Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

01 Ağustos '07

 
Kategori
Öykü
 

Eski Bir Testi

Aman tanrım! Okula geç kalacağım. Saat mı fazla ilerledi, ben yanlış mı görüyorum. Sabahın sekizi olmuş, bir tek güneş ışığı dahi gökyüzüne yansımamıştı. Pek de alışık olduğumuz bir durum değil... Hayırdır inşallah... Kaygan zeminli bu taş merdiven de evin kuzey girişine niye yapılmıştı ki... Bastığım yeri göremiyorum.

Hızlı bir şekilde giyinip sokağa çıkmalıyım. Hiç olmazsa ikinci derse yetişirim... Hayret, sabah ezanından itibaren sesine uyandığımız tezgah çalışmıyor... Kilim dokumadığına göre, sevgili annem de uyuyakalmış.Merdivenden sessizce inmeliyim. Kardeşlerim de uyanmasınlar. Keşke, ben de öğlenci olsaydım. Onlar gibi biraz daha uyurdum. Sanırım birkaç basamak daha kaldı. Topu topu ikinci kattan aşağıya iniyorum ama bitmek tükenmek bilmez bir merdivene rastladım. Merdivenin bitiminde bir sahanlık, dar, loş. Güneye de kapı açılmış... Oldum olası demir kapıları sevmem... Allah korusun, ya bir yangın çıkarsa... Merdivenden en nihayet kurtuldum... Sırat köprüsü sınavını geçmiştim. Elimde geceden hazırladığım kitaplarım. Kuzeye doğru açılan kapıdan, hafif nemli parke yola bir çıkabilsem on dakika içinde okula ulaşırım. Ama ayaklarım öylesine yoğunlaştı ki, yürüyemiyorum. Kapının eşiğine adeta çakılmış ayaklarım, üzerlerinde tonlarca ağırlık varmışçasına çekiyorum. Merdivenin küpeştesine zorlukla dayandım.

“Anne, anne!...” Sen misin anne! Saçlarına ne oldu böyle darma dağınık... Anne neden yerdesin? Yaklaşmak istiyorum sana anne, korkuyorum, çok korkuyorum anne. Bir gecede ne oldu sana böyle!... Gözlerinin beyazı irileşmiş, yan tarafları da kızarmış... Evimizde böyle bir yer yatağı yok, nereden geldi... Yanındaki su dolu toprak testi de ne böyle anne? Elinle sıkı sıkıya tutmuşsun. Konuşmak istiyorum güzel annem... Lütfen anne, konuş benimle... biraz yaklaşmak istiyorum anne, ne olur izin ver!... babam da nereye gitti? Ne olur anne cevap ver, bir şey söyle!... saçlarının beyazları beni şaşırtıyor anne... Dün akşam kalın simsiyah belinden aşağıya kadar uzanan saçlarını, ıslaya ıslaya örmüştün. Azalmış, kısalmış, üstelik bembeyaz olmuş anne!... Ağlıyorum, gözyaşım akmıyor... İçim yanıyor annem... Kalbim patlayacak kadar dolu... Rengin sapsarı annem... Pembe yanaklarına ne oldu annem? Uzun boylu, güzel annem, ayakların seni taşıyamaz olmuş, çöküvermişsin bu yatağın üzerine... Allahım, bir gecede bu kadar değişme... Lütfen yüce Allahım, rüya görmüş olayım... Annemden korkuyorum... Affet beni yüce Allahım!

Anne, ben kızınım; beni tanıdığını söyle, lütfen!... Görmüyorsun! Duymuyorsun!... karşındayım anne!... Okula gidecektim... Devamlı konuşuyorum, bir tek kelime söyle hiç olmazsa yalvarırım konuş. Evimiz hiçbir zaman böyle kasvetli olmadı, loş olmadı... Evin dört cephesini de pencere yaptırdın sıkıntı vermesin diye... Anne, nasıl karanlık oldu evimiz, kim bu hale getirdi... Anne, ne olur izin ver biraz daha yaklaşayım. Anne hissediyor musun bahçemizdeki güllerin, portakal ağaçlarının kokusunu? Kuşlar cıvıl cıvıl, zeytin ağaçlarında... benim duyduklarımı duyuyorsan ellerinden birini testinin üzerinden çek!... Hareket yok... Ev halkını uyandırmak için var gücümle sesleniyorum. Kimseden cevap yok. Kâbus gibi bir sabah... ikinci derse de yetişemeyeceğim. Üzerimde siyah ortaokul önlüğüm, beyaz yakamı da önüme sarkıtmışım. Diğer biritini düymeye takmaya fırsat bulamadım. Kitaplarımdan bir kısmı yere düşmüş...

