- Kategori
- Blog
Esas soru: Milliyet Blog hiç andıçlandı mı?

Andıç konusuna girmeden önce bir hususta düzeltme yapmak zorundayım. Bir blogger arkadaşımız, kendisini de içine katarak, MB yazarlarının bazı köşe yazarlarının yansıması olduklarını yazarak MB yazarlarını küçümsedi.
Bu arkadaşın yazısına "yandaş yorum" yazarak bu küçümsemeyi kabullenmiş olan arkadaşların tutumu da ayrı bir düşündürücü olay!
Öyle ya; kendine ait bir yüzü, bir kimliği, bir karakteri olmayan, ancak başkalarının maskeleriyle MB sayfalarında dolaşan bu yazarlar olsa olsa kötü birer taklitçi olabilirler!
İçimizde bu şablona uyan yazarlar olabilir. Dahası; köşe yazarlarının yazılarını olduğu gibi alıntılayan, altına da kendi imzasını atan yazarlar da gördük, ama bu değildir ki MB yazarlarının hepsi aynıdır...
Bu itham, sadece içimizde olan çok değerli yazarlara değil, aynı zamanda MB'a da büyük bir haksızlıktır.
MB için bugün, en saygın, en tarafsız ve en çok ziyaret edilen blog sitesi diyorsak eğer, bunun başta gelen sebebi çok değerli blog yazarlarına sahip olmasıdır. Tabii ki bu değerli blog yazarlarının MB'u tercih etmelerinin sebebi de MB'un özgür ve özgün düşünceye saygılı, tarafsız yayın politikasına gösterdiği hassasiyettir.
Hani çok başarılı olup da bir yere gelemeyen insanlar için "arkası yok" diye söylenir ya, bunun gibi MB'da da, hasbelkader köşe yazarı olmuş bir çok köşe yazarını üçe beşe katlayacak yazar arkadaşlarımız var. Siyasi görüşü ne olursa olsun, bir MB yazarı olarak ben onlardan gurur duyuyorum ve onları takdirle izliyorum. Mesela;
Siyasi görüşlerimizin hiç uyuşmadığı, bu nedenle de zaman zaman fikir tartışmasına girdiğimiz Gülgün Karaoğlu'nun anlatımına bayılıyorum. Onu okuduğumda anlı şanlı büyük köşe yazarları aklıma geliyor ve demek ki küfür etmeden de karşı görüş açıklanabiliyormuş, duygusuna kapılıyorum.
CHP'li olduğunu saklamayan Ömer Özdamar arkadaşımız, kendi görüşlerini yansıtırken kimsenin de rencide olmaması için azami özen gösteriyor. Gerçek bir beyefendi o.
Dünya görüşlerimizin aynı olmadığı Ümit Çulduz'un yazıları bir yazın harıkası.
Eğiitimini de alarak yazı yeteneğini geliştiren ve geniş bilgi birikimiyle adeta sözcüklerle köşe kapmaca oynayan Celal Çelik... Ben inanıyorum ki; eğer Celal Çelik olmasaydı MB'un bir tarafı eksik kalırdı.
Bütün yazılarını kaynak göstererek bilimsel ölçütte sunan cdenizkent.
Yine akademik ölçekte Salih Erdağı ve Bibliyofil.
Önemli günlerin uzman başyazarı, reyting kraliçesi Çılgın Sabişimiz Sabiha Rana.
Roman kıvamında yazılarını yazan ve MB'da bize balık avı zevkini ve heyecanını yaşatan benim blog kardeşim M. Talip Girgin.
Aklıma gelen ve takip edebildiklerimden bazılarıdır. Eminim daha birçok değerli yazarlarımız bulunmaktadır.
Siyasi karşıtlıktan yola çıkarak bazı değerli yazarların şahsında tüm yazarları yansıma diyerek taklitçi ilan etmeyi yersiz ve haksız buluyorum.
Bana göre üzerinde durulması ve sorulması gereken soru çok daha farklı olmalıydı.
Biliyorsunuz, yakın geçmişte bir 28 Şubat süreci yaşadık ve bu süreçte çok değerli bazı köşe yazarlarının andıçlandığını sonradan öğrendik. Dahası belli bir merkezden gazetelere ve televizyonlara haber servisi yapıldığı ileri sürüldü.
Bu tecrübeden yola çıkarak, bu dönemde de benzer uygulamanın yapılmış olabileceğini tahmin ediyorduk ve hissediyorduk.
Psikolojik harekatı, tabii ki eğitimini almış uzmanları en iyi bilirler. Ergenekon kapsamında ortaya çıkan her delil ve her gelişmeye karşı anında, ilgili olayı şüpheli hale getiren argümanlar ve çok başarılı karartma kampanyaları uygulandı. Bunun için de, yine belli merkezden belli köşelere servis yapılmış olabileceğini düşünmek herhalde aşırı kuşkuculuk olmasa gerekir.
