Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

25 Haziran '11

 
Kategori
Siyaset
 

Elveda Dersim, Hoş geldin Tunçeli

Elveda Dersim, Hoş geldin Tunçeli
 

İnsanın kafasında yarattığı ütopyanın yıkılması kadar sarsıcı bir şey yoktur. Kafamızda yarattığımız Dersim imgesinin, 12 Haziran akşamı Tunçeli gerçeğine dönüşmesi trajiktir ama fiili durumun da tespitidir. Sorun elbette sadece Tunçeli’deki Alevileri kapsayan bir arıza değil, bir bütün olarak Alevi toplumunun Dersim Katliamından buna yana içine düştüğü durumla ilintilidir. Sıkça tekrarlanan kurban-katil aşkının ötesinde söylenecekler de sınırlıdır. Aşağıda yazacaklarım içeriden bir bakıştır. Alevi bir aileden geldiğimi belirtmeliyim ki, hariçten gazel okuduğum düşünülmesin. 

Marco Bechis’in 1999 yapımı Olimpo Garajı filminde, sosyalist bir kadın olan Maria’nın öznelinde, darbe altında ezilen Arjantinlilerin acılarını izleriz. Darbeden sonra, Maria gözaltına alınır, işkence görür, tecavüze uğrar. Bir süre sonra Maria tecavüzcüsüne aşık olur. Tecavüzcü Felix bir süre sonra Maria’yı gizlice hapishaneden çıkarır, dışarıda tecavüz eder, geri hapishaneye bırakır. Zamanla, Maria, Felix’in kendisine tecavüz etmesinin bir hakkı olduğunu düşünür, onu anlamaya çalışır. İzlerken, eğer hayata soldan bakıyorsanız, oldukça rahatsız olursunuz. Ama gerçek bazen rahatsız edicidir. 

Özelde Tunçeli, genelde Alevilerin sisteme entegre olma mücadelesini seçim sonuçları üzerinden gözlemlerken, aklıma Olimpo Garajı filmi geldi. Gerçek rahatsız edicidir ve rahatsız ediyor. Bloğun seçim başarısının tadını bile çıkaramadık. Dersim’in 1930’lu yıllara ait bir isim olduğunu, Seyid Rıza ve yoldaşlarının katledilmesi ile birlikte Tunçeli’ye dönüştüğünü görmek, Colemerg’in, Amed’in, Wan’ın ve daha birçok yerde elde edilen zaferin buruk kalmasına neden oldu. İçim kan ağlıyor. Utanıyorum. Kaç gündür yumruğum sıkılı yürüyorum sokakları. Seyid Rıza’nın asi torunları, kendilerine reva görülen katliamların intikamını almak, eşit ve özgür bir dünya kurmak için hayatlarını verdiler. Sayılarını toplarsak, Tunçeli’nde bir milletvekili çıkaracak kadar çoktular. Neredeyse her eve yaşamını yitiren bir devrimci düşüyor. Bu pırıl pırıl gençler, Kamer Genç, Hüseyin bilmem ne milletvekili olsunlar diye mi öldüler. Çocuklarının anılarına sahip çıkmayanları, hiçbir tarih aklamaz. Üzüntümün en büyük nedeni de bu. 

Tunçeli’ye haksızlık mı ediyoruz? Birçok sitede, yapılan eleştiriler için, Tunçeli’ne haksızlık yapıldığı, buradan daha önce büyük başarılar kazanıldığı söyleniyor. Maalesef, bu doğru değil. Belediye iki kez üst üste kazanıldı, geçen dönem de milletvekili çıkarıldı ama ortada bir zafer yok. Bu üç seçimde de, EMEP ile yapılan ittifaklara rağmen, kıl payı başarı sağlandı. Son seçimde, AKP bile neredeyse, Ferhat Tunç kadar oy almış durumda. Hala dağları bombalanan, evlatları öldürülen bir bölgenin, sisteme tokat atmak yerine, onlara eklemlenerek şefkat göreceğini düşünmesi, bir Antik Yunan trajedisidir. Katillerinin vicdanlarına terk edilmiş bir irade, daha çok acı, daha çok gözyaşı ve daha çok ölüme davetiyedir. Sorun, haklı haksız davranmakla ilgili değil. 