Merdivenin alt basamağına çöküverdim. Başımı duvara yasladım. Gözlerim akmaya başladı. Çaresizim... Ard arda üç kez Ayetel Kürsü’yü okudum. Çaresizim. Birden tezgahın sesini duydum. Annem yerde; peki tezgahta kilim dokuyan kim? Korkarak tezgahın bulunduğu odaya gittim. Annem, mekik elinde tezgahta... Dönüp adeta tüm duyularını kaybetmiş, mindere çöküvermiş anneme baktım...

Tezgahın sesi kulaklarımda yankılanmaya başladı. Evimiz tek katlı, okul gibi büyük... Fırladığım gibi tezgahta kilim dokuyan annemin karşısına geçtim. “Kızım, neden bu kadar erken uyandın?” kalbim, küt küt atıyordu. Yüzüm gözyaşlarımdan ıslanmış...

.... Bu yolculuk nereye......................... 1974

Hayırdır, bu yolculuk nereye?

Neden Gerekti, seni hiç mi hiç anlamıyorum!

Hani birlikte oturacaktık; Karagöz üst katta, biz onun alt katında...

Olur mu sözünde durmamak?

Gidişini saatlerce izledim, o tepenin ardından

Zeytin ağaçlarının arasında gizlenerek...

Olmadı, olmadı...

Ben sana yakıştırmadım bu gidişini,

Kalbim kapkaranlık.

Boğazımda tarifsiz bir düğüm oluşuverdi.

Toprak yol, tepelerin arasında incecik,

Kıvrım, kıvrım yol...

Her iki yanı önce zeytinlik,

Ardından yer yer kayalık,

Biçilmiş buğday tarlaları,

Sararmış otlar...

Uçsuz bucaksız...

Çok hızlı gidiyorsun, iz yok, toz yok.

Üzerinde uzun bol, bembeyaz elbise,

Tek tük mine desenli...

Çok uzakta sarı, kirli beyaz tuğla ile örülmüş bir ev

Sıvasız.

Ve sen önünde

Ağacın serin gölgesinde,

İskemleye oturdun.

Sofanın tavanında bir çengel

Beyaz bir torba sallanmadan duruyor.

İçinde kurutulmuş erzak.

Hava durgun,

Güneş kızgın...

Nefes almakta güçlük çekiyorum.

Bulunduğum yer serin.

Başında bembeyaz tülbendin. Çenen, boynun iyice kapalı.

Başını sağ eline dayamışsın.

Dirseğin dizinde.

Dalgınsın.

Yakınında bir testi. Islak içi su dolu

Senden habersiz avluna girdim.

Birkaç kuru sac ekmeği çaldım.

Birinin ucundan yedim.

Diğerleri elimde.

Babam yakınında bir yerde

Onu göremiyorum.

Ve tandırın arkasında saatlerce bekledim.

Tandır sıcak, güneş sıcağı

Kış ortasındayım anne

Hava soğuk

Niçin bu yaz sıcaklığı?

İçim buruk. Tek bir damla gözyaşım yok.

İçim param parça...

........

ve haziran geldi

Güzel annem...

Hava sıcak, hava yakıcı,

Defalarca gidip gelmelerin oldu.

Konuşamıyordun

Yasin’i ezberinden okudun,

Ellerin,

Tutmayan ellerin,

Nasıl sure bitinceye kadar havada kalktı?

Saatini söyledin.

Üç saat sonra dedin.

Gidereyak neden konuştun,

Şaşırdık.

Kıbleye çevirmişti komşular seni

Yemedin, içmedin,

Günlerce...

Üç saat doldu annem...

Beğenmedin bu suyu.

“Bu su içilmez”

“Benim suyum orada,

Testi su ile dolu.”

Giderayak neden anne?

..........

Seni yolcu ederken ürperdim.

Bir kış günü bizi terkedip geçtiğin yerler

O yöre, senin ülken.... 1993

 
Toplam blog
: 77
: 505
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

Yaşamsal boyutta etkilendiğim; kimi zaman bir kısım, kimi zaman bütün insanların orijininde birle..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara