Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '07

 
Kategori
Güncel
 

Erdoğan, Gül ve Coşkun

Erdoğan, Gül ve Coşkun
 

Son günlerde siyaset öylesine hızlı ve karmaşık bir hal aldı ki, konu sıkıntısı tamamen ortadan kalktı. Gündem, her ne kadar cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine odaklanmış gibi görünse de buradan; borsanın durumuna bakarak ekonomiye, söylemlere bakarak rejim tehlikesine kadar her meseleye el atabilirsiniz.

Benim şanssızlığım, böyle bir ortamda bilgisayarımdan uzakta; öğleden ititbaren başlayıp, ertesi gün sabah 3 e kadar, fırın modunda kalan klimasız bir evde güya tatil yapıyor olmam. Balkonu olmasa, yaşam alanı olarak nitelenemeyecek kadar
sıcak olan bu yuvada düşünülemiyor, yargıya varılamıyor, sinirlenmek dışında duygusal bir tepki verilemiyor.

Eve ayak bastığımız gün açılan pencereler ve balkon kapısı, ayrılacağımız saate kadar gece ve gündüz hiç kapanmaz. (25-30 haziran, 25-30 Ağustos) Ortamın henüz fırın önü ısısına ulaşmadığı sabah saatlerinde yazıyı yazıp, sonra da bir internet kafede, hem de Q klavye ile bilgisayara aktarmanın zorluğunu tahmin edebiliyor musunuz, diyeceğim ama içinizden bir kısmınız:" adamın zorluk dediği şeye bak. Zorluk buysa biz cennetteyiz de haberimiz yok galiba" diyebilir.

Çünkü ben, tatilcilerin otururken bile bunaldığı bu sıcakta ağır ve hantal kanepeleri, klima ekipmanlarını, buzdolabı ve çamaşır makinalarını üst katlara sırtında çıkaran elemanlar görüyorum. Benimki bunlara göre çok basit kalıyor.

Bekir Coşkun, " Abdullah Gül benim cumhurbaşkanım olmayacak" başlıklı bir yazı yazmış. Özetle A. Gül'ün kendsinin değil, "göbeğini kaşıyan adamın" cumhurbaşkanı olacağını ifade etmiş. Başbakan da buna kızmış: " beğenmiyorsan, beğeneceğin bir cumhurbaşkanının olduğu ülkeye git" demiş. Üç gündür ülke bununla yatıp kalkıyor. Başbakan demeli miydi, dememeli miydi? Bekir Coşkun gitmeli miydi, gitmemeli miydi?

Tartışmaları, yorumları dinledikten sonra kendimce düşünüyorum. Bu tür sözler ne zaman, nerede ve kim tarafından söylendiğinde ağır günah ve ayıp kategorisine giriyor ve yaygara koparmayı hakediyor, kim tarafından söylendiğinde gizli bir memnuniyetle karşılanıp sessizlikle geçiştiriliyor? Vardığım sonuç; takınılan tavrın, söyleyenin ve söylenenin fikri yapısına ve hayat biçimine göre değiştiği yönündedir.

Mesela, bundan bir iki yıl kadar önce Demirel, ünversitede türbanlarıyla okumak isteyen kızlara, Suudi Arabistan'nın yolunu göstermişti. Bu, tepki almak bir yana; bu gün, Başbakan'ı eleştiren bir çok elit tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Acaba türbanla okumayı istemek, "ülkeyi terk" tavsiyesini hakettirecek kadar kötü bir talep miydi?

Bir kesimin dini özgürlük isteklerine karşı, farklı düşüncedeki bazı kımselerin toptan veya bireysel olarak, "haydi Arabistan'a veya haydi İran'a" diye tepki göstermeleri niçin bu kadar ayıplanası ve kınanası olmamaktadır da, Başbakan'ın ki olmaktadır? Başbakan olunca, ayıplı konular katlanmakta mıdır?

Olayları ve onlara karşı takınılan tavırları, salim kafa ile değerlendirme imkanına sahip insanların bile neden farklı sonuçlara ulaşıklarını anlayamıyorum. Kimimiz cumhuriyetin ve laikliğin, kimimiz de dinin tehlikede olduğu savıyla haksızlıklara rahatlıkla göz yumabiliyoruz. Bu davranış biçimi, kesinlikle bizim inançlarımızın veya vicdanlarımızın değil, bizi esir almış ideolojilerimizin ortaya çıkardığı bir sonuçtur.

Bazı insanların ülkede çözemedikleri hukuk problemlerini AİHM'ne götürmeleri normal karşılanırken, bazılarının, mesela; A. Gül'ün eşinin, neden bu kadar ayıplandığını anlamak kolay değil. Bir T.C. vatandaşı;" Ne olur ne olmaz, bakarsın ileride cumhurbaşkanı olma şansı doğar" diye hiç konuşmamalı mıdır, taşıdığı bir fikri, bir inancı olmamalı mıdır? Halbuki fikir ve inanç harekettir, aksiyondur, durağanlıktan kurtulmadır. Şansını yitirmemek için, 40 yılını, ölü sessizliği ile geçirmiş bir cumhurbaşkanı adayı özlemi çekenleri anlayamıyorum.

Erdoğan'ın Bekir Coşkun'a, "adayını sevmedi" diye, dışarıyı göstermesi hoş değildir. BekirCoşkun'un;" O benim cumhurbaşkanım olmayacak" demesi ve bunun, taraftarlarınca memnuniyetle karşılanması da hoş değildir. Madem bunlar hoş değildir de;" Ya sev, ya terket" nasıl bu kadar kabul gören, hoş bir slogan haline gelmiştir? Cevap: İnsanlara yol göstermeyi çok seven bir millet olduğumuzdan! Öyleyse, " okay sir" deyip tavsiyeye uymak varken, niye bu sıcaklarda boşuboşuna nefes tüketiyoruz?

Şimdi bu ülkede herkesin keyfine göre Başbakan, Gn.Kurmay, Anayasa, YÖK, Danıştay, Sayıştay, Merkez Bankası, SPK, Basın Konseyi Başkanı vs. var da, bunların hepsi aynı zamanda Bekir Bey'in olurundan geçmiş te, bir tek cumhurbaşkanı mı kalmış? Kavrayabildiğim hukuk mantığına göre, "O benim cumhurbaşkanım olmayacak" cümlesi, bir reddi ifade eder. Bu, eleştiriyi aşan bir durumdur. Yasalar ve hukuk yoluyla ortaya çıkan bir sonucu kabul etmemek suçtur.

Mahkemenin, meclisin kararlarını eleştirebilirsiniz. Ama reddedip yok sayamazsınsız. Tıpkı meclisin, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği, (gerçekte olmayan, ) 367 kararını kabul edip, seçime gittiği durumda yaşandığı gibi. Meclis, "ben bu mahkemenin kararını tanımıyorum; cumhurbaşkanı seçimi turlarına devam ediyorum" dedi mi?

Yahova Şahitleri'nin, askerlik yapmayı reddettiklerinde karşılaştıkları durumu, yani yargılandıklarını hatırlarsanız mesele daha kolay anlaşılır. Bildiğim kadarıyla bizde, "vicdani red" hakkını düzenleyen bir yasa yoktur. Sabih Kanadğlu nedense bu taraflara hiç bakmıyor.

Ben böyle düşünsem de muhtemelen Bekir Coşkun'un bu cümlesinin, suç teşkil edip etmediğini öğrenemeyeceğiz. Böyle bir ifadeyi Mehmet Şevket Eygi, mevcut cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer için kullanmış olsaydı, o zaman, cümlede suç unsuru olup olmadığını kesinlikle anlardık. Buradaki denklem;" söyleyen bizden, söylenen onlardansa suç yoktur. Söyleyen onlardan, söylenen bizdense suç vardır." biçiminde formüle edilebilir.

Batılı bir bilim adamı:"Yalnız kuvvetli olanın hakkı vardır. Bunlardan biri sizde yoksa, öteki de yoktur" demiş. Söz hoş mu? Değil! Hatta ümit kırıcı. Pasifize edici. Gerçek mi? Şüpheye mahal bırakmayacak kadar! Biz, hukukun adalet ilkelerine uygun olarak işlediğini varsaydığımızdan, çoğumuzun yargı ile yolu buluşmadığından, bu realitenin farkında değiliz. Halbuki hukuk çoğu kez, güçlünün hak ve iktdarını koruyup kollamanın bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Medyanın konu edinerek kamuyu bilgilendirdiği önemli hukuk davalarından çıkan kararlara baktığımda, bu hükmün yanlış olmadığını görüyorum. Son yıllarda basının kamuoyu oluşturmada etkisiz kalması, zinde güçlerin beklentilerini, yargı yoluyla gerçekleştirme isteklerini tetikleyebilir. Hukuki, meşru ve demokratik bir yöntem kabul edilen yargı da taleplerini karşılamada etkisiz kalırsa, güç sahiplerinin askeri, yönetime davetten çekinmeyeceklerini gözden uzak tutmamak gerekir.

Sonuç olarak burada güçlü olan Bekir Coşkun'un kendisi değil arkasıdır, zayıf olan ise Abdullah Gül değil, onun arkasıdır. Bekir Bey'in kükremesi, Abdullah Bey'in çekingenliği bundandır. Doğruyu söylemek gerekirse bir Abdullah Gül, en az üç Bekir Coşkun'a bedeldir.

Öğleden evvel Baykal'ı izledim. Aklıma Mevlana'nın bir sözü geldi: "Bugün yeni bir gündür cancağızım. Yeni şeyler söylemek lazım." Hala, aylardan beri sürdürdüğü söylemin, koyduğu eylemin bir milim bile dışına çıkmamış. Seçim sonuçları bu tavrın bir sonuç getirmediğini, bir ilke ve duruş olarak tutarlı olmadığını gösterdi.

Aynı yolda devam etmenin literatürümüzdeki karşılığı;" azıcık aşım, ağrısız başım." demektir. Yani bu, Baykal'ın veya bu partiyi yönetenlerin, "seçim kazanıp iktidar olmak gibi bir arzuları yok" anlamına gelir. Sanki risk almadan, yorulup yıpranmadan, iktidar olmanın handikaplarını yüklenmeden yaşayıp gitmek istiyorlar gibi bir tavır sergilemekteler.

Eğer gerçekten böyle düşünmüyorlarsa yeni, akılcı, faydalı, toplumu kucaklayıcı, oy kazandırıcı söylem ve eylemler geliştirmeliler. Yoksa meclise girmek için milletvekili olup, meclisi protesto ederek, A. Gül'ün yıllar önce söylediği sözleri tekrarlayıp durarak ülkeye faydalı olunmaz. Böyle ilke de olmaz. Bu ülke, sizin bu ilkenizi benimsemez. Ülkeyi değiştiremeyeceğinize göre ilkeyi değiştirin. Abdullah Gül cumhurbaşkanı olursa emin olun ki sizi "ham" yapmayacaktır. Bu kuraklığın sebebi de o değildir.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..