Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '12

 
Kategori
Öykü
 

Elimde bir bıçak tutuyordum, ucunda kan vardı. Ben kimi öldürdüm ?-2

Elimde bir bıçak tutuyordum, ucunda kan vardı. Ben kimi öldürdüm ?-2
 

Alıntı'dır


Akşam yemeğinden sonra dışarıya çıkmıştık. Daniel’ın barına giderek birer kadeh içki içtik. Steve’in birlikte yaşam fikrine alışamayacağımı ona söylememe rağmen, ısrarına karşı koyamamıştım. Bir yıla yakın süredir aynı evi paylaşıyorduk. Ancak, işler inandığımın aksine, benim için hiç de iyi gitmemeye başlamıştı. Bar çıkışı Steve’in, beni ara sokaklardan birinde, kolumdan tutup çekmesini ve öpmesini umuyordum. Ama o yapmadı. Birlikte olduğumuz aylarca, Steve için ne olduğumu biliyordum. Sevişmelerimizden sonraki anlarda, yatağa uzandığımda beni seyrederdi. Göğüslerimin dolgunluğu, öpüşmelerimdeki ateşe tutkulu olduğunu söylerdi.”Şanslıyım” derdi. “Şanslıyım çünkü sen hayatımın bir çok yönünü değiştirdin ve dişiliğinle beni öyle mutlu ediyorsun ki, sana defalarca teşekkür etmek istiyorum”, demişti bir keresinde de. Son zamanlarda oldukça uzak durmaya çalışıyor, fakat bunu hissettirmemeye de gayret ediyor gibi davranıyordu. Artık öpüşmelerimiz ve şehvetle yatakta son bulan sevişmelerimiz, O’na itici geliyordu anlaşılan. Bir zamanlar hoşuna gidiyordum, şimdi sanırım son zamanlarda sinirine dokunmaya başlamıştım. Bunu hiç konuşmuyorduk. Yalnızca davranışlarına yansıyor ve benim de dikkatimi çekiyordu. Tek kelime bile konuşmuyordu. Bıraksam bir daha tutmayacakmış gibi tuttuğu elimi, (neşeli görünmeye çalışarak) hızla elinden çekerek, karşısına geçip, geri geri yürüdüm;

- Kahve içelim, ne dersin Steve? Şöyle sakin bir yerde?

- Yoo, hayır. Bir an önce evde olmak istiyorum. Bitirmem gereken küçük bir işim var ve sonra hemen uyumak istiyorum.Tabi izin verirsen

Yanıt verecek değildim. Eve kadar ağır adımlarla yürüdük. Sanırım bir süre sonra ilişkimiz ayrılma noktasına  gelecekti. Steve’in işiyle ilgili bir nedenden dolayı bu şekilde davrandığını düşünmüyordum. Yeni bir terfi almıştı ve onu bu kadar mutsuz edecek başka bir nedeni olduğu sanmıyordum; ilişkimizin heyecanını kaybettiğine  inanmaktan başka. Birbirimize yakın olduğumuz anlarda baş başa kalarak oturmak, O’na da zor gelmeye başlamıştı anlaşılan. Birlikte geçirilebilecek zamanları, ayrı ayrı bir yerlere gitmek veya birbirinden uzak yerlerde hiç konuşmadan, susarak, çalışarak veya kitap okuyarak geçirmeye başlamıştık çoktan. Steve, hiç de alışık olmadığım bir biçimde alkol tüketimini arttırmıştı. Böyle zamanlarda daha egoist, daha yıpratıcı ve hatta dayanılmaz oluyordu. Her şey gittikçe kötüye doğru yol alıyordu.

 Eve döndüğümüzde, bana yolda söylediği gibi, bitirmesi gereken işlerle ilgileneceğini geçiriyordum içimden. Öylece davranışlarını gözlemliyordum. Uzunca bir süre banyodan çıkmadı. Beni bir cevap beklermiş gibi yatağın üzerinde gördüğünde;

-İşte bu çok iyi geldi. Bugün gerçekten yorucu bir gün oldu benim için. İsteresen sen de gir bir duş al, dedi ve bornozunu yatağın üzerine fırlatarak yürüdüğü sırada, sevişmeye davet eder gibi sarıldım O’na. Önce tepkisiz kaldı. Sonra dudaklarıma küçük ve soğuk bir öpücük kondurduktan sonra;

- Sana söylemiştim. Bitrimem gereken işlerim var. Onlarla da ilgilenemeyecek kadar yorgunum Sarah, diyerek yatağın başucundaki abajuru kapatıp yattı. Çıplaktı ve öyle arzuluyordum ki Steve’i. Söyledikleri umurumda değilmiş gibi yatağa girip, dokunmaya başladım. Bana arkası dönük yatıyordu ve hiç tepki vermiyordu.

