Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '14

 
Kategori
Deneme
 

Elimizde kurşun kalem yazıyoruz...

Elimizde kurşun kalem yazıyoruz...
 

Bu yazıma romanlarını severek okuduğum yazar Khaled Hosseini ile başlamak istedim. Geçmiş aylarda okuduğum ‘’Ve Dağlar Yankılandı’’ isimli romanındaki bir cümle öyle güzeldi ki; notuma almadan geçememiştim. Şöyle diyordu ünlü Afgan asıllı Amerikalı yazar;

‘’İstedikleri şeylere göre yaşadıklarını düşünüyorlar. Oysa işin aslı, onları yönlendirenler, korktukları şeyler. İstemedikleri şeyler. Kimimiz baş belası olmaktan korkarız. Kimimiz bir yerde çakılıp kalmaktan.’’

Hepimiz soluk almaya başladığımız andan itibaren kendi hayat hikayemizi yazmaya başlıyoruz. Bizi yönlendiren duygu ve düşünce kalıplarımızın farkına varmadan; hayatın dümeni tamamen bizim elimizde olsun istiyoruz. Bizi engelleyenlerin yakın çevremizdekiler olduğunu bile düşünüyoruz. Maalesef, bastırdığımız, yok saydığımız yığınla olumsuz duygumuzun en büyük rolü üstelendiğini görmezden geliyoruz.

Elimizde bir kurşun kalem var; yazıp duruyoruz. Kimimiz kalemini seviyor, kimimiz sevmiyor. Bazıları sımsıkı kavrıyor ve itinayla bakıyor. Çünkü biliyor ki o olmadan hayatını yazamayacak. Bazıları hor davranıyor, parmaklarının arasından düştü düşecek sanki. Umursamıyor.

Gereğinden fazla bastırdığımız zamanlarda; suçu hemen kaleme yüklüyoruz. Silik yazdığı anlarda kalitesiz olduğunu düşünüyoruz. Korku ve kaygılarımız nedeniyle çekinerek çiziktirdiğimizi yok sayıyoruz. Silgi kullanıp sileceğimizi unutarak hata yapmaktan çekiniyoruz.

Sonuçta elimizdeki bu muhteşem armağanın tadını çıkaramıyoruz.  Oysa yazacak şahane bir senaryo ve başrolü üstelenecek muhteşem bir kalp bizimle. Farkında mıyız?

Bana bunları düşündüren, bu benzetmeleri yaptıran ise Brezilyalı ünlü yazar Paulo Coelho oldu. Onun kurşun kalem hikayesi Öyle hoş ki. Paylaşmak ve yeniden hatırlamak hepimizi farklı düşündürecek eminim. Çünkü basit bir kurşun kalem imgesiyle, tam bir hayat dersi veriyor hepimize.

Öykü bir nineyle torunu arasında geçer. Elinde kurşun kalemiyle masa başında mektup yazan ninesine yaklaşan torunu; ne yazdığını merak eder. Kendisini çok sevdiğini bildiğinden onun hakkında yazıp yazmadığını sorar. Tonton ninesi gülümseyerek onaylar. Ancak kullandığı kurşun kalemin; yazdığı kelimelerden çok daha önemli olduğunu vurgular. Ve büyüdüğünde kendi kalemini sevmesini arzu ettiğini sözlerine ekler. Küçük çocuk şaşırır ve merakla kurşun kalemi incelemeye başlar. Sonuçta sıradan bir kalemdir ninesinin elindeki.

Torunundan kalemin sıradanlığı ile ilgili masum yorumu duyan nine; o çocuk saflığına tebessüm ederek; hayat dersine başlar. Dünyayla barışık bir insan olmak istiyorsa; biraz sonra sayacağı özellikleri benimsemesi gerektiğini de ekler sözlerine.

Kurşun kalemin beş özelliği vardır. Ve her biri bizim duygularımızla birebir örtüşür. 

Birinci özellik; harika şeyler yaparken dahi onu yönlendiren bir güç olduğunu unutmama gerçeği.

İkinci özellik; arada sırada durup kalemin ucunu açma zorunluluğu. Kalemin canı acısa da yeni ve sivri haliyle daha güçlü yazacağını unutmadan. Acıların insanı zayıflatan değil, aksine güçlendiren bir duygu olduğunu bilmenin güzelliğinde.

Üçüncü özellik; yanlış bir şeyler yazdığında bir silgi yardımıyla silmeye olanak tanıması. Hatalara üzülmek yerine, istenirse düzeltebileceğini bilme rahatlığı.

Dördüncü özellik; kurşun kalemin esas işe yarayan kısmının albenili dışı değil, içi olduğu ve onu koruma gerçeği. Sevgi dolu bir kalbin titreşimleri ile özgür vicdan sesine paha biçilemeyeceğinin önemi.

Beşinci özellik; her zaman bir iz bırakması. Hayatta yapılan her şeyin iyi ya da kötü bir iz bırakacağını bilip, davranışların ona göre ayarlanması gerçeği. Hep dile getirdiğimiz farkındalığın güzelliği.

Şu anda yaşadığımız hayat da böyle değil mi zaten? Duygu, düşünce ve davranışlarımızla nakış nakış dokuyoruz. Hayallerimizi gerçekleştirme peşinde bir yandan da mutluluğu arıyoruz. Mutluluğun anlarda saklı olduğunu bir an olsun unutmadan elbette.

Her şey bu yolculuk içinde saklı. Bu uzun ve zorlu süreçte başarılarımız kadar başarısızlıklarımız da var. Ama geçmişi geçmişte bırakıp, ileriye kilitlenmek gerek. Acılarımız varsa yok saymadan, bizi eskisinden de güçlü hale getirdiğine inanarak. Değişime ve gelişmeye açık olarak.

Tıpkı  Antik Yunan filozofu Sokrates’in dediği gibi;

"Değişimin sırrı; eski ile savaşmak değil, tüm enerjini yeniyi inşa etmeye odaklamaktır."

Bakış açımızla içimizdeki enerjiyi nasıl ve nerede kullanacağımızı bilirsek önümüzde hiçbir engel duramaz. Buna endişeler, korku ve kaygılar da dahil.

Elimizdeki kurşun kaleme iyi bakalım. Sevgimizle, korkmadan yazalım kendi hayat hikayemizi.

Biter diye telaş etmeden, ucunu kırarım endişesinden uzak. Varsın yanlış yapalım. Özümüz iyi olduktan sonra hatalarımızdan aldığımız derslerle yola devam. Durmak yok. Günleri boşa tüketmek, amaçsız bir gün bile geçirmek yok.

Söz mü?

Elbirliği ile yeniyi inşa ederken sevgimiz en değerli harcımız. Ne kadar bol kullanırsak yapımız o denli sağlam olacak. Yürekten inanalım yeter.

Tıpkı ‘’Sevginin manevi evi KALPtir ve kalbimin gördüğü her şey güzeldir. ‘’SENİ GÖRÜYORUM.’’ diyen yazar Diamon Eros gibi…

BEN sizleri görüyorum. SİZLER de beni görün olmaz mı?

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

26.10.2014

Kaynaklar: http://paulocoelhoblog.com.

 
Toplam blog
: 437
: 561
Kayıt tarihi
: 09.04.11
 
 

Makine mühendisiyim, bir kız annesiyim. Okumayı, yazı yazmayı, yazarak paylaşımlarda bulunmayı, insa..