- Kategori
- Güncel
Erdoğan mı, Gül mü daha yakışıklı?

Çocuğa sorulacak, soru mu kalmadı?
Gülen'in dersaneleri olarak bilinen genellikle belli bir görüşe sahip vatandaşların çocuklarının gittiği dersanelere gelen müfettişlerin çocuklara yönelttiği sorulardan birisi, başlıktaki soru... Ailelerin isyanı ekranlara geliyor konuyla ilgili olarak... Bir karı-koca dikkatimi çekti. Adam "Çocuğumu alacağım bu dersaneden böyle rezillik olmaz" diyor. Kadın uyanık "Olur mu ,tam tersine almayacağız bunların istediği de o zaten" diyor... Başbakan demişti ya "İnlerine gireceğiz,onların" diye. Kastettiği onların dersaneleri miydi acaba?Zaten açıkça söylüyor mitinglerde, çocuklarınızı onların dersanelerinden alın diye.
On-on iki yaşındaki çocuklara , Erdoğan-Gül karşılaştırması yaptırılmak istenmesinin nedeni , ailelerinin kime sempati duyduğunu anlamak, bundan da bir sonuca ulaşmaya çalışmak sanırım. Bugün ekranlarda yerini alan; Gül'ün şimdiye kadar hiç olmadığı şekilde Erdoğan'a tavır koyan konuşması, iplerin koptuğunun göstergesi... Artık gizlenemeyecek boyuta gelen çekişme, önümüzdeki günlerde daha da belirginleşecek diye tahmin ediyor herkes...Sorulardan biri de, "Erdoğan'ı mı, Atatürk'ü mü seviyorsunuz?" mış... Komik adamlar bunlar gerçekten... Ya da, artık doğru düşünme yetisini kaybetmiş, ruh sağlığı ciddi anlamda hasar görmüş insanlar... Aslında "insanlar " yerine başka bir sözcük uygun düşer ama o sözcükleri başkaları bol bol kullanıyor zaten, bilen biliyor...
Lisede edebiyat öğretmenimiz nurcu denilen zümredendi.O zamanlar pek yaygın değildi, öğretmenlerin böyle tarikat mensubu olmaları ya da bizler bilmiyorduk. Adam resmen kürsünün üstüne başını koyup bir güzel uyumuştu,birgün. "Ee, ne olacak sabaha kadar "hu" çekmiştir, zahir" demişti diğer öğretmenler... Hani büyüklerimiz hep söyler ya "Adamı günaha sokuyorlar zorla" diye. Allah'ı anmak, her işimizde onun rızası olup olmadığını düşünmek, elbette her inanç sahibi insanın düsturu olmalı. Ama Allah, aşırıya kaçanları , duayı bağırarak yapanları bile hoş karşılamıyor. Neyse, işte bu öğretmenimiz için müfettişler geldi. İçlerinde benim de olduğum on kadar öğrenciyi bir salona alıp öğretmenimizle ilgili soruların olduğu kağıtlar verdiler. Biz de olanları,derslerdeki konuşmaları yansıttığımız cevaplar verdik o sorulara. Öğretmenimizi, okulla ilişiğinin kesildiği gün gördüm. İçimde bir suçluluk duydum,üzüldüm,acıdım, o günkü dünya görüşümle... Oysa, Allah korusun, ülkemizde İran'daki gibi bir yönetim olsa, bizler gibi Atatürk'ün devrimlerine sıkı sıkı bağlı öğretmenlere neler yapmazlardı ki...
Erdoğan'ın o meşhur balkon konuşması, ona olan sempatinin tavan yaptığı dönemlerdeydi "Bize oy vermeyen vatandaşlarımı da , ayırmadan kucaklayacak herkese eşit yaklaşacağım" demişti. İşte, Gül'de dahil olmak üzere herkes bu değişimden şikayetçi bugün. Çünkü başbakan kendisine körü körüne biat etmeye hazır o belli kitle gibi olmasını istiyor, herkesin. Onlar dışındaki herkesle kavgalı...On dört yaşında, polis kapsülü ile ölen çocuğun arkasından , terörist olarak konuşmasını vicdan sahibi hiç kimsenin onaylaması mümkün değil... Berkin Elvan'ın cenazesindeki olayda yaşamını yitiren Burak Can'ın babasının gösterdiği olgunluğu bile gösteremedi, sayın başbakan...
Tunceli'de gazdan etkilenip yaşamını kaybeden polis Ahmet'in babası, Burak ve Berkin'in babası evlat acısı ile yürekleri yanarken ne kadar büyük bir olgunluk ve bilgelikle sağduyu çağrısı yaptılar oysa... Üçü de diğer iki çocuğu da kendi çocukları saydıklarını , onların aileleri ile acılarını paylaştıklarını söylediler. Benim gibi düşünen milyonlar bu üç babayı asla unutmayacaklar... Bu güzel, bu yüce yürekli insanlar, ülkemizin asıl yüzleri işte... Facebook'da iki ayrı kareden oluşan bir resim vardı. Birinde bir polis, yaralanan bir kızı kucaklamış ambulansa koşuyor. Diğerinde eylemci iki genç yaralanan polis memurunun kollarına girmiş aynı şekilde ona yardımcı olmaya çalışıyorlar. Alttaki yazıda ise, "Aslında biz buyuz, bizi birbirimize düşürenler olmasa"... yazıyordu.
Gül, geç de olsa, ayrışmanın sonucunun hepimizi geri dönülmez bir karanlığa sürükleyeceğinin farkına vardı. Ya da, birileri ile çıkarları birleştiği için artık "yeter" deme gereğini duydu... Bakalım halkımız ne diyecek? Yeter mi, yoksa her şeye rağmen devam mı...
On bir gün sonra ; umut çiçeklerinin meyveye dönüşmesini diliyoruz, adaletinden asla kuşku duymadığımız , Yaradan'ımızdan...