Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '11

 
Kategori
Siyaset
 

Ergenekon yapılanmasından yana mıyız, demokrasiden yana mı? Seçimlerde kime, niçin oy vereceğiz? (3)

Ergenekon yapılanmasından yana mıyız, demokrasiden yana mı? Seçimlerde kime, niçin oy vereceğiz? (3)
 

“Ya bugüne kadar bizi kendi istediği gibi yönetmeye çalışanlara tekrar imkan sağlayıp demokrasiden vazgeçtiğimizi ve onlara teslim olduğumuzu söyleyeceğiz, ya da bu vesayetten kurtulup özgürlükçü bir demokrasiye kavuşacağız.” diyerek bitirmiştim dünkü yazımı.

Sayın “Asabi Kedi“ güzel bir yorum yazmış sağ olsun. Yazının sonunda benim biraz taraf tuttuğumu belirtmiş. Üzgünüm ama doğru bir tesbitte bulunmuş.…

Önümüzde bir seçim var ve bizler oy kullanacağız. Siyasi bir değerlendirmede tarafsız olmak mümkün belki ama, seçimde bir partiye oy vereceğimize göre tarafsız olmak diye bir şey herhalde söz konusu değil.

Biliyorsunuz, seçimde bize sorulan soru şudur: Bu ülkeyi kim yönetsin? Biz de oyumuzu kullanarak soruyu cevaplıyoruz. Şu anda iktidarda bulunan parti yönetime devam etsin, ya da falan parti onun yerine geçsin diyoruz. Bu tarafsız olarak yapılabilecek bir eylem mi?

Türkiye bugüne kadar sağdan sola geniş bir yelpazede pek çok hükümete tanıklık etti. Tek başına iktidar olanları da, koalisyonla ülke yönetmeye çalışanları da gördü. Hatta bütün partilerin iktidarda başka, muhalefette başka söylemlerde bulunduğuna da şahit oldu.

Bu kriterlere göre de bazı partilere ummadıkları kadar itibar gösterdi, bazılarını da yerle bir etti.

Bugünkü gazetelerde yer bulan bir haber var biliyorsunuz.The Economist dergisi, “1945’ten beri Türkiye’nin en iyi hükümeti bu hükümet, ama oyunuzu CHP’ye verin” demiş.

Evet bu hükümete sadece yaptığı icraatlar açısından bakarsanız, hakikaten tenkit edecek fazla bir şey bulamazsınız. İyinin iyisi elbette vardır ama, hiç kimse bu ülkenin 9 yıl öncesine göre ne kadar mesafe aldığını inkâr edemez.

Sokağa çıktığınızda, etrafı dolaştığınızda, yapılanlara edilenlere baktığınızda, bunu kolayca anlayabilirsiniz.

Ak Parti’ye yapılan tenkitler, tamamen ideolojiktir. Ak Partinin yaptıklarından çok yapmadıkları eleştirilmektedir. Bunun için de Ak Parti’nin niyeti okunarak “kötü” bulunmaktadır.

Bunların başında Atatürk karşıtlığı sayılabilir. Bugüne kadar somut olarak Ak Partinin Atatürk’le ilgili olumsuz bir şey yaptığı da görülmemiştir. Ancak başka suçlarla yargının göz altına aldığı kişilerin “Atatürkçü” olduğu iddiası, otomatikman Ak parti’nin Atatürk karşıtlığı olarak yorumlanmaktadır.

Yine çeşitli suçlarla asker kökenli yurttaşların yargı tarafından göz altına alınması, Ak Parti’nin “ordu düşmanı” olarak lanse edilmesine sebep olmaktadır.

Otuz yıllık terörün bitirilmesi amacıyla başlatılan açılım da, Ak Parti’nin PKK ile işbirliği yaptığı şeklinde yansıtılmaktadır.

Hadi diyelim ki Ak Parti bu konuda kötü niyetli, diğer partiler iyi niyetli… Peki PKK’nın Partisi niye Ak Parti’ye bu kadar düşmanlık yapmakta, buna karşılık CHP’ye ve hatta MHP’ye daha sıcak bakmaktadır?

Partilerin ortak amacı elbette iktidarı yıpratmaktır. Ama sonuçta her parti birbirinin rakibidir. Öyleyse neden CHP, MHP aleyhine hiçbir söylemde bulunmazken, MHP de CHP aleyhine tek bir kelam etmemektedir?

Görünen odur ki, muhalefet herhangi bir partinin iktidara gelmesi çabasından çok, mevcut iktidarı düşürmek üzerine bir siyaset planlaması yapmaktadır. Bu plana öyle anlaşılıyor ki, TSK başta olmak üzere, içeride bazı kurumlar destek olurlarken, -bugünkü gazetelerde yer alan The Economist dergisi gibi- dışarıdan da destek gelmektedir.

Yukarıda da belirttiğim gibi, seçim mevcut hükümeti oylamak amacıyla yapılıyorsa, vicdanı olan hiç kimse, muhalefet partilerinden herhangi birinin bunlardan daha iyi icraat yapacağı gibi bir kanaata sahip olduğunu düşünerek Ak Parti’ye oy verilmeyeceğini söyleyemez.

Mesele bunların yaptığının tersini yapmak gibi bir niyet taşıyorsa, o zaman da yapılmak istenen değişikliğin bu ülkeye ne kazandıracağını ve kaybettireceğini tartışmamız gerekmez mi?

