- Kategori
- Kültür - Sanat
Eski Datça ve Can Yücel
Can Yücel
Eski Datça denince pekçokları gibi aklıma ilk gelen Can Yücel olur.
Eski Datça'nın minik kutuları andıran taş evlerinden huzur yayılır kesme taştan daracık sokaklarına. Bu sokakların üstüne göğe uzanan ağaçlar dallarını sarkıtır. Salaş kahveler kadar modern kafelerin, el sanatları atölyesinin, kilim satan küçücük dükkanların bulunduğu sokaklardan geçip Can Yücel Sokağı'na açılırsınız. Ardından şairin evinin kapısına yönelir, kendi sesinden şiirleri kulaklarınıza çalınırken insan boyunda kaktüslere, turunç ağaçlarına bakarsınız toprak zeminli bahçesinde. Şair hala şiirler okur, bu kez kızı Güzel'e:
Sen ki çiçekleri toplamayan 'güzelim'
Çiçekleri sulayan çocuk
Ve ben ki buruk ve kavruk
Bir ihtiyar adamım artık
Ardından kalabalığı izlersiniz duvarından ağlar sarkan beyaza boyalı evin yanındaki kulübeye yönelerek. Kulübe ki duvarları raf, rafları binbir kitap... Türkçe, İngilizce, Fransızca. Almanca da var mıydı? Sonra ahşap masaya serpiştirilmiş çizimler... Sanırım kızına ait şairin.
Tok ses, okumayı sürdürür yaşamı:
Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin...
Kulübenin dar verandasında rahat bir sandalye görür, hayal edersiniz. Buraya oturup sükut-u hayale mi dalardı? Mesela harfleri mi dolardı zihnine şu şiirin:
Kibrit çakıyorsun karanlıkta
badem çiçeklerini görmek için
ve mart denizlerinde tedirgin bir çift
sarnıç gemisi gözlerin
Bir iş açacaksın sen başımıza
yangın mı olur artık, bahar mı?
2. Datça Edebiyat Günleri, ölümünün 11. yıldönümü olan 12 Ağustos'ta Can Yücel'i anarak başladı ve şiirle müzik dinletileri, fotoğraf sergileri ile 14 Ağustos'a kadar sürdü. Usta şairin eşi Güler, kızları Su ve Güzel de geçen seneki gibi oradaydı. En güzel şiirlerinden biri düştü aklıma:
yaşamak düğünse, sen orda gelindin
seni soydum, güler, dünyayı giyindim