- Kategori
- Kültür - Sanat
Erzurumlu Aşık Yaşar Reyhani'nin Kızı Yasemin Reyhani ile Röportaj
Erzurumlu Aşık Yaşar Reyhani
Sayın Yasemin Reyhanî Şahbaz sizi tanıyabilir miyiz?
Ben 1960 yılının sonbaharında Erzurum’da doğmuşum. Ortaokul mezunuyum. Çocukluk yıllarımda Türk Halk Müziği eğitimi aldım, amatörce de olsa türküler okuyabilirim. Sanatın birçok dalına karşı yeteneğim ve eğilimim vardı. Ama küçük yaşta evlenince hepsini yüreğimin derinliklerine gömdüm. Arada sırada duygularım atağa kalksa da susturuyorum onları bu yaşıma rağmen.
Yaş derken evliyim dört çocuğum var. Çocuklarımın adları: Alpaslan, Bilge, Tuğba ve Zeynep… Üç kızım öğretmen, oğlum inşaat teknikeridir. Hepsi evli, beş tane de torunum var, altıncısı da yolda. Çocuklarım benim her şeyimdir. Onlar benim dünyamın renkleridir, onlarsız bir hayat düşünemiyorum.
Uzun yıllar Erzurum’da yaşadım. Yedi yıl önce manasız bir hevesle diyarı gurbete göçtüm. Uzun hikâye… Şimdi Bursa’da ikamet ediyorum.
Siz çok ünlü ve çok kıymetli bir aşığımızın kızısınız? Edebiyatla, sanatla tanışmanız nasıl oldu?
Anlatayım efendim. Benim aklım erdi ereli edebiyatın içindeydim. Babamın sanatı dolayısıyla hanemiz bir sohbet yeri, bir muhabbet otağı, âşıkların konakladığı bir misafirhaneydi. Sabahları onların sazlarının sesi ve türküleriyle uyanırdık. Âşık hikâyeleri anlatılırdı bu sohbetlerin içinde evvela âşık edebiyatını tanımış olduk bu vesileyle özellikle babamız Âşık Reyhanî bu konuda mahir bir ustaydı, o hayal dünyası zengin ve yaşam içerisinde çok iyi bir gözlemciydi. Sade düzgün ve arı bir Türkçesi vardı. Saatlerce bıkmadan dinletirdi kendini... Nice halk ozanları tanıdık ve dinledik onun sayesinde. Evimiz bir nevi eğitim yeri gibiydi, bu konuda. Bir de bu bizim genlerimizde var, uzak kalmamız imkânsızdı bu camiadan. Bu arada annemiz de şair ruhlu bir kadındı. Boş vakitlerinde önüne aldığı küçük teybinde âşıkların eserlerini dinlerdi. Manidar dörtlükler söylerdi, çok muazzam atasözleri bilirdi. Duygusal bir kadındı. E hal böyle olunca bizim genlerimizde vardı edebiyata yakınlık ve yatkınlık.
Daha sonra babamın uzun süren hastalığı hatta vefatı sonrası daha farklı edebiyat ortamlarına girmek bizlere nasip oldu. Bu sayede çok değerli güzel insanlar tanıdık. Halen zaman zaman aralarında bulunmaktan mutluluk duymaktayım.
Ben de sizi 2006 yılında Kars’ta Karslı Murat Çobanoğlu Âşıklar Bayramında tanıdım. İyi ki tanışmışız. Reyhanî ile yaşarken tanışma fırsatım olmadı. Sanatını çok takdir ettiğim çok kıymetli bir ozandır. Adana Kız Lisesinde edebiyat öğretmenliği yaptım uzun yıllar… Babanızın eserlerini okuttum. Edebiyat kitaplarında işlediğimiz konulardan biri de “Bir Gelin” adlı şiiriydi. Kocası Almanya’ya giden bir gelinin sıkıntılarını öyle güzel dile getirmiş ki hayran olmamak mümkün değil…
BİR GELİN
Elleri koynunda pınar başında
Almanya'ya doğru bakar bir gelin.
Yedi çocuğu var dördü peşinde,
Feleğe dişini sıkar bir gelin.
Zavallıya hayat olmuş işkence,
Ona zehir olmuş zevk ü eğlence
Dışarıdan bir erke sesi duyunca
Postacı zanneder çıkar bir gelin.
Sorunca derdini söylemez dili
Yirmi beş yaşında bükülmüş beli
Hatıra aldığı kirli mendili
Gözünün yaşıyla yıkar bir gelin.
Yıkık avlusuna hasır sererek
Körpe yavrusuna göğüs gererek
Yıldızlarda haber var mı diyerek
Akşam dam üstüne çıkar bir gelin.
Çaresi yok derdi düşmüş derine
Uykusu yok hasret vurmuş serine
Kemerini vermiş borcun yerine
Belini iplikle sıkar bir gelin.
Aylar geçer senesinden habersiz
Kitap okur manasından habersiz
İplik düşmüş iğnesinden habersiz
Dikeceği yerde söker bir gelin.
Gücü yetse kanunları bozarmış
Kazma alıp toprakları kazarmış
Küçük oğlu babasına benzermiş
Umutla yüzüne bakar bir gelin
Reyhanî der gel bu gelini kına!
On yıldır elleri görmemiş kına
Sofrada Mehmed'i gelir aklına
Çorbayı yemeden döker bir gelin.
Aileniz hakkında bilgi alabilir miyim? Kaç kardeşsiniz?
Ailem uzun yıllar Erzurum’da ikamet etti.1989 yılında Bursa’ya göç etti ve halen Bursa’da yaşamaktadırlar. Dört kız, üç erkek olmak üzere yedi kardeşiz. Mansur, Yüksel, Ozan kendi çabalarıyla muazzam bir şekilde bağlama çalıp babamın eserlerini icra ediyorlardı. Gelin görün ki babamın hastalanmasına sebep olan hadiselerden en önemlisi de kardeşim Yüksel’in 30 yaşında bir trafik kazasında gerçekleşen ölümü oldu. Eğer Yüksel yaşasaydı eminim ki babamın sanat rüzgârını çok yücelere taşıyabilirdi. Olağanüstü bir sese ve kabiliyete sahipti. Ağabeyimi de genç yaşta kaybettik. Şimdilerde kardeşim Ozan, sazı ve sesiyle Âşık Reyhanî sanatını rehberlik etmekte.
Kızlar da Meryem, Leyla, Hülya, Yasemin toplam yedi kardeşiz. Erzurum’un karında kışında, bizim küçücük hanemizde kendi aramızda oluşturduğumuz sımsıcak muhabbetlerimiz olurdu, kardeşlerimin sazlarına türküler söyleyerek eşlik ederdik. Mutlu ve huzurluyduk yaşam koşulları bizi ayırana dek.
Çok üzüldüm Yasemin Hanım. Allah rahmet eylesin. Babanız ve kardeşleriniz nur içinde yatsınlar. “Reyhanî” mahlas mıdır yoksa soyadı mıdır? Mahlas ise nasıl almıştır?
Harika Hanım bizim soyadımız önceleri “Yılmaz” idi sonradan “Reyhanî” olduk. Reyhanî mahlasını Bayburtlu Hicranî vermiştir.
Evladının gözünden Yaşar Reyhanî’yi tanıtmanızı istesem neler söylerdiniz?
Yaşar Reyhanî 1932 yılında Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Alvar köyünde dünyaya gelmiştir. Dedeleri Ahıska’dan Erzurum’a göç etmiş bir süre ticaretle uğraştıktan sonra Alvar köyüne yerleşmişlerdir ve çiftçilikle uğraşmışlardır. Bu vesileyle Âşık Reyhanî, ilkokulu dahi okuyamamıştır. Bir gün çevre köylerden aşağı Tahir hoca köyündeki Göreşken Baba Türbesinde uyuyakalır. Rüyasında Alvarlı Lütfü Efendi avucuna mavi bir boncuk bırakır bu rüya Âşık Reyhanî’de şaşkınlık uyandırır, bir süre olayın etkisiyle gezer. Yakınları onun hastalandığını düşünür. 17 yaşlarında komşu kızı Hatun’a âşık olur. Hatun, başka bir köye gelin gider ve bir yıl sonra vefat eder. Yaşadığı bu olaylar kendisinde var olan yaratılış atmosferine eklenince kendisini âşık şiirinin içinde bulur. Kırık dökük mısraları o dönemde söylemeye başlar. İlk zamanlar “Dertli” mahlasını kullanır. Hasankale’nin ve Erzurum’un belli başlı âşık kahvehanelerinde çalıp söylemeye başlar. Büyük üstatlarla karşılaşan Âşık Reyhanî’ye Bayburtlu Hicranî tarafından “Reyhanî” mahlası verilir. Ünü yavaş, yavaş şehir dışına çıkan Reyhanî Konya âşıklar bayramında her sene üstün başarılar elde eder. 1976’da Erzurum halk ozanları derneğini kuran Âşık Reyhanî uzun yıllardan sonra Erzurum’dan Bursa’ya göç eder. Aslında bu durum onu çok üzer ama kervan yolu almıştır bir kere... Uzunca bir süre Bursa’da yaşayan Reyhanî, burada hayata veda eder.