*****

Ülkemizde son yıllarda yaşanan pek çok olayın arkasında, bir merkezden idare edilerek belli bir amaca yönelik olarak hükümeti devirmeyi, seçimle, halk iradesiyle gelen bir yönetimi, demokrasi dışı yollardan devre dışı bırakmayı hedefleyen illegal bir yapılanmanın olduğunu görmekteyiz.

Seçimlerde “ne olursa olsun, ama bu parti iktidardan gitsin” sevdasına kapılanların, bu soruşturmaların yarım ve akim kalmasını istediklerini de biliyoruz. Açık açık yasalara ve demokratik anlayışa ters düşen bu görüşü savunanların karşısında olmayı, demokrasi anlayışımın sonucu bir vatandaşlık görevi olarak görüyorum.

Bu şartlarda 12 Haziran’da sandık başına gittiğimizde oyumuzu hangi partilere vermemiz gerektiği konusunu isim isim tartışmaya devam edeceğiz.

*****

Önce oy pusulalarında yer alan bağımsız adaylardan başlamak istiyorum.

Siyasi partiler, Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partilerin amacı da iktidar olup ülkeyi yönetmektir. Peki bir bağımsız adayın amacı nedir?

Burada BDP’nin bağımsız adaylarını ayrı tutmamız lazım. Çünkü Bağımsız aday, partiyle bağı olmayan, tek başına hareket eden kimse demektir. Bizden başka hiçbir ülkede de herhalde yoktur.

Çünkü bireysel hareket ederek kurumlarla anlaşamayıp kendi başına siyaset arenasında politikaya soyunmak ancak bizim insanımızda görülür;

politikanın ortak yapılması gereken kurumsal bir etkinlik olduğunu bile anlamayacak siyasetçi ancak bizde yetişir.

Şöyle bir hafızanızı yoklarsanız, partiden ihraç edilen, ama çevresine, aşiretine güvenenler ancak bağımsız aday olup meclise girmeyi başarmaktadırlar. Evet onlar milletvekili olmayı başarıp maaşlarını almakta ve dünyalıklarını doğrultmaktalar ama, ülkeye yaptıkları herhangi bir katkı da bulunmamaktadır.

BDP’nin yaptığının bir benzerini 1969’da TİP yapmıştı ve 13 adayla meclise girmişti. Yine 1969’da Demirel’in partiye almadığı Necmettin Erbakan, bağımsız seçilerek sonradan kendisi parti kurmuştu. Bir önceki seçimde de Muhsin Yazıcıoğlu ve Mesut Yılmaz bağımsız milletvekili olmayı başarmışlardı.

Bugüne kadarki seçimlerde bunlardan başka bağımsız aday olup kazananların sayısı 30 civarındadır ve hepsi de sadece kendilerine kazandırmışlardır, millete değil.

O bakımdan bağımsız adaylara verilen oyun demokrasiye de, ülkeye de, millete de hiçbir faydası olmadığını düşünüyorum.

Bu seçimlerde de Tuncay Özkan, Çetin Doğan ve Hulki Cevizoğlu gibi ünlülerin de içinde bulunduğu pek çok bağımsız aday var. Kendi adıma onlara verilen oyları, boşa gitmiş oy olarak değerlendiriyorum.

BDP’lilerin adaylarına gelince…

Kürt meselesinin yasal ve legal olarak çözülebilmesi, ülkede kalıcı bir barış sağlanabilmesi ve terörün ortadan kaldırılabilmesi için, Kürt halkının desteğini alan, ancak amacı bütün ülkeye hizmet etmek olan bir partiye ihtiyaç olduğu şüphesizdir.

BDP keşke kendisini bir Kürt partisi, hatta PKK’nın siyasi şubesi görmek yerine, ülkedeki demokratik hayatın bir parçası olarak kabullenebilseydi ve seçimlere parti olarak girip % 10 barajını aşabilseydi…

Eğer böyle davransaydı, ben barajı aşacaklarına inanıyorum. Fakat onlar nedense, geçen seçimde olduğu gibi, yine bağımsız adaylarla seçime girmeyi tercih ettiler. Tek fark bu dönemde adaylarının arsında Kürt olmayanların sayısı daha fazla.

Ancak bildiğiniz gibi PKK’nın asıl önemli özelliği “isyankâr solculuk”tur. İşte Kürt olmadığı halde bu ideolojiye bağlı olanlar, bu sefer BDP’nin listesinden aday gösterildiler.

Burada asıl görev Kürtler’e düşmektedir. Eğer onlar bu işin bu şekilde çözülmeyeceği gerçeğinin farkına varabilseler ve oylarını diğer siyasi partilere vererek PKK’ya hak ettiği dersi verebilseler, sorunun çözümü öyle kolaylaşırdı ki…

Ancak bu kadar bilinçli bir davranışı onlardan beklemek herhalde büyük haksızlık olur. Çünkü bugüne kadar masum Kürtler’e yapılan pek çok haksızlık, onların sabırlarını taşırmıştır. Zaten PKK da yapılan bu yanlışları istismar etmektedir.

Umarım grup kurduklarında sorumlu bir siyasi parti gibi davranırlar ve ülkenin geleceğine katkıda bulunurlar.

*****

Bir sonraki yazıda diğer küçük partileri değerlendirmeye çalışacağım.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..