Tunçeli’inde yanlış bir strateji mi uygulandı? Hayatın doğru akışı içinde düşünürsek, bloğun burada hiçbir çalışma yapmasına bile gerek yok. Çünkü sistemin CHP eliyle yaptıkları, doğal olarak karşıtlığı doğurması gerekirdi. Hayat her zaman doğru akmayabilir. Bunun için Kürt hareketi, uzun zamandır burada çalışmaya yaptı, yapıyor. Birçok insan bu uğurda öldü. Bir an için yanlış strateji uygulandığını düşünelim. Çok geriye gitmeye gerek yok, Onur Öymen, Dersim’de analar ağladı diye, öldürmekten vazgeçmemeliyiz diye kükremedi mi? Tunçelili Kılıçdaroğlu, konuşmayı hararetle alkışlamadı mı? Aynı Kılıçdaroğlu, kente Kürtçe asılan ‘hoş geldiniz’ pankartlarını birkaç saat içerisinde indirtmedi mi? Kamer Genç, bir gazeteciye: “Biz Kürt değiliz kardeşim, özbe öz Türküz” demedi mi? Hangi yanlış strateji, son zamanlarda CHP tarafından yapılan bu asimilasyoncu zihniyetten daha yanlış? Sorun, doğru veya yanlış strateji ile ilgili değil. 

Ferhat Tunç yanlış tercih miydi? Vicdanlarını hala korumayı başarmış bazı Dersimliler ise (onlara Dersimli demeye devam edeceğim) ise, bu tabloyu içine sindiremedikleri için, Ferhat Tunç’un doğru tercih olmadığını düşünüyorlar. İnsanların patır patır öldürüldüğü 1990’larda, Cizre’de bir Newroz’da ölüm kusan panzerlerin önünde, bu halkın onuru için dimdik ayakta duran Ferhat Tunç için yanlış tercih demek vicdansızlıktır. Galatasaray Lisesi önünde, Cumartesi Anneleri ile birlikte yaka paça gözaltına alınan, kafasına kalaslarla, coplarla vurulan Ferhat Tunç için yanlış aday demek insafsızlıktır. 12 Eylül Cuntacılarının Kurucu Meclisi’nde yer alan, Kürtlere toptan ölüm fermanı çıkaran Çiller’in partisinden milletvekili olan Kamer Genç mi Tunçeli için doğru aday? Sorun, Ferhat Tunç’un doğru veya yanlış aday olduğuyla ilgili değil. 