Bana Reyhanî’yi sorarsanız o, insanoğlunun hayatının her evresinde vardır. Dünyaya gelen bebeğin ağlamasında, anaların ninnilerinde, sevgilinin hasretinde, gelinin kınasında, nöbetteki askerde, hasta yatağında, düğün otağında, aşılmaz dağlar başında gidip gelmeyen de gelip görmeyen de kısacası Anadolu insanının her hadisesinde, her sıkıntısında vardır.
Âşık Reyhanî’de ele avuca gelmez, sınırlara sığmaz bir duygu coşkunluğu, üstün bir zekâ ve kuvvetli hissediş gücü vardır. Eserlerinde tasavvuf, tabiat, aşk, ölüm, ayrılık, yiğitlik, toplumsal olaylar, taşlama, güzelleme gibi konuları işlemiştir. Halk edebiyatı nazım biçimleri ve divan gibi kalıplar da görmek mümkündür. Şiirlerinde insanı ve toplumu ilgilendiren her husus mevcuttur. O, insanı ilgilendiren her olayın takipçisidir. Özellikle sesini duyuramayan insanlara tercüman olmak için çırpınır durur. Eserlerinde sosyal ve siyasal eleştirilere de önem verir. O, cesur hatta yerine göre asi bir ozandır. Haksızlığa asla boyun eğmez. Zalimin karşısında eğilip bükülmez. Güçlünün güçsüzü ezmesine karşı durur haykırışlarıyla. Vatanını, milletini her şeyin üstünde tutan milliyetçi bir ozandır. O, halkın tercümanıdır açıkçası. Bir şiirinde kendini şöyle anlatır:
Dinle anlatayım sana
Erzurumlu Reyhan benem.
Cayır cayır yana yana
Erzurumlu Reyhan benem.
Karanlıkta ışık sezen
Anahtarsız kilit çözen
Gözyaşıyla şiir yazan
Erzurumlu Reyhan benem.
Köprüye basmadan geçen
Dost elinden bade içen
Çağında bir sayfa açan
Erzurumlu Reyhan benem.
Sümmani’nin bir kenarı
Emrah’ın aşkının narı
Hakkıların torunları
Erzurumlu Reyhan benem...
O, bu sanata çok emek verdi. Yaz-kış demeden, dağ-tepe demeden gezdi yurdumu diyar diyar… Sayısız eserler bıraktı bu topluma. Bütün Avrupa ve Arap ülkelerini dolaştı. Dede Korkut ve Mevlana sempozyumunda yer aldı. Amerika Michigan Üniversitesi tarafından “Fahri Hemşerilik” ödülüne layık görüldü. Reyhanî hakkında son bir değerlendirme yapacak olursak başarılı olarak yazdığı şiirlerinde Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal gibi halkını dertlerini yüksek bir seslenişle dile getirmiş; Sümmani gibi öğütler vermiş bir kelam ustasıdır. Çok sayıda eseri vardır. Adına yazılmış altı yedi tane tez beş tane şiir kitabı birçok sayıda kaset ve plağı mevcuttur. O sevgiden hâsıl olmuş bir insandır. Misafirperver, merhametli güler yüzlü bir insandı zamanla değeri daha da iyi anlaşılacak gönüllerde ki yeri daha da pekişecektir. Erzurum’da bir ilkokula, iki parka, bir de TRT stüdyosuna ismi verilmiştir. Bütün bunlar büyük usta için yeterli değildir. Temennimiz daha büyük güzelliklerin vuku bulmasıdır Âşık Reyhanî adına.
Babanızın en sevdiğiniz, sizi en çok etkileyen şiiri hangisidir?
Hiçbirini diğerinden ayırt edemem; hepsinde de ayrı ayrı birer mesaj vardır. Hepsi birbirinden değerlidir benim için. Sık sık dizeleri dilime gelen bir şiirini paylaşayım sizinle…
Demedim mi gönül kalkıp yürüme
Bir gün yollarını harami bağlar
Dertliysen derdini dertsize deme
Dertsiz hekim olsa yara mı bağlar
Yazılan kaderdir başa gelince
Suç sende ayağın taşa gelince
Kudretin damlası coşa gelince
Onu bent mi eyler dere mi bağlar
Oku sayfasını geçen çağların
Yaprağı dökülmüş nice bağların
Âdeti böyledir yüksek dağların
Aslı'ya yol verir Kerem'i bağlar
Ben de Reyhani’yim susuz pınarım
Damlam coş ederse olmaz kenarım
Öldüğümü duysa o nazlı yarim
Bilmem al mı giyer kara mı bağlar?
Babanızın saz çalma - beste yapma çalışmaları esnasında ne yapardınız?