Bu kapsamda meçhul askerin ihbar mektuplarını gördük. Buna karşı da hemen "kimdir, nedir, gerçekte böyle biri var mı?" gibi kafa karıştıran sorulara muhatap olduk. Görüyoruz ki; geldiğimiz noktada meçhul subayın bütün söyledikleri doğru çıkıyor. Genelkurmay'ın da kabullendiği 40 adet psikolojik harekat sitesi kurulmuş ve 400 site de andıçlanmış!
Bunu görev kapsamında değerlendirmek ve buna hukuki kılıf ayarlamak imkansızdır. Hukuk dışına çıkıldığı çok açıktır.
Bu kadar kapsamlı bir uygulamadan MB'un nasibini almadığını söylemek fazla iyimserlik olur, sanırım...
Tabii ki Milliyet adını kullanan MB'u doğrudan andıçlamaya kimse cesaret bile edemez. MB'un buna musait olmadığını çok iyi bilirler. Ama 40 Site kuran, 400 siteyi de andıçlayan bir oluşum, internette en çok ziyaret edilen bir siteyi de tüm fikir özgürlükleriyle baş başa bırakamaz herhalde. Buna inanmak iyimserliğin de ötesinde safdillik olur.
Özgür düşünceye sonuna kadar açık olan bir platforma değişik nik isimlerle girip yazı ve yorumlarla karalama ve yönlendirme, hatta karşı görüşleri sindirme faaliyetleriyle dolaylı andıç uygulamaları pekala mümkündür.
Sizleri bilmiyorum, ama bana andıç uygulandığını düşünüyorum.
MB'a üye olduğum henüz bir ay olmuştu. 22 Temmuz seçimleri ardından Gül cumhurbaşkanı seçilmişti. Bazıları 30 Ağustos resepsiyonunda Gül ve Erdoğan'a ilgi gösterilmeyerek TSK'nın karşı tavrını açık olarak ortaya koyacağını bekliyorlardı. Resepsiyonda tersi olmuş, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Gül ve Erdoğan'ı iyi bir şekilde karşılamış ve ağırlamıştı. Geceye davetli bazı kişilerin yüzleri kapkaraydı, ağızlarını bıcak açmıyordu!
Hemen, geceyi tasvir eden bir yazı yazdım. Hemen de tebrik eden bir yorum geldi. Tıklanması da iyi gidiyordu. Sabahleyin sayfama girdiğimde bir yorum daha geldiğini gördüm. Okuduğumda şoke olmuştum. Biz diye başlayan, Atatürk ve Cumhuriyet'le devam eden ifadeler 12 Mart muhtırasını aratmıyordu. O sıralar emekli subaylar televizyonlarda çok konuştukları için bu yorumu yazanın emekli bir subay olacağını düşündüm. Kendimi miğfersiz, mızraksız arenanın ortasına atlamış gladyatör gibi hissettim. İtiraf edeyim, çok tırsmıştım. Önce yorumu sildim, sonra da yazıyı.
Artık yazmamaya kesin karar vermiştim. Demirel gibi şapkamı alıp gideyim, dedim. Aradan bir zaman geçtikten sonra, bizim için değil, çocuklarımız için, ne pahasına olursa olsun yazmam gerektiğini düşündüm, her şeyi göze alıp yazmaya devam ettim ve halen yazıyorum. Yine sileceğimi düşünmüş olmalı ki aynı arkadaş bir yazıma daha benzer üslupla yorum gönderdi. Bu defa yazımı silmediğim gibi hak ettiği üslupla cevabını da verdim. Bir daha yazılarıma yorum göndermedi.
Belki ben haksız ve yersiz bir kuruntuya kapılmıştım, ama gelişen olaylar, kuruntularımın hiç de haksız olmadığını göstermektedir.
Ama haklı, ama haksız; benim andıçlandığım bir gerçek. Çünkü sildiğim yazımı, güncelliğini kaybettiği için bir daha yayımlamadım ve sizler de bu yazıyı okuyamamış oldunuz. Andıç da zaten bu demek değil mi?
Demek ki yansımadan daha önemli olan, hiçbir baskı uygulanmadan bütün fikirlerin özgürce arzedilmesi ve tartışılmasıdır.
Zaten demokrasiyi savunmamızın nedeni de budur. Bunu sadece kendi görüşlerimiz için değil, karşı görüşler için de istiyoruz.
Bunu istemek neden suç?
İşte benim anlayamadığım ve anlam veremediğim soru!