Zorunlu asimilasyondan, gönüllü asimilasyona Devlet televizyonunda, Ertürk Yöndem’in hazırlayıp sunduğu ucube bir program vardı: Perde Arkası. Bu programda ilk kez Kürtçe konuşulmuştu. Korucu aşireti Jirkilerin başı Tahir Adıyaman, Kürtçe yaptığı konuşmada ( Türkçe bilmiyordu), Türk olduklarını söylüyordu. Tunçeli’deki sorun tam da Jirkilerde ki sorunla aynı. Ne var ki, Jirkiler değişip dönüştü. Son seçim de ciddi oranda bloğa oy verdiler ama Tunçeli’inde böyle bir dönüşüm olmadı. Dersim veya Tunçeli her neyse, açıkça konuşma zamanı geldi. Açık konuşmasak, sorunu da ıskalamış oluruz. Kürt Özgürlük Hareketi ile birlikte, Aleviler sistemle aralarına mesafe koymamak için ve de yapılan propagandanın etkisiyle, Kürt olmadıklarını söylemeye başladılar. Tunçeli’deki Alevilerde de, Adıyaman’daki Alevilerde de bu algı çok güçlü. Kürt hareketini, Şafi bir hareket olarak görecek kadar körleşmiş durumdalar. Bu hareketin, egemen olması durumunda, Alevileri Sünnileştireceğine canı gönülden inanıyorlar. Tunçeli’nde bu refleks daha da ileri boyutta. dersimnews.com’da seçim sonrası yazılan başyazıda: “Tunç’un siyaset biçimi Dersim değil, Kürdistan odaklıydı. Evet! Dersimli, Kürtlerle birlikte bir demokrasi mücadelesine başından beri evet demiş, hatta gencecik evlatlarını bu davaya vermiştir. Ancak Kürt siyaseti eskiden Kürtlerin Türklere verdiği desteği, nasıl ki Türkler onları asimilasyona uğratma yönünde kullanmışsa, Kürt politikacıları da bu desteği Dersimlileri Kürtleştirme yönünde kullanmıştırlar.” Yani başyazar, bizim verdiğimiz destekle, bizi Kürtleştirmeye çalışıyorsunuz, biz Kürt değil Dersimli Türküz. Dersim Türk Cumhuriyeti’ni bir ilan etmediği kalıyor. Aynı yazıdan devam edelim: “Sorun Dersimlide değil, sorun Dersim’i inkâr eden, onun farklılığını kabul etmeyen, bölgeye sürekli şiddet uygulayan, şiddetle toplumumuzu dizayn etmeye çalışan Kürt illegal siyaseti ve onun Dersimdeki yerel inkârcılarından kaynaklıdır. O yerel siyasetçiler, bizler farklıyız deseler, onlar Öcalan ve Kandil “tarihimiz Türklerle ortak, Kurtuluş savaşını ortak verdik, bilmem Çanakkale’de birlikte savaştık” gibi söylemlere karşı, hayır arkadaş, biz Dersimliler bu ortaklıkta yokuz, sizin bu sözleriniz insanımızı yaralıyor deselerdi, belki birbirimizi daha iyi anlayabilecek ve “hain” bilmem “ajan” gibi karalayıcı söylemler yerine daha dostane kavramlar bulabilecektik. Çünkü Dersimliler biliyor ki sözü geçen “kardeşlik” Kızılbaş katliamları üzerine kurulmuştur.” Tüyleriniz diken diken oldu biliyorum. Bir yazıyı genelleme olarak vermek doğru değil, bunu ben de biliyorum. Ama bu yazının ana fikrine katılmayanların sayısı Ferhat Tunç’un aldığı oy kadardır. 

Son söz Dersim’i Kürt olarak gören bizlere karşı bir isyanmış bu seçim sonuçları. Öyle diyor vekilleri Hüseyin Aygün. Atalarının kanlarının aktığı Munzur’da rafting yapmak, şehri pavyonlarla donatmaksa Tunçelilik, Dersim bizim, Tunçeli sizin olsun. Türklüğünüz ve Tunçeliliğiniz de hayırlı olsun. Bu kara lekeyi bir gün silerseniz, Colemerg gibi sisteme şaplağınızı vurursanız, o zaman Dersim’de yeniden halaylara dururuz. Şimdilik elveda Dersim! Son sözü yurtdışında Almanya’da yaşayan, mevcut durumu içine sindiremeyen, siyah bir çelenk sipariş ettirip, Seyid Rıza’nın heykeline bıraktıran Celal Yıldız’a bırakıyorum: “Dersim’in onurunu Onur Öymen’e teslim ettiğiniz için sizi alkışlıyorum.” 

 
Toplam blog
: 67
: 1679
Kayıt tarihi
: 11.08.07
 
 

Adıyaman'da doğdu. ilk ve ortaöğrenimimi yatılı bölge okullarında okudu. İzmir 9 Eylül İktisat Fa..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara