- Kategori
- Psikoloji
Erkek olmanın dayanılmaz ağırlığı...
Üç kütüphane dolusu kitabı vardı bizim rahmetlinin.…
Felsefe, siyaset, tarih, ekonomi, öykü, şiir, roman, dünya klasikleri…Hatta benden sonra sanata bile merak salmıştı da , bir türlü psikolojiyi kabullendirip sevdirememiştim adama.
Çocuklar doğdu ; tuvalet terbiyesiydi, cinsel gelişimi ve meraklı soruları , uzun süreli yalancı meme alışkanlığı, arkadaşları ile iletişimleri-iletişimsizliği , beslenme sorunları, oyun – oyuncak çeşitleri, yaratıcılıklarının , kişiliklerinin gelişimiydi , derken…Ben de bir telaş bir telaş… Ama sadece bende vardı bu telaş !
Atalay Yörükoğlu, Haluk Yavuzer, Acar-Suna Baltaş, Üstün Dökmen, Özcan Köknel…Sıra sıra kitaplar, konferanslar, seminerler…nerdeyse çocuk psikolojisi ve tabii insan psikolojisi ve iletişim üzerine tez hazırlayacağım…Ama rahmetli de tık yok !
Reçete gibi hazırlanmış minik kitaplar alıp koyuyorum ortaya, oralı değil .
Kahvaltıda lafın gelişi, okumaya çalışıyorum kısa anekdotlar halinde. Iıhh..tık yok. Adam kahvaltıyı bile yarım bırakıyor dinlememek için !
Bir gün nihayet patladı “ Benim psikolojiye ihtiyacım yok !“
Ve ben onun yerine “Erkek olmanın dayanılmaz ağırlığı “ altında ufacık olup eziliyordum o anda…
Çor zordur erkek olmaya biçilen rolü oynamak, binlerce ton ağırlığı taşımak !
Erkekler ağlamaz mesela…
Erkekler duygularını belli etmez asla !
Yavrularını insan gibi sımsıkı bağırlarına basıp, saçlarını koklamaz, asla yanaklarını ısırmaz çok sevgiden …
Hatta ağız dolusu gülemezler bile… Alimallah “ karı gibi gülmek “ sözü paçavraya çevirir sonra onları !
Erkekliğe biçilen rol tonlar ağırlığındadır . Hep güçlü olmak, kuvvetli görünmek zorundadır Herkül gibi…
Küçücükken başlar rol dayatmaları. Bakkala o koşturur ekmek, tuz, sabun, gazete almaya.
Babasını kahve köşelerinden o toplar, minicik yaşında.
Sünnet olurken bile ağız dolusu ağlayamaz ! Erkekliğe ilk adımını atıyordur çünkü.
Hiç istemese bile ilk cinsel deneyimini genelevlerde , sırf göstermelik, söylemelik hatta övünmelik ama duygusuz, sevisiz yaşamak daha doğrusu yaşayamamak, bazanda bu başarısızlığı bir damga gibi ömür boyunca taşımak zorundadır , sertleşme, erken boşalma gibi ağır yükleri ile birlikte.
Cingel organının boyutları, antropoz korkulu rüyalarıdır ömürleri boyunca…
O, cinsel tercihlerinden ötürü aşağılanan dışlanandır. Çünkü erkek gibi erkek olmak zorundadır …
Kadının cinsel tercihleri ise çoğunlukla hoş bile karşılanır…
O sevmekten çok, sevişmek zorundadır.
Ve iyi sevişmek değil, çok sevişmek zorunda !
Çünkü doğa bile , üreme içgüdüsü pompalayarak haksızlık yapmıştır ona . Ve şarj-deşarj üzerine kurguludur sistemleri .
Bazen hülle yapmak en iyisidir , kolayı budur çünkü .
Eline , diline , beline sahip olmak zordur, “ bir nefsi dokuz aklı “ ile .
Öyleyse, “dokuz nefisli , bir akıllı “ yaratığı eve kapatıp, zaptı rapt ve bir de türban altına aldın mı…
Zordur erkekliğe biçilen rol ! Kirli siyaset, kanlı siyaset zor…Zordur vesselam iktidar savaşları !
Her işi bilmek , mesela muslukları , sigortayı tamir etmek, araba lastiğini değiştirmek, çatıya çıkıp anteni ayarlamak, çöpleri atmak, kömür kovasını doldurmak , taşımak , boşaltmak zorundadır !
En önemlisi evi geçindirmek, ekmeğini taştan çıkarmak zorundadır. İşçi ise patronuna, memursa müdürüne boyun eğmek hatta hakaretlerine katlanmak zorundadır. Evdeki kimliği ile işteki kimliği zıttır birbirine. Bütün gün öylesine ezilir ki , eve gelince ya günün intikamını alır döverek söverek , ya da konuşacak , paylaşacak, beyin tadı ile sevişecek hali kalmamıştır !
Erkekliğe biçilen rol zordur .Taşımaksa ondan zor…
O önce kızkardeşinin , sonra karısının, sonra da kız çocuklarının namusunun bekçisidir gece gündüz, yolda sokakta, mahallede, köyde, işte ve tarlada …
Sütte leke olabilir ama namusta leke ?
Mazallah!
O , törelerin infazcısıdır !
Bedeli çürüyen ömürler bile olsa…
Neyin infazcısı olduğunu, neyi koruduğunu bilmeden , eline silahı tutuşturuverirler küçücük yaşta.
Hayalleri, umutları, gencecik yaşamları namlunun ucundaki kurşun gibi akar gider ellerinden…
Kadınlar gibi sık hastalanmazlar, hasta olsa da belli etmezler , erkektirler çünkü. Rol böyle biçilmiştir.
Ama kadından daha genç ölürler !
Çünkü psikolojiyi reddetmek öğretilmiştir onlara.
Ağlamamak, gülmemek, duygularını, kendini ifade etmemek…
Sevmemek hatta…
Bir gün dahi “ seni seviyorum “ demeden annelerine, kızkardeşlerine , karılarına, sevgililerine, kızlarına…
En içlerindeki duygu telleri gerilip gerilip , gerilemez olur…
Erkekliğe biçilen rolün ağırlığı altında, kendisini özgür sansa da ,
Aslında biçilen rol , köleliktir ona...