Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Emekli “rütbeliler” hala neden konuşur ki…

Emekli “rütbeliler” hala neden konuşur ki…
 

Kuloğlu, Kıyat ve Solmaztürk


Asker-siyaset ilişkisi üzerine birkaç cümle

Eskiden de böyle miydi medya bilmiyorum ama; özellikle 90’ın son yıllarından beri hangi TV kanalını açsanız, eğer “sıcak gündem”le ilgili bir tartışma programı varsa, konuşmacıların arasında mutlaka bir “emekli rütbeli” ile karşılaşabilirsiniz. (Küçümseme anlamında değil elbette) ama demokrasinin tüm kurul ve kuruluşlarıyla yaşatıldığı ileri ülkelerde ortalama insan, genelkurmay başkanının adını bile bilmez. Türkiye gibi ülkelere özgü bu durumun sebebi belki de ülke kurucularının “asker” orijinli olmasıdır. Durum böyle olunca da “asker” Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri (Ki o yıllar için tabii bile sayılabilir bu durum. Çünkü o yıllarda en iyi yetişmiş toplum katmanı “asker”di.) daima siyâsetin içinde bulunmuş ve / veya bulmuştur kendisini.

Oysa teorikte ve pratikte farklı bir eğitim alan “asker”in siyâsette başarılı olması eşyânın tabiatına aykırıdır.

Emekli “rütbeliler” hala neden konuşur ki…

Epey bir zamandır TV’lerde arz-ı endam edenler “emekli rütbeliler”den bir çırpıda aklıma gelenler emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu ve emekli Orgeneral Necati Özgen… Sivil platformlardaki (üstelik de çok kere “askerlik dışı” konularda) tavırlarında ilk göze çarpan “buyurgan”lıkları. Emir-komuta mantığının tipik örneği. Elbette bu davranış biçiminde belirli bir kalıp içinde yetişmiş, akabinde yıllarını askeriyede geçirmiş olmalarının da payı var, ama; söyledikleri, savundukları (her ne kadar genel geçer “asker” görüşü de olsa) TSK’yı asla bağlamaz. Aslında tam da burada bir paradoks var: Kendisini 4. kuvvet olarak gören “medya” bir yandan daha fazla demokrasiyi savunur, daha fazla özgürlük alanları açılmasını isterken bir yandan da en küçük bir vesile ile programlarında “emekli rütbeliler”e yer veriyorlar. “Paşam, paşam” kelimeleri stüdyoda uçuşuyor. Bildiklerimizin üstüne ekledikleri bir şey var mı? Elbette hayır. Ufkumuzu açacak ne söylüyorlar? Elbette hiçbir şey.

Kitabı tuğla sanıp kitaba önyargılı bakan bir tümgeneral: Armağan Kuloğlu

Hatırlarsınız Sarı Zeybek belgeseli yıllarca okulların yemekhanelerinde bile her 10 Kasım’da öğrencilere izletilmişti. 2008’de yine Can Dündar’ın imzasını (üstelik de birçok belge genelkurmay arşivindendi.) taşıyan “Mustafa” belgeseli gösterime girdi. Zavallı Can Dündar eleştiri yağmuruna tutulduğu gibi belgeselden dolayı “şüpheli” sıfatıyla hakim karşısına bile çıktı.

İşte o günlerin sonrasında, kanalın birinde (Star TV idi galiba) baktım Armağan Kuloğlu şakıyor. “Kemalist ateşi”yle yerden yere vuruyor belgeseli. Tam da o sırada sunucu, ilk baskısı Ocak 2008’de yayımlanan Milliyet gazetesi yazarı Taha Akyol’un “… Ama Hangi Atatürk” kitabından söz açıp, “Efendim kitabı okudunuz mu, diye sormaz mı?” kitabın yazarının adını duyunca Armağan’ın yüzünün rengi de değişti, bütün neşesi de kaçtı, “ Niye okuyayım efendim? Tuğla gibi bir kitap. (eline almış demek) Benim bilmediğim ne yazmış olabilir ki o kitabı okuyayım.” gibisinden boş laflar etti.

Emekli Orgeneral Necati Özgen’den inciler (!)

Geçenlerde de Hem NTV hem de Haber Türk’teki konuşmalarında son derece acardı, ataktı ve 80 yaşına pek de uygun düşmeyen bir heyecan içindeydi Necati Özgen. NTV’deki cümleleri şöyleydi: “Bence bu olay, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı bir hakaret ve savaş sebebidir; bu olay savaş sebebidir. Kimseyi kışkırtmayalım, demokratik kuralları uygulayalım, kânuna bakalım; tepki çekeriz demekle olmaz.” Bu cümleleri Taksim’de İsrail’i protesto etmek için toplanan kalabalıktan biri söylemiş olsaydı, anlardım. Ama ordu içinde en yüksek rütbelere gelmiş biri, ağzından çıkan sözlere biraz daha dikkatli etmesi gerekmez mi? Diyelim ki geçtik dümenlerin başına, indik Akdeniz’in gittikçe ısınan kanlı sularına? Ya sonra? Ya “Öfkeyle kalkan zararla oturur”sa?

Son bomba da Emekli Emekli Koramiral Atilla Kıyat’tan

Emekli Koramiral Atilla Kıyat, 4 Ağustos 2010 tarihinde Haber Türk'tün Sansürsüz programında, 90’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerin devlet politikası olduğunu, o dönem yüzbaşı, üsteğmen olan kişilerin emir üzerine bu cinayetleri işlediklerini ileri sürdü ve özetleyiverdi cümlelerini: "1993-1997 yılları arasındaki faili meçhuller devlet politikasıydı."

Atilla Kıyat, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'ndan 1999'da emekli olduğuna göre o da 93-94 arasında TSK’nın bir muvazzaf subayıydı. Öyle ya da böyle o da işin içindeydi.

Yıllar yıllar sonra bu açıklamayı nasıl okuyacağız “allasen”! Bir itiraf mı? Bir vicdan azabı mı? “Askeri dövmek” mi? Zaten toz duman olan Türkiye gündemini karıştırmak mı? Yaşlılığın tabii sonucu bir “ağız ishali” mi? Belki de, fanatik Fenerbahçeli olan Kıyat bu sözlerle Mayıs 2010'da yayımlanan hatıra kitabının reklamını yaptı kim bilir?

Son söz: Sahi bu emekli “rütbeliler” hala neden konuşur ki… Osman Pamukoğlu kadar dürüst ve cesur olamıyorlar mı?

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..