Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '11

 
Kategori
Güncel
 

Emekli olan komutanlar ve TSK’nın geleceği

Bilindiği üzere son birkaç gündür gündem, kuvvet komutanlarının süreleri gelmeden emekli olma istemleriyle çalkalanıyor. Önce ‘istifa’ olarak yansıtılan olay, sonra ‘emeklilik’ olarak aksettiriliyor. Daha da sonra öğreniyoruz ki, kuvvet komutanları içinde gerçekten erken emeklilik isteyen sadece Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner var. Böylece Necdet Özel’e de ışık görünüyor ve bir gün içinde hem Kara Kuvvetleri Komutanı hem de Genelkurmay Başkanı olma ihtimali beliriyor. Kime kısmet bir günde böyle ikbal? Koşaner’in Şubat’tan beri askerlerin, özellikle de generallerin tutuklanmasından rahatsız olduğu ancak istifadan vazgeçirildiği, son aşamada ise emekli olmasına mani olunmadığını söyleniyor. Generallerin neden sıkıntılı olup, emekli olmak istediklerini burada tekrarlamak istemiyorum. Gazetelerde okudunuz. 

Bir kısım köşe yazarı gazeteciler ve Avrupa basını son gelişmeleri demokrasinin zaferi, sivil otorite üzerinde askerin etkisinin ve vesayetinin azalması olarak yorumluyorlar. Bu arada, hem hükümeti hem de askeriyeyi suçlayıp ikisinin de hatalarını da sıralayanlar da var. “Asker adalet isteyemez. Zamanında kendileri adil ve hukuk kuralları çerçevesinde davranmadı” demeye getirenler var. Ancak, bilinir ki, zanlının hatalarının olması yargısız infazların ve hukuksuzluğun gerekçesi olamaz. Deniliyor ki, “Gördünüz mü? Kuvvet komutanları emekliliklerini istedi, kıyamet kopmadı. Demek ki, Türkiye kendi içinde gelişiyor, askerin kontrolünden ve vazgeçilmezliğinden kurtuluyor.” E doğru… Türkiye her şeye öyle alıştı ki, Türkiye’yi derinden sarsacak, sokaklara dökecek olay ne olabilir acaba, tahmin edemiyorum. 

Son gelişmelerle ilgili en çok Nazlı Ilıcak’ın neler yazdığını merak etmiştim. Çünkü onun da babası zamanında askeri darbe döneminde yargılanmış, tutuklanmış ve yaşananlar anlaşılan Ilıcak’ın ruhunda travma yaratmıştı. Aslında Ilıcak’ın ne yazacağını tahmin de ediyordum ama yine de son olaylarla ilgili yazılarını okudum. Elbette gelişmelerden memnundu, her zamanki gibi yazıları gayet soğukkanlıydı, zira geçmişte yaşadıkları onu duygusallıktan uzaklaştırıp katılaştırmıştı. Askerin demokratik bir ülkede etkisinin azalmasını memnuniyetle karşılıyordu. Silvan olayıyla ilgili sivil soruşturma açılmasını da olumlu karşılıyordu. 

Benim fark ettiğim asıl nokta ise, ülkenin görüşler açısından yine ikiye bölünmüş olmasıydı. AKP’liler ve BDP’liler son gelişmelerden memnundu, CHP ve MHP’liler ise tedirgin ve endişeli. Tersine ise, hiç rastlamadım. Bu yüzden son olaylarla ilgili kimin ne diyeceğini aşağı yukarı tahmin edebiliyordum. Ben aslında son olayların objektif bir bakış açısıyla incelenmesini isterdim. Askerlerin Ergenekon, Balyoz ve diğer soruşturmalarda çektiklerinden gizili bir sevinç duyan, dindarlara ya da Kürtler’e zamanında çektirdikleri acılardan sonra TSK’nın da yara almasını dört gözle bekleyenler olmasını yadırgadım. Her ne kadar satırlar, konuşmalar bu gizli sevinci örtmeye çalışsa da, örtemiyordu işte! 

Ben bizzat askeriyenin içerisinde olanların son sorgulamalarla ilgili görüşünü merak ettim. Albay bir yakınım, bu konuda beni aydınlattı. “Askere verilen yasal ve resmi görev, laikliği ve Cumhuriyeti korumak ve irticayla mücadele etmektir. Ama şimdi ise, bu görevinden dolayı sorgulanıyorlar” dedi. Zamanında bu görev askeriyeye verilmiş. Yani asker yurt içindeki tehlikelerden de halkını korumak durumunda. Bunu eleştirebilirsiniz. Benim anlamadığım nokta bir zamanlar kanuni olan bu görev, ne zaman gayrikanuni hale geldi? Anayasa değişmediğine göre, ne oldu da görevini yapmaya çalışan asker suçlu durumuna düştü. Ayrıca suçu sabit olmayan, üzerinde oynanması muhtemel bilgisayar belgelerine dayanılarak tutuklanan askerlerin sayısı da azımsanacak gibi değil. İşlenmeyen ama işlenmeye teşebbüs edildiği iddia edilen suç, ne zaman suç oluyor, anlayabilmiş de değilim. 

Son olayların en net yorumu bence, mevcut hükümetin TSK’yı tasfiye sürecidir. Asker AKP’nin önünde engeldir. İstediği gibi at koşturmasını engellemektedir. Eğer TSK tasfiye edilip dönüştürülürse, AKP de rahat edecektir. O zaman istediği tarzda Başkanlık sistemini de getirir, hatta halifeliği de. Durumu en net ve sansürsüz Avrupa basını ortaya koymaktadır. Olay ‘kökü İslam’a dayanan’ hükümet partisiyle ‘laik ordu’ arasındaki gerilim ve üstünlük kavgasıdır. Şu an savaşı hükümet kazanmış görünmektedir. Eğer hükümet mevcut TSK’yı tamamen tasfiye ederse, yerine gelecek askerler (örneğin YÖK gibi) hükümete bağlı ve onu onaylayan, laik değerlere o kadar bağlı olmayan, daha muhafakazar, içine bilmem ne tarikatından insanlarında rahatça girebildiği, ideolojik açıdan Emniyet Teşkilatı’nın benzeri bir yapı olacaktır. Şu anki uygulamasıyla laiklik, bir daha kolay kolay gelmemek üzere rafa kalkacaktır. 

Askerlerin devlet yönetimindeki mevcut etkisini eleştirip ‘militer demokrasi’ olarak damgalayanlara gelince… Yine albay tanıdığımın sözleriyle yanıt vermek istiyorum. Atatürk, İsmet İnönü ve Turgut Özal’a gelinceye kadar tüm Cumhurbaşkanları aynı zamanda asker değiller miydi? Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Anadolu Selçukluları’nda devlet başkanları aynı zamanda Başkomutan değiller miydi? Cumhurbaşkanları aynı zamanda bir savaş esnasında ‘Başkomutan’ sıfatını taşımayacak mı? Savaş stratejilerinden habersiz Cumhurbaşkanları nasıl Başkomutan olacak? Avrupa’yı ve Asya’yı titreten caydırıcı Türk ordusu, “her Türk asker doğar” sözü tarihe mi karışacak? Türkiye’de ‘militer demokrasi var’ diyenler… Hangi ülkede gençler askere davul zurnayla vatana kurban olmak üzere uğurlanır? Bunun hiç anlamı yok mu? Dört bir tarafı düşmanla çevrili, Ortadoğu kazanının içinde kaynayan, Osmanlı’dan günümüze hemen hiçbir dönemi savaşsız geçmemiş bir ülkeyi, 2. Dünya Savaşı’ndan beri sarsıcı bir şiddet olayıyla karşılaşmamış, 4-5 milyonluk Avrupa ülkeleriyle nasıl kıyaslarsınız? 

Yıllarca politikacıları, medyayı katbekat geçip anketlerde halk tarafından en güvenilir kurum çıkan TSK’ya ne oldu? Eskiden terörle daha mı iyi mücadele ediyorlardı ya da daha mı yumuşaklardı laikliklerinde? Hiçbirisi değil. Sadece şu anda Emine Ülker Tarhan'ın söylediği gibi askerin özellikle yıpratıldığı, itibarsızlaştırıldığı bir ortam var. Geçmişteki kapatma davalarından dolayı yargıdan, öğretim üyelerinin görevden alınmasından dolayı YÖK’ten, şimdi de darbe muhtıralarından dolayı TSK’dan ince ince intikam alınıyor. 

Türk ordusunun zafiyete uğratılmasının ve ilkelerinin kökten değiştirilmesinin en başta Türkiye’ye zarar vereceğine ve Türkiye’yi ılımlı İslam modeline doğru hızla iteceğine inanıyorum. Elbette ki geçmişte TSK’nın da hataları olmuştur, ancak tamamen tasfiyesini onaylamıyorum. Osmanlı döneminde de III. Selim Nizam-ı Cedit adıyla yeni bir ordu kurmuştu. II. Mahmut döneminde ise Yeniçeri Ocağı tamamen kaldırılmış, bu olay Vakayi Hayriye (Hayırlı Olay) olarak anılmıştı. Elbette Cumhuriyet döneminde de ordu kısmen dizayn edilmiş ya da ıslah edilmişti. 

Demek ki her dönemde devlet yöneticileri ordunun kendileri için bir tehdit unsuru ve ayak bağı olduğunu ya da çağın gerisinde kaldığını düşündüklerinde, onu ya tamamen tasfiye ediyorlar ya da ıslaha yöneliyorlar. Mümtaz’er Türköne de (bilindiği gibi kendisi AKP milletvekili adayıydı, eşi de geçen dönem milletvekili olmuştu) ordunun tasfiye edilmesi gerektiğin söylemiş, belki de bu çok uçuk öneri gibi algılanmıştı. Bu belki de AKP’nin içinde dolaşan bir zihin jimnastiğiydi. 

Geldiğimiz noktada askeriyenin ıslah edilebileceğini düşünsem de tamamen tasfiyesine, laiklik ve Cumhuriyet ilkelerinden uzak yeni bir TSK dizayn edilmesine karşıyım. TSK’nın terörle mücadelede elinden geleni yaptığına, cansiperane savaştığına inanıyorum. Nice şehitler veriyoruz ama gaziler de bu ülkede mutlu mesut ve refah içinde yaşayamıyor, horlanıyor. Gazilerin Türkiye’deki konumu hakkında bir fikir sahibi olabilmeniz için Yılmaz Özdil’in ‘Sayaçlar Ölmez, Vatan Bölünmez’ yazısını okumanızı öneririm (Hürriyet, 30 Temmuz 2011). 

Son olarak, eğer yeni bir TSK kurulursa, Atatürk Türkiyesi de tarihe karışır, Türkiye olur Erdoğan Türkiyesi diye düşünüyorum. 

 
Toplam blog
: 111
: 670
Kayıt tarihi
: 01.02.11
 
 

ODTÜ Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği mezunuyum. İlgi alanlarım edebiyat, sinema, tiyatro, TV..