Âşıklarda beste yapma diye bir olay yoktur. Âşığın kelamıdır değerli olan. Âşık bu ilham vakti vardır siz de şairsiniz bilirsiniz. Özelikle Âşık Reyhanî irticalen eserler yazan hazırcevap bir ozandır. Gördüğü manzaranın ona hissettirdiğini gerçekçi bir empatiyle dile getirirdi ama tabii evde her sazı eline alışında bana ismimle şöyle bir seslenirdi: “Kızımniyetli Yasemen, gel hele bas şu perdeye!” derdi yani akort ederdi sazını… Dakikalar sürerdi o gün ona hangi konu ilginç gelmiş niye duygulanmış neye hüzünlenmiş ve dünyanın gündeminde ne var ise beş dakikada bir eser çıkardı dimağından. İnanın çoğunu o da kaydetmemiştir, kaybolup gitmiştir birçok eseri. Çoğunu da ben veya kardeşlerim kaleme alırdık o anda. Özel bir çaba sarf etmezdi. Onun için bu, anlık bir hadiseydi.
Yasemin Hanım, önemli bir sanatçının evladı olmak nasıl bir duygu?
Tabi ki çok gurur verici bir durum bu! Âşıklık sanatının icra edildiği her ortamda Reyhanî adının geçmemesi mümkün değildir. Halk ozanları meclislerinde Reyhanî eserlerinin okunması bizler için ayrı bir mutluluk kaynağıdır. Birçok değerli sanatçımızda var eserlerini seslendiren. Reyhanî adı ile vardığımız mevkilerde saygı ile karşılanıyoruz. Bir nevi protokol insanıyız. Bu, bize çok onur ve gurur vermektedir. Zaten bize miras kalan tek şey de bu olsa gerek. Aslında biz çok önemli bir hazinenin mirasçılarıyız ama bu işin balını başkaları yemekte, O, çok apayrı bir konudur ve bu konu üzerine bir tez hazırlanır sanırım. Neyse şimdi bu konuya hiç girmeyelim. Babamın adının geçtiği her yerde yerimiz hep yükseklerde… Ondan her yerde hep övgüyle bahsedilmesi apayrı bir güzelliktir bizler için.
Babanızla ilgili bir anınızı anlatabilir misiniz?
Babamla ilgili çok anım var tabii! Yaz tatillerinde ya o Erzurum’a gelirdi ya da ben Bursa’ya giderdim. Hastalandığında yanında refakatçi olarak çok kaldım. Ona itina ile bakardım. İki arkadaş gibi muhabbet ederdik. Sanki onu ben bir başka sever, daha iyi anlardım. Birgün hastanede yatarken yaptığım hizmet karşılığında bana dedi ki“Kızım, devlet seni işe almaz mı? Sen çok iyi hasta bakıyorsun çünkü…” Ondan ayrılmamı uzaklara gitmemi hiç istemezdi. Malum ben Erzurum’da yaşıyordum. Bir keresinde de “Artık Erzurum’a dönüyorum baba çocuklarım var, bana müsaade…” dedim. Uzun uzun baktı yüzüme “Gitme!” diyemedi de “Kızım, kocana söyle de seni boşasın.” dedi. Mutfaktan hırsla gelen annemin sesi ile irkilip kahkahalarla gülmüştük. Çok nüktedan, çok esprili, hazırcevap biriydi. Eminim ki ondan iyi bir aktör de olurdu; iyi bir siyaset adamı da… Nur içinde yatsın.
Sizin de şiir yazdığınızı biliyorum. 2008’de Karslı Murat Çobanoğlu Âşıklar Bayramında şiirlerinizi dinlemiştim. Birlikte güzel sohbetlerde bulunmuştuk. Şiirlerinizi bir kitap haline getirmek istiyor musunuz?
Vallahi yazdıklarıma şiir diyemem. Hele babamın eserleriyle haşır neşir olurken. Ufak tefek bir şeyler karalıyorum. Bazen de ağzımdan çok değerli sözler çıkmıyor değil. İnşallah kısmet olursa bir kitap çıkarmayı düşünüyorum.
Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Son olarak bana söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Değerli şairem Harika Ufuk Hanım, ben size çok teşekkür ediyorum. Adana’nın bağrından kopan bir eğitimci yazar şairenin Âşık Reyhanî’yi ölüm yıldönümünde hatırlaması, yâd etme düşüncesi ve sahiplenmesi bizleri çok mutlu etti. Kendi adıma ve ailem adına size çok teşekkür ediyorum. Başarılarınızın devamını diliyorum. Sağ olun, var olun! Sevgilerimle…
Bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Sizler de sağ olun, var olun.
HARİKA UFUK