- Steve! Tanrı aşkına, neler oluyor konuşur musun benimle? Ne kadar uzun zamandır böyleyiz ve sen tek kelime bile etmiyorsun. En azından ne hissettiğini bilmeye hakkım olduğunu düşünüyorum.

Ağzından da tek kelime çıkmıyordu.

-Kahretsin Steve, seninle konuşuyorum. Kalk ve bana bunun cevabını ver. Eğer bittiğini söyleyemiyorsan, merak etme, bu halinle beni buna yeterince hazırladın zaten.

     Sonra yine aynı sakinlikle yattığı yerden doğruldu. Bir askısı omuzumdan düşen geceliğimin askısını tekrar yerine kaldırırken gözlerime baktı.

- Sarah, sana bundan sonra birlkte olamayacağımızı söyleyemeyecek kadar cesaretsiz değilim. Yolunda gitmeyen bir şeyler var, evet bu doğru. Ancak lütfen ne hissettiğimi anlamam için bana zaman ver. Çünkü ben de bununla uğraşıyorum uzun zamandır.

- Ama buna hakkın yok. Sen duygularından emin olmak için bana bu şekilde davranamazsın.

- Haklı olabilirsin, ama ilişkimizi bitirmeyi şu an düşünmüyorum. Umduğum tek şey bir an önce ne hissettiğimi anlayıp bir karar vermek ve bunu sana söylemek, anlıyor musun?, dedi ve yataktan çıkarak üzerine bir şeyler giyinip mutfağa gitti. İçecek bir şeyler alıyor olmalıydı. Yerimden hiç kıpırdamadım. Çıkardığı seslerden ne yaptığını anlamaya çalışıyordum sadece.

Steve ile başlayan hayatım, ondan önceki hayatımı silecek izlerle doluydu. Henüz bitmesini istemiyordu. Elim kolum bağlı, O’nun bitirmesini bekleyecek değildim. Bir şeyler yapmalıydım. Ya bitecekti ya da meselenin ne olduğunu anlatacak ve buna göre bir çözüm bulacaktık. Herşeyin bir yolu bulunur, düzeltilebilecek bir yol mutlaka vardır diye düşünerek gecelerce uyuyamadığım oldu. Artık gittikçe belirsizleşen bir şey yaşadığımızdan emindim. Ofisten Steve’i arayarak, bu akşam mutlaka konuşmamız gerektiğini ve söyleyeceklerim olduğunu haber verdim:

-Peki ala, evde mi buluşuruz yoksa seni bir yerde mi bekleyeyim?

- Sanırım dışarda bir yerde konuşsak daha iyi olacak. Her zaman yemek yediğimiz yere ne dersin? Senin için de uygun mu?

- Tabi, saat sekiz gibi orada olurum.

- Tamam görüşürüz, Steve.

Konuşacaklarımı  toparlamam gerekiyordu. Kendimi işe veremediğimi anlayınca patrondan izin istedim.

- Jane, işleri tek başına idare edebilir misin? Benim çıkmam gerek.

- Elbette tatlım, sen iyi misin peki?

- Hayır sanırım yeteri kadar iyi değilim. Steve ve ben,  akşama, şu aramızdaki meseleyi çözmeliyiz artık. Eve gidip bir duş alacağım ve sonra Steve’le buluşup bu işe bir son vereceğim.

- Bitireceğim diyorsun yani. Ama O’nun senden vazgeçeceğini sanmam…Peki ala, işleri merak etme, ben de on beş yirmi dakika sonra çıkacağım fakat, sorun olacağını düşünmüyorum. Acil bir iki iş dışında yapılacak bir şey yoktu zaten. Ben hallederim. Biraz rahatla ve bir an önce toparlamaya bakın olur mu? Steve’e benden selam söyle.

- Görüşürüz.

Önce eve gidip sıcak bir duş almak sonra da  Steve ile buluşma saatine kadar sakin bir zaman geçirmek niyetindeydim. Kendimi bir ayrılık konuşması yapmaya hazırlıyor, söyleyeceklerimi sürekli kafamda kurguluyor , analiz ediyor veya başka kelimelerle yer değiştirerek yenisini kuruyordum;…” Bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm Steve! Aslında senin yapman gerekenleri beklemekten sıkıldım. İşkence gibi bu ve bu huzursuzluğa daha fazla katlanacak değilim. Bitirmek en doğrusu.”… Hayır sebebini öğrenmeden bitirmek istediğimi söyleyemem, bütün bu davranışlarının nedenini bilmem gerek.… “Yeterince bekledim Steve, artık bana bir açıklama yapman gerek ve sen bunu şimdi şu an yapacaksın”… Off! Niye böyle bir savaş veriyorum ki? Eşyalarını ve çık evden, hepsi bu.

