Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Erkek olmanın dayanılmaz ağırlığı...

Erkek olmanın dayanılmaz ağırlığı...
 

Üç kütüphane dolusu kitabı vardı bizim rahmetlinin.…
Felsefe, siyaset, tarih, ekonomi, öykü, şiir, roman, dünya klasikleri…Hatta benden sonra sanata bile merak salmıştı da , bir türlü psikolojiyi kabullendirip sevdirememiştim adama.

Çocuklar doğdu ; tuvalet terbiyesiydi, cinsel gelişimi ve meraklı soruları , uzun süreli yalancı meme alışkanlığı, arkadaşları ile iletişimleri-iletişimsizliği , beslenme sorunları, oyun – oyuncak çeşitleri, yaratıcılıklarının , kişiliklerinin gelişimiydi , derken…Ben de bir telaş bir telaş… Ama sadece bende vardı bu telaş !

Atalay Yörükoğlu, Haluk Yavuzer, Acar-Suna Baltaş, Üstün Dökmen, Özcan Köknel…Sıra sıra kitaplar, konferanslar, seminerler…nerdeyse çocuk psikolojisi ve tabii insan psikolojisi ve iletişim üzerine tez hazırlayacağım…Ama rahmetli de tık yok !

Reçete gibi hazırlanmış minik kitaplar alıp koyuyorum ortaya, oralı değil .

Kahvaltıda lafın gelişi, okumaya çalışıyorum kısa anekdotlar halinde. Iıhh..tık yok. Adam kahvaltıyı bile yarım bırakıyor dinlememek için !

Bir gün nihayet patladı “ Benim psikolojiye ihtiyacım yok !“

Ve ben onun yerine “Erkek olmanın dayanılmaz ağırlığı “ altında ufacık olup eziliyordum o anda…

Çor zordur erkek olmaya biçilen rolü oynamak, binlerce ton ağırlığı taşımak !

Erkekler ağlamaz mesela…

Erkekler duygularını belli etmez asla !

Yavrularını insan gibi sımsıkı bağırlarına basıp, saçlarını koklamaz, asla yanaklarını ısırmaz çok sevgiden …

Hatta ağız dolusu gülemezler bile… Alimallah “ karı gibi gülmek “ sözü paçavraya çevirir sonra onları !

Erkekliğe biçilen rol tonlar ağırlığındadır . Hep güçlü olmak, kuvvetli görünmek zorundadır Herkül gibi…

Küçücükken başlar rol dayatmaları. Bakkala o koşturur ekmek, tuz, sabun, gazete almaya.

Babasını kahve köşelerinden o toplar, minicik yaşında.

Sünnet olurken bile ağız dolusu ağlayamaz ! Erkekliğe ilk adımını atıyordur çünkü.

Hiç istemese bile ilk cinsel deneyimini genelevlerde , sırf göstermelik, söylemelik hatta övünmelik ama duygusuz, sevisiz yaşamak daha doğrusu yaşayamamak, bazanda bu başarısızlığı bir damga gibi ömür boyunca taşımak zorundadır , sertleşme, erken boşalma gibi ağır yükleri ile birlikte.

Cingel organının boyutları, antropoz korkulu rüyalarıdır ömürleri boyunca…

O, cinsel tercihlerinden ötürü aşağılanan dışlanandır. Çünkü erkek gibi erkek olmak zorundadır …

Kadının cinsel tercihleri ise çoğunlukla hoş bile karşılanır…

O sevmekten çok, sevişmek zorundadır.

Ve iyi sevişmek değil, çok sevişmek zorunda !

Çünkü doğa bile , üreme içgüdüsü pompalayarak haksızlık yapmıştır ona . Ve şarj-deşarj üzerine kurguludur sistemleri .

Bazen hülle yapmak en iyisidir , kolayı budur çünkü .

Eline , diline , beline sahip olmak zordur, “ bir nefsi dokuz aklı “ ile .

Öyleyse, “dokuz nefisli , bir akıllı “ yaratığı eve kapatıp, zaptı rapt ve bir de türban altına aldın mı…

Zordur erkekliğe biçilen rol ! Kirli siyaset, kanlı siyaset zor…Zordur vesselam iktidar savaşları !

Her işi bilmek , mesela muslukları , sigortayı tamir etmek, araba lastiğini değiştirmek, çatıya çıkıp anteni ayarlamak, çöpleri atmak, kömür kovasını doldurmak , taşımak , boşaltmak zorundadır !

En önemlisi evi geçindirmek, ekmeğini taştan çıkarmak zorundadır. İşçi ise patronuna, memursa müdürüne boyun eğmek hatta hakaretlerine katlanmak zorundadır. Evdeki kimliği ile işteki kimliği zıttır birbirine. Bütün gün öylesine ezilir ki , eve gelince ya günün intikamını alır döverek söverek , ya da konuşacak , paylaşacak, beyin tadı ile sevişecek hali kalmamıştır !

Erkekliğe biçilen rol zordur .Taşımaksa ondan zor…

O önce kızkardeşinin , sonra karısının, sonra da kız çocuklarının namusunun bekçisidir gece gündüz, yolda sokakta, mahallede, köyde, işte ve tarlada …

Sütte leke olabilir ama namusta leke ?

Mazallah!

O , törelerin infazcısıdır !

Bedeli çürüyen ömürler bile olsa…

Neyin infazcısı olduğunu, neyi koruduğunu bilmeden , eline silahı tutuşturuverirler küçücük yaşta.

Hayalleri, umutları, gencecik yaşamları namlunun ucundaki kurşun gibi akar gider ellerinden…

Kadınlar gibi sık hastalanmazlar, hasta olsa da belli etmezler , erkektirler çünkü. Rol böyle biçilmiştir.

Ama kadından daha genç ölürler !

Çünkü psikolojiyi reddetmek öğretilmiştir onlara.

Ağlamamak, gülmemek, duygularını, kendini ifade etmemek…

Sevmemek hatta…

Bir gün dahi “ seni seviyorum “ demeden annelerine, kızkardeşlerine , karılarına, sevgililerine, kızlarına…

En içlerindeki duygu telleri gerilip gerilip , gerilemez olur…

Erkekliğe biçilen rolün ağırlığı altında, kendisini özgür sansa da ,

Aslında biçilen rol , köleliktir ona...

 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..