634
Kayıt tarihi
: 08.04.10
 
 

Yemek seçmem, kızartmayla köfteyi tokken bile yerim. Çaysız ölürüm; migrenim tutar. Ya çoktur bir..