Apartmana girdiğimde beni çileden çıkarmaya yetecek tek şey asansörün bozuk olmasıydı. Beş kat merdiven çıkacak gücü ayaklarımda hissetmiyordum. Merdiven basamaklarının sayısı gözümde büyüyordu, çaresiz ilk adımla başladım. Zor bela evin kapısına gelebildim. Anahtarı deliğe soktum fakat çevrilmiyordu. İkinci üçüncü deneme derken, açtım. Havanın puslu olmasından da kaynaklanan bir karanlık vardı içeride, ürperdiğimi hissettim.

- Steve? Steve sen mi geldin?

Gözlerim hızlıca etrafı kolaçan ediyordu, dikkat çekici bir şey yok gibiydi. Çantamı ve anahtarları sessizce masanın üzerine bırakıp üst kata doğru aynı sessiz adımlarla yürümeye devam ettim.

-Steve?

Tam o sırada telefonum çalmaya başlamıştı. Gözlerimi etraftan ayırmamaya gayret ederek geriye dönüp masanın üzerine bıraktığım çantamdan telefonu çıkardım;

- Steve! Sensin.

- Sarah, saçmalama lütfen, elbette benim.Neyin var senin?

- Ben,… ofiste daha fazla kalamadım ve eve geldim, duş almak için. Korktum biraz eve girdiğimde, birden sen varmışsın hissine kapıldım. Steve diye seslendim, hiçbir cevap almayınca…..işte tam o sırada sen aradın.

- Henüz şirketteyim ve seni kredi kartımı evde unuttuğumu söylemek için aradım. Akşam yemeği için yani. Eğer bunu sorun etmezsen…

- Tabi ki sorun etmem. Ben öderim bu geceki hesabı.

- Zaten sorun etmene gerek kalmayacak. Evdesin o halde, lütfen akşama gelirken onu benim için getirir misin?

-Steve gerçekten sorun değil, fakat yine de…

- Tamam Sarah, getir olur mu? Görüşürüz canım, dedi ve kapattı telefonu.

Üzerimdekileri çıkarmaya daha merdivenlerde başlayarak, üst kata çıktım. Yatağın üzerine giysilerimi bırakıp banyoya doğru yürüdüğümde, arkamdan biri yaklaşıp ağzımı sıkıca kapadı. Elinde mutfakta kullandığım bıçağa çok benzeyen bir bıçak vardı ve boynuma doğru tutuyordu. Sadece ayaklarımı yere vurabiliyordum. Uzun boylu, kolları kuvvetli, bir heykel kadar katıydı. Sessiz kalamıyor ve mantığımı kullanamıyordum. Olduğum yerde ona doğru dönmeye çalışırken kendimi bir tarafa atmaya çalışıyordum, ama sonuç başarısızdı. Ağlamaya başlamıştım.Tek kelime bile etmeden, beni iteleyerek birlikte yatağın ucuna oturduk. Yüzünde kar maskesi vardı. Boğazıma doğru tuttuğu bıçağı, arkadan öne doğru aldı. Diğer kolu ile vücudumu bütün gücüyle sıkıca kavramıştı. Bütün çırpınmalarıma rağmen gücüne karşı koyabilmem imkansızdı. Savunmasız bir halde yatağın üzerinde titreyerek, yatağın hemen ucunda otuaran kişiye bakıyordum. Bir eliyle yüzümü okşamaya başladı.

- Parmaklarımın altından kayan, yumuşak, ılık tenini hissediyorum.

Sesini kalınlaştırmaya çalışarak ve boğuk bir sesle konuşmaya çalışıyordu.

- Hadi benimle birlikte olmanın zevkini çıkar bebeğim.

Bıçağı boğazımdan hiç hareket ettirmeden, hareketsiz kalmamı sağlamak için, üzerime doğru uzanarak bedenini göğsüme doğru bastırıyordu.

- Kim, kimsin sen? Ne istiyorsun?

Birden bir şey oldu. Bir anlık bir şey. Gözlerimi kapattım ve bütün gücümle onu üzerimden itmek için dizlerimle tekmeledim. Başlayan boğuşmayla, elindeki bıçak yere düştü. Aynı anda, kapıya doğru fırlayıp odanın kapısını kilitledi. Yatağın hemen yanına düşen bıçağa sarıldım. Göz gözeydik ve nefes alışlarımızdan başka hiçbir ses çıkarmadan sadece birbirimize bakıyorduk.  

 
Toplam blog
: 76
: 634
Kayıt tarihi
: 08.04.10
 
 

Yemek seçmem, kızartmayla köfteyi tokken bile yerim. Çaysız ölürüm; migrenim tutar. Ya çoktur bir..