Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '11

 
Kategori
Güncel
 

En iyi masalcılar ekonomi yazarlarıdır

Dünya ekonomisine dair, yazılanlara bakınca sanki tek kusur bazı ülkelerin kötü yönetilmesiymiş. Hatta özellikle Yunanistan ve İspanyol halkılar başta olmak üzere gelişmemiş ülkelerin halkların tembelliğinden dem vuruluyor ve halklar suçlanmaktadır. Oysa söz konusu olan ekonomi ise günümüzde dünya artık tek pazardır ve bu pazarı yönetenler halk değil çok uluslu şirketlerdir. Bu ‘ülkeler üstü şirketler’ yada Çok Ülkeli Şirket’ (ÇÜŞ)’ler tüm ülkelerin ekonomisini kontrol ettiğini, ülkeleri “kredi derecelendirme fonlar” aracılığıyla yönlendirdiğini, istediğini istediği şekilde borçlandırdığını günlük haberlerde rahatlıkla izleyebiliyoruz. İzleyemediğimiz şey şudur, bu fonların ülkeleri hangi gerekçelerle veya kıstaslarla derecelendirdiğidir. Bunların temel kıstasları, o ülkelere gidecek sermayenin maksimum kârla geri dönmesini sağlamaktır. Dolayısıyla kendilerinin ön gördüğü yasal düzenlemeleri yapmayan yerel hükümetleri baskı altında tutup hizaya getirirler. Kuruluş amaçları, maksimum kâr için minimum risktir. Hal böyle olunca eğer bu şirketler bir ülkenin notunu düşürüyorsa, o ülkenin ekonomisinin kötü olduğu anlamına gelmez, söz konusu ülkenin mevzuatı yabancı sermayenin istediği gibi olmadığı anlamındadır. Kapitalizm krizler ekonomisidir. Doğası böyledir, stabil durumlar kapitalizmin istediği bir durum değildir. Bakmayın ekonomi yazarlarımızın istikrar söylevlerine, çoğu öğretilmişleri tekrarlıyor. Kapitalizmin ana aktörü olan ÇÜŞ’ler en büyük birikimleri ancak krizlerden elde ederler. Krizler sermaye akışının su tulumbalarıdır, yerel ekonomi yazarları ise kuyu başında söğüt gölgesinde birer masal anlatıcısıdırlar. Bilindiği gibi su kuyuları suyun olmadığı yerlerde, yer altında olan suyu yüzeye çıkarmak için kullanılır. Şimdilerde dalgıç motoru olsa da hala Anadolu da kullanılan emme basma tulumbalar mevcuttur. Kuyular açılır toprağın kılcal damarlarında kalan suların önce bu kuyuda toplanması sağlanır sonra tulumbayla yüzeye çıkarılır. Eski evlerin bahçelerinde bu kuyuların hemen yanına gölgelik olsun diye genellikle söğüt ağacı dikilir. Çünkü söğüt ağacı suyu çok sever ve gölgesi de serin olur. Bu gölgelik yaşlılar ve çocuklar için sığıntıdır. Böylece dışarıda akan keşmekeşlikten uzaklaşıp hayaller ve yaşanmamışlıklar anlatılır. Tabii birde çocuklara masallar anlatılır. Güzelde bu hikayenin kapitalizmle, ekonomi yazarlarıyla ne ilgisi var? Ülkeyi büyük bir arazi, bankaları bu arazilere açılan kuyular diye düşünürseniz, krizlerde biriken sermayenin ÇÜŞ’lere akmasını sağlayan tulumbalardır. Ekonomi yazarları ise bu akışın masumiyetini ve olması gerekliliği için bizleri ikna etmeye çalışırlar. Bağ bahçenin, güzelliğinden ekinlerin verimliliğinden bahsederler. Ama tüm sular çekildiğinde ve yağmur yağmadığında nelerin olacağından hiç söz etmezler. Konya da oluşan obruklardan, kurumuş göllerden veya bataklıkların kuruması sonucu göçen kuşlardan telef olan yaban hayvanlarından söz etmezler. Tüketilen büyük doğaya karşılık, yetiştirdiğimiz küçük bahçemizin güzelliğinden söz ederler. Özellikle yağmur yağmazsa, kuyunun da kuruyacağını ise kendileri bile düşünmezler. Herkesin kendine sorması gereken soru şudur: Doğa kururken bahçenizin güzelliği ve ihtişamı size yeterlimi? Daha da ötesi torunlarınıza yetecek mi? 

 

 
Toplam blog
: 22
: 784
Kayıt tarihi
: 11.06.11
 
 

. "Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur" diyen eskiler haklılar, ama zamanın akışı